Ayet (Arapça)
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ ۘ وَالْمَوْتَىٰ يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
Okunuşu
İnnemâ yestecîbu-llezîne yesme‘ûn. Vel-mevtâ yeb‘asuhumullâhu summe ileyhi yurce‘ûn.
Meali (anlamı)
“(Çağrıya) ancak işitenler cevap verir. Ölüleri ise Allah diriltir; sonra yalnız O’na döndürülürler.”(En’am 36)
🔹 Cümle Cümle Açıklama
1. إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ
“Ancak işitenler (çağrıya) icabet eder.”
- İnnemâ: “Ancak, yalnızca” anlamında sınır koyan bir edattır. Yani, bu eylem sadece belirli bir kesime aittir.
- Yestecîbu: “Cevap verir, karşılık verir, icabet eder” demektir. Burada, ilahi çağrıya yani vahye, hakikate veya peygamberin davetine cevap vermek anlamındadır.
- Ellezîne yesme‘ûn: “İşiten kimseler.”
Ancak burada “işitmek” sadece kulağa gelen sesi duymak değildir.
Klasik tefsirlerde, “işitmek” = “anlamak, idrak etmek, içselleştirmek” anlamında mecazîdir.
Yani: “Gerçeği gerçekten duyan, düşünen ve kalbiyle algılayanlar karşılık verir.” - Yani: Hakikati algılayabilecek bilinçte olanlar Allah’ın çağrısına cevap verebilir.
2. وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللَّهُ
“Ölüleri ise Allah diriltir.”
- Vel-mevtâ: “Ölüler.”
Bu iki şekilde yorumlanmıştır:- Gerçek anlamda — fiziksel olarak ölmüş olanlar.
- Mecazî anlamda — kalpleri ölmüş, vicdanı ve aklı körelmiş olanlar (ruhen ölüler).
- Yeb‘asuhumullâhu: “Allah onları diriltir.”
Burada iki boyut var:- Dünya açısından: Allah dilerse ölü kalpleri de diriltir, onlara hidayet verir.
- Ahiret açısından: Allah onları tekrar dirilterek hesaba çeker.
3. ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
“Sonra yalnız O’na döndürüleceklerdir.”
- Summe: “Sonra.”
- İleyhi: “O’na, yani Allah’a.”
- Yurce‘ûn: “Geri döndürülürler.”
Bu, nihai dönüşün ve hesabın sadece Allah’a ait olduğunu bildirir.
Yani:
“Sonunda herkes, ister şu an yaşayan ister ölü olan, Allah’a dönecek ve yaptıklarının karşılığını görecektir.”
🔹 Genel Anlam (Psikolojik ve Temsili Yorumla)
Bu ayet, insanların hakikate karşı iki farklı psikolojik durumda olduklarını söyler:
- “İşitenler” — kalbi açık, algısı canlı, vicdanı diri olan insanlar.
Bunlar gerçeği duyar ve ona yönelir. - “Ölüler” — duyarsız, inatçı, kendi benliğine hapsolmuş insanlar.
Bunlar hakikati duysa bile tepki vermez, çünkü iç dünyaları ölmüştür.
Ayet, peygamberin bu ikinci gruba karşı sabırlı olması gerektiğini de ima eder:
“Sen sadece çağırırsın; onları diriltecek olan sen değil, Allah’tır.”
🔹 Kısa Özet
- “İşitenler” = Bilinci açık, aklını kullanan, kalbi diri insanlar.
- “Ölüler” = Hakikate kapalı, vicdanı körelmiş kimseler.
- Allah, hem bu dünyada hidayetle hem de ahirette yeniden diriltişle hükmeder.
- Son dönüş yalnızca O’nadır.
🔹 En‘âm 35. Ayet
Ayet (Arapça)
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Okunuşu
Ve in kâne kebure aleyke i‘râduhum fe inis-tata‘te en tebteğiye nefeken fi’l-ardi ev sullamen fi’s-semâ’i fete’tiyehum bi âyeh, ve lev şâellâhu le ceme‘ahum ale’l-hudâ, felâ tekunnenne mine’l-câhilîn.
Meali
“Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa, gücün yetiyorsa yerin içine bir tünel aç ya da göğe bir merdiven kur da onlara bir mucize getir! Fakat Allah dileseydi, elbette hepsini doğru yolda birleştirirdi. O hâlde sakın cahillerden olma.”
🔹 Cümle Cümle Analiz
1. وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ
“Onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa…”
- Kebura aleyke: “Sana ağır gelirse, seni zorlarsa.”
Bu ifade, peygamberin insani duygusuna hitap eder — tebliğ ettiği hakikatin reddedilmesi, onun psikolojik yüküdür. - İ‘râduhum: “Yüz çevirmeleri, ilgisizlikleri.”
Yani peygamberin hakikate çağrısını reddetmeleri.
➡️ Psikolojik yönü: Bu ifade, bir davetçinin doğal duygusal tepkisini kabul eder: “Evet, bu seni üzüyor; bu normaldir.”
2. فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الْأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاءِ فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ
“Eğer gücün yetiyorsa, yerin içine bir tünel aç veya göğe bir merdiven kur da onlara bir mucize getir!”
- Bu, ironik bir ifadedir — bir tür “mübalağalı imkânsızlık vurgusu.”
Allah, Peygambere şöyle diyor: “Ne yaparsan yap, senin gücün bu insanların kalplerini açmaya yetmez. Onlara ulaşmak için fiziksel mucizelerle değil, sabırla devam et.” - Nefaq (نفق): “Tünel, yer altı geçidi.”
- Sullam (سُلَّم): “Merdiven.”
Yani hem yerin derinliklerine hem göğün yücelerine çıksan da — onlar ikna olmayacak.
➡️ Determinist yönü: İnsan iradesi ve inanç eğilimi doğrudan “dış mucizeyle” değişmez; kalbi yönelim (irade–bilinç) belirleyicidir.
3. وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَىٰ
“Allah dileseydi, elbette hepsini hidayet üzere birleştirirdi.”
- Bu ifade, ilahi determinizmin merkezidir.
Yani: “Mutlak kudret isterse, herkes inanırdı; ama Allah, imtihan ve özgür irade yasası gereği bunu yapmaz.” - Bu cümle, hem teolojik hem psikolojik bir gerçeği içerir:
- İnsan özgürlüğü = imtihanın temelidir.
- Evrensel inanç birliği olsaydı, ahlaki anlam kalmazdı.
➡️ Bu, insan davranışında zorunluluk değil, seçme hakkı prensibini korur.
4. فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
“O hâlde sakın cahillerden olma.”
- Burada “cahiller” sadece bilgisizler değil; duygusal taşkınlıkla gerçeği zorlamaya çalışanlardır.
Yani Allah, Peygambere diyor ki: “Senin görevin hidayeti zorlamak değil, tebliğ etmektir.”
➡️ Psikolojik emir: Sabır, tevekkül ve duygusal denge.
🔹 36. Ayetle Determinist Bağlantı
| 35. Ayet | 36. Ayet | Nedensel (determinist) Bağ |
|---|---|---|
| “Onların yüz çevirmesi seni üzüyor.” | “Ancak işitenler cevap verir.” | Sebep: İnsan doğasında farkındalık eşitsizliği vardır. Herkes aynı bilinç düzeyinde değildir. |
| “İstersen yerin dibine gir, göğe çık – yine inanmazlar.” | “Ölüleri ise Allah diriltir.” | Sebep–Sonuç: Peygamber mucizeyle değil, sadece sözle çağırabilir. Diriltme (yani kalbi açma) Allah’ın iradesindedir. |
| “Allah dileseydi hepsini hidayete erdirirdi.” | “Sonra O’na döndürülürler.” | Nihai yasayı vurgular: Hidayet ilahi planın parçasıdır; sonuçta herkes Allah’a döner. |
| “Sakın cahillerden olma.” | — | Emir: Olanı kabullen, zorlamaya kalkma. Bu sürecin deterministik yasasını bilmek bilgeliktir. |
🔹 Determinist Okuma (Kavramsal Özet)
- İnsan davranışı, ilahi yasa (sünnetullah) içinde belirlenmiştir.
Kim “işitmeye açık” yaratılmışsa duyar, kim “ölü” bir kalbe sahipse reddeder. - Peygamber (ve her hakikat taşıyıcısı) sadece çağrıyı iletir — sonuç, Allah’ın kudretine bağlıdır.
- Psikolojik gerçek: Hakikat duygusal baskıyla değil, bilinçsel açıklık ile kabul edilir.
- Ontolojik sonuç: İman bir mucize değil, bir uyanış sürecidir; bu sürecin aktörü de Allah’tır.
🔹 Felsefi Yorum (Determinist Zincir)
İdrak edebilen → İşitir.
İşiten → Cevap verir.
Cevap veren → Diridir.
Dirilik → İlahi iradenin sonucudur.
Bu zincir, En‘âm 35–36 arasında kurulan ilahi determinizmin özüdür.
Yani: Hakikat algısı bir lütuf, inkâr ise bir iç kapanma hâlidir.
🌌 1. Felsefi Körlük: “Varlığın Hakikatine Kapalı Zihin”
🔹 Metafizik Arka Plan
- ve 36. ayetler, hakikatin evrensel olarak mevcut, fakat her bilince aynı ölçüde açık olmadığını söyler.
Bu, epistemolojik determinizm diye adlandırabileceğimiz bir düşünceye dayanır:
Hakikat vardır; ama onu “duyabilecek kapasite” her insanda aynı değildir.
🔹 “Yalnızca işitenler cevap verir” (36. ayet)
Bu cümle, felsefi anlamda ontolojik bir seçiciliğe işaret eder.
“İşitmek” → sadece duymak değil, varlığın sesine kulak verebilmektir.
- Hakikati duymayan kulak, aslında varlığı duymayan bir zihindir.
- Bu, “epistemik sağırlık” denilen bir durumdur: bilgi mevcuttur, ama onu algılayan bilinç kapalıdır.
🔹 “Ölüleri Allah diriltir”
Felsefi olarak bu, varlıkla irtibatını kaybetmiş bilincin ifadesidir.
- İnsan, sadece bedenen değil; düşünsel ve varoluşsal olarak da “ölü” olabilir.
- Dirilme, metafizik farkındalığın yeniden doğuşudur — varlığın hakikatine uyanmak.
🔹 Determinist Zincir (Felsefi Formda)
Hakikat sabittir → Fakat algı sınırlıdır → Algı sınırlı olduğu için inanışlar farklılaşır → Fakat dönüş (ölümle veya farkındalıkla) yine Hakikate olur.
Sonuç:
Bu ayetlerdeki determinizm, “insan zorunlu olarak inanır ya da inkâr eder” anlamında değildir;
“Hakikati duyabilme potansiyeli yaratılıştan farklıdır” anlamındadır.
Bu fark, ontolojik kaderdir.
🏛 2. Sosyolojik Körlük: “Toplumsal Bilincin Direnci”
🔹 Ayetin Sosyal Bağlamı
Peygamberin çağrısına toplumsal direnç gösteren bir grup vardır: egemen çıkar grupları, kabile gururu, kolektif körlük.
Ayet 35 bu duruma işaret eder:
“Onların yüz çevirmesi seni üzüyor…”
Burada “yüz çevirmek”, bireysel değil, kolektif bir reddediştir.
🔹 Sosyolojik Körlük Nedir?
Bu, toplumun kendi düzenini korumak adına hakikate karşı sistematik savunma üretmesidir.
Sosyolojik körlük, üç biçimde ortaya çıkar:
- Ekonomik körlük: Çıkarlarını tehdit eden hakikate kapalı kalmak.
- Kültürel körlük: Geleneksel kimliği sarsacak yeni düşünceye karşı direnmek.
- Grup bilinci körlüğü: “Biz” duygusunu korumak için “gerçek”i bastırmak.
🔹 “Allah dileseydi, hepsini hidayet üzere birleştirirdi”
Bu cümle, sosyolojik açıdan şunu söyler:
“Toplumlar, tek tip bilinçle değil, farklı idrak düzeyleriyle var olur.”
Yani Allah, toplumu çeşitli bilinç katmanlarıyla yaratmıştır:
- Bir kısmı sorgular,
- Bir kısmı direnir,
- Bir kısmı ise sürü psikolojisiyle hareket eder.
Bu çeşitlilik, toplumsal determinizmin parçasıdır:
Toplumun tamamı bir anda “uyanmaz”; değişim, her zaman kısmi olur.
🔹 Peygamberin Konumu
Toplumun bu körlüğü karşısında peygamberin görevi:
- Zorlamak değil,
- Bilinç kıvılcımlarını korumaktır.
Bu nedenle ayet, “Sakın cahillerden olma” diyerek duygusal tepkiselliğe karşı toplumsal sabır emreder.
🧠 3. Psikolojik Körlük: “İşitmeyen Kalbin Anatomisi”
🔹 “İşitenler” ve “Ölüler”
Psikolojik olarak bu iki kavram, bilişsel farkındalık ve savunma mekanizması arasındaki farkı temsil eder.
- “İşiten” = dış uyaranı (hakikati) içselleştirebilen, öz eleştiri kapasitesi yüksek insan.
- “Ölü” = duygusal olarak kapanmış, egosunu koruma refleksiyle gerçeği bastıran insan.
🔹 Mekanizma: Bilişsel Körlük
İnkâr eden zihin, hakikati reddederken aslında benliğini korur.
Bu, Freud’un tanımladığı savunma mekanizmalarından biridir:
Gerçekle yüzleşmek acı verici olduğu için zihin, “duymamayı” seçer.
Dolayısıyla “ölüler” sadece biyolojik değil, psikolojik olarak donmuş bireylerdir.
Onlar:
- Sözleri duyar ama anlamlandırmaz.
- Görür ama kavramaz.
- Düşünür ama yüzleşmez.
🔹 “Allah ölüleri diriltir”
Bu, psikolojik olarak “şok, kayıp veya farkındalık anı” gibi ruhsal uyanışlara işaret eder.
İnsan bazen:
- Bir acıyla,
- Bir sarsıntıyla,
- Bir kayıpla
yeniden “duymaya” başlar.
Bu, ruhun dirilişidir.
🔹 Determinist Psikoloji
İnsanın algısı, biyolojik veya ruhsal olarak kapalı hâlde olabilir.
Bu da “irade”nin mutlak özgür olmadığını gösterir.
İnsan, farkındalığa ancak Allah’ın izniyle (yani uygun koşullar, deneyimler ve fark edişlerle) ulaşabilir.
🧩 Üç Alanın Determinist Bağı
| Alan | Körlük Türü | Determinist Yasası | Diriliş Biçimi |
|---|---|---|---|
| Felsefi | Ontolojik körlük: varlığın sesini duyamama | Hakikat sabit, idrak sınırlı | Bilinç aydınlanması |
| Sosyolojik | Kolektif körlük: toplumun çıkar refleksi | Toplumsal değişim katmanlıdır | Kültürel dönüşüm |
| Psikolojik | Bireysel körlük: egonun savunması | Zihin gerçeğe kendini kapatır | Ruhsal uyanış |
🔻 Sonuç: Körlüğün Deterministik Anatomisi
İnsan duymak için yaratılmıştır,
ama işitmek için uyanmak zorundadır.
- ayet, hakikati duymayan insanın durumunu;
- ayet, duyanın seçilmişliğini ve dirilişini açıklar.
Bu iki ayet birlikte:
- Peygambere psikolojik direnç yönetimini,
- Toplumlara değişim yasasını,
- İnsana varlık farkındalığını öğretir.
🕊️ 1. Peygamberin Psikolojik Direnci
🔹 a. Direncin kaynağı: duygusal yıpranma
Ayet 35, peygamberin yaşadığı en insani gerilimle başlar:
“Onların yüz çevirmesi sana ağır geliyorsa…”
Bu cümle, peygamberin duygusal kırılganlığını kabul eder.
Yani: “Sen incindin, üzüldün, çünkü hakikatin reddedilmesi sadece fikrî değil, ruhsal bir yaradır.”
Tebliğ eden insan, ilettiği hakikatle özdeşleşir; reddedilen sadece mesaj değil, kendisidir.
Bu yüzden Kur’an, peygamberlerin ruhsal dayanıklılığını sürekli “sabır, sükûnet ve tevekkül”le güçlendirir.
🔹 b. “Eğer gücün yetiyorsa yerin altına bir tünel aç…”
Bu ifade, aslında psikolojik çaresizlik anını tasvir eder.
Yani:
“Hakikati ulaştırmak için imkânsızı bile yapmak istiyorsun.”
Bu, empatik bir yorgunluk hâlidir — tıpkı günümüz psikolojisinde “yardım edememenin acısı” diye tanımlanan duygusal tükenme gibidir.
Peygamber hakikati anlatırken sadece akılla değil, kalple de konuşur.
Bu da onun direncini zorlayan noktadır:
O, insanların inanmasıyla değil, inanmamalarıyla yanar.
🔹 c. İlahi terapi: “Allah dileseydi, hepsini hidayette birleştirirdi”
Bu cümle, peygambere yapılan en büyük psikolojik müdahaledir.
Yani:
“Senin görevin sonuç değil, çağrıdır. Sonuç Allah’a aittir.”
Bu, peygamberin zihnindeki “yükümlülük” duygusunu dengeler.
Çünkü o, her reddedişi kişisel bir başarısızlık gibi görmektedir.
Kur’an burada devreye girer ve psikolojik dengeyi yeniden kurar:
| Duygusal Yük | İlahi Cevap |
|---|---|
| “Neden duymuyorlar?” | “Çünkü işitmek senin elinde değil.” |
| “Neden inanmadılar?” | “Çünkü hidayet benim elimdedir.” |
| “Ben daha ne yapayım?” | “Zorlama, çünkü sen yalnızca davet edicisin.” |
➡️ Böylece peygamberin direnci, kontrol alanını doğru tanımasıyla güçlenir:
- Kendi görevi = Tebliğ.
- Allah’ın görevi = Hidayet.
Bu ayrım, ruhsal tükenmişliğin ilacıdır.
🔹 d. “Cahillerden olma” uyarısı
Bu, peygambere yönelik duygusal bir sınır çizgisidir.
“Cahil” burada bilgi yoksunu değil; duygusal taşkınlıkla ilahi yasaya müdahale etmeye çalışan insandır.
Yani:
“Eğer hidayeti zorlarsan, onların körlüğü kadar sen de duygularına yenik düşmüş olursun.”
Dolayısıyla peygamberin psikolojik direnci, kontrolsüz empati yerine bilinçli merhamet haline dönüşür.
⚖️ 2. İnsan Özgürlüğü ile Kader Yasası Arasındaki Denge
🔹 a. “Allah dileseydi, hepsini hidayet üzere birleştirirdi”
Bu cümle, kader yasasının ilahi boyutunu açıklar:
- Hidayet (doğruyu bulmak) Allah’ın elindedir.
- Fakat bu dileyiş, insan özgürlüğünü iptal etmez.
Çünkü Allah’ın “dilemesi”, yasalar koymak biçimindedir.
O yasa şudur:
“Her insan, kendi idrak kapasitesi oranında hidayete açıktır.”
Dolayısıyla bu, cebir değil; yaratılışın farklı donanımlarla takdir edilmesidir.
🔹 b. “Ancak işitenler cevap verir”
Bu cümle, özgürlük tarafını temsil eder.
Çünkü “işitmek”, Allah tarafından verilmiş bir potansiyeldir; ama icabet etmek (cevap vermek), insanın iradi eylemidir.
Determinist bakışla söyleyelim:
- Kader: İşitme potansiyeli.
- Özgürlük: İşittiğine nasıl karşılık vereceğin.
Yani:
“İşitmek yaratılışın, cevap vermek senin sınavındır.”
Bu denge, insanın ne tamamen özgür ne de tamamen zorunlu olduğunu gösterir.
Kur’an’ın diliyle:
“Sen istersin, ama Allah diler.” (76/30)
🔹 c. “Ölüleri Allah diriltir”
Bu, kaderin yeniden imkân tanıyan yönüdür.
İnsan bir dönem “ölü” (duyarsız) olabilir, ama Allah dilerse dirilme fırsatı verir.
Bu, kaderin dinamik boyutudur:
Kapanmış bir kalp, deneyimle, acıyla, farkındalıkla yeniden açılabilir.
Bu nedenle kader, sabit bir zincir değil, imkânlar bütünüdür.
🔹 d. “Sonra yalnız O’na döndürülürler”
Bu cümle, özgürlük ve kaderin nihai birleşme noktasını gösterir.
- İnsan özgürce yaşar, seçer, duyar veya duymaz.
- Ama her seçim, sonunda ilahi hesaba bağlanır.
Yani özgürlük, mutlak bağımsızlık değil; sorumluluk içinde serbestliktir.
🧩 3. Determinist Bütünlük: Direnç – Özgürlük – Kader Zinciri
| Aşama | Ayet | Psikolojik Anlam | Teolojik Anlam |
|---|---|---|---|
| 1. Yüz çevirmeleri sana ağır geliyor | 35 | Empatik tükenme, duygu yükü | İnsanların özgürlüğü senin kontrolünde değil |
| 2. İstersen göğe çık, yerin altına gir | 35 | Çaresizlik ve aşırı sorumluluk hissi | Mucize bile özgür iradeyi zorlayamaz |
| 3. Allah dileseydi hepsini hidayette toplardı | 35 | Teslimiyetle denge kurmak | Kaderin yasası: hidayet Allah’a ait |
| 4. Ancak işitenler cevap verir | 36 | Seçici farkındalık, bilinç açıklığı | Özgürlük: icabet insanın iradesinde |
| 5. Ölüleri Allah diriltir | 36 | Umut ve yeniden doğuş | Kader: diriltme ve fırsat Allah’tan |
| 6. Sonra O’na döndürülürler | 36 | Nihai rahatlama, teslimiyet | Hesap: özgürlük kaderle birleşir |
💠 Sonuç: Denge Yasasının Özeti
Kader — yapının yasasıdır.
Özgürlük — o yapı içindeki seçme alanıdır.
Peygamberin direnci — bu yapının sınırlarını bilmekle güçlenir.
İnsan:
- İşitmekle potansiyel,
- Cevap vermekle sorumlu,
- Dönmekle zorunludur.
Peygamber ise:
- Çağırmakla görevli,
- Sonucu görmekle değil, sabırla ölçülür.