Mütrefûn – Melâ – Ruhban Sınıfı ve Peygamberler: Determinist Bir Analiz
MÜTREFÛN
- kök: “ت ر ف” / “teref”
- temel anlam: lüksün, refahın, şımarıklığın verdiği gevşeme
- Kur’ân’daki bağlam: ürettiği konforu ilkeleştiren ve bu konforu bir “hak” zanneden sınıf
- sosyolojik karşılığı: lüks konfor bağımlısı egemen tüketici elit
mütrefûn = refahın yozlaştırdığı, sistemin lüksünü korumak için hakikati reddetmeye meyilli kesim
MELÂ
- kök: “م ل أ” / “m-l-e”
- temel anlam: “doluluk”, “topluluğun gözünü dolduran, parlatan kurumsal figür”
- Kur’ân’daki bağlam: şehrin, pazarın, kabilelerin “göz dolduran” yöneticileri, yön veren kurumsal seçkinler
- sosyolojik karşılığı: kurumsal tayfa (devlet – yönetim – güç bürokrasisi)
melâ = kitleyi yönlendiren, karar veren, idari + politik elit
RUHBAN
- kök: “ر ه ب” / “rehb”
- temel anlam: korku, hariçte kalma korkusu, dinî disiplin
- Kur’ân’daki bağlam: dinî bilginin hiyerarşik kastlaşmış temsilcisi
- sosyolojik karşılığı: dini yorum tekeli’nin sahipleri (din üzerinden otorite üreten sınıf)
ruhban = dini üreten değil, dini sahiplendikçe dinden pay alan “aracı” sınıf
şimdi
bu üçlü birbirini kapatıyor:
- mütrefûn: konforu korur
- melâ: güç organizasyonunu korur
- ruhban: bu statükoya meşruiyet verir
bu üçlü, Kur’ân’da peygambere karşı direnişin “tekrar eden algoritmasıdır”.
Giriş
Tarihsel insan topluluklarına baktığımızda, peygamberlik çizgisinin en büyük ve en sert direncinin hep aynı üç tip elit zümreden geldiğini görürüz: mütrefûn, melâ ve ruhban sınıfı. Kur’ân, bu üç kümeyi kavramsal olarak adeta sosyolojik bir model gibi çizer. Bu üçlü sadece tarihsel birer kategori değil, insanlık tarihinin bütün rejimlerinde, dinî ve seküler bütün güç matrislerinde tekrarlanan sistemik ve deterministik yapılardır.
Bu yazıda, tarih boyunca peygamberlerin karşısına çıkan bu üç sınıfı, Kur’ân ayetlerinden de referans vererek, blog-düzeyi açıklayıcı fakat analitik netlikte bir çerçeveyle ele alacağız.
1) Mütrefûn: Lüksün Şımarttığı Güç
Kur’ân’da “mütrefûn” kelimesi, refahın şımarttığı ve nimet içindeki konforun kişinin bilincini uyuşturduğu kesimi anlatır. Bu sınıf, sadece zengin değil, lüks içinde yaşamaya bağımlı haldedir. Onlar mamur sistemin meyvesini yerler; düzen bozulmasın diye yeni bir hakikat akışını istemezler.
Kur’ân’da Nûh kıssasında bu sınıf özellikle görünür:
“Kavminden ileri gelen mütrefûn dedi ki: ‘Biz seni sadece bizim gibi bir insan görüyoruz.’” (Hud 27)
Bu söylem deterministik bir söylemdir: “Sen de bizim gibi insansın, o halde ekstra bir misyon iddianı reddederiz.” Bu epistemik manipülasyonda, kişinin iddiası değil, kişinin maddî değeri ölçü kabul edilir. Burada logos (akıl) kilitlenir; ethos (statü) konuşur.
Bu sınıf, “hakikatin içeriğini” tartışmaz. Çünkü hakikatin miyolojisini tartışmak demek, mevcut konumlarını tartışmak demektir. O yüzden mütrefûn aslında felsefi düzlemde değil, psikososyal düzlemde direnir.
2) Melâ: Uzlaşı Üreten Bürokratik Merkez
Melâ kavramı, bir toplumun “devlet katı/şehir eşrafı”, yani politik ve yönetsel kararları şekillendiren elit bürokratik çekirdek anlamındadır.
Firavun çevresindeki elitlerin Musa karşısındaki reaksiyonu buna örnektir:
“Melâ: ‘Bu adamın ve onun kavminin seni ve tanrılarını bozup yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasından korkuyoruz.’ dediler.” (A’raf 110)
Melâ, dinî bir sınıf olmak zorunda değil. Melâ, sistemi yöneten karar merkezidir. Melâ’nın kodu: “Sistemin kozmolojisini korumak.”
Melâ’nın psikolojisi: “Hakikat gelirse, biz yok oluruz.”
Bu sınıfta mesele sadece çıkar değil, anlam-haritası düzenidir. Onların sisteminde hiyerarşi, kozmolojinin tasarımıdır; bu tasarım değişirse, toplumun “anlam gövdesi” dağılır. Bu yüzden melâ peygamberi susturmayı, toplumu koruma olarak sunar.
3) Ruhban Sınıfı: Dogmanın Tekelleştirilmiş Yorum Gücü
Ruhban sınıfı, vahyin içeriğini kontrol eder. Asıl bilgiye erişimi bir “ruhsat”a çevirir. Latince “clergy”nin yaptığı gibi, Ortaçağ kilisesinin yaptığı gibi.
Kur’ân’daki İsrail öğretilerinin bazı temsilcileri üzerine yapılan eleştiri de budur:
“Kitabı verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar…” (En’âm 20)
ve buna rağmen:
“nadiren bir kısmı imana gelir; çoğu sapmıştır.” (Bakara 174 anlam ilişkisi)
Bu sınıf “hakikati” değil, “hakikat üretme yetkisini” savunur. Böylece bilgi monopol olur.
Bir şey fark ettin mi?
Bu üç sınıf – mütrefûn, melâ, ruhban – aslında üç farklı ikna ve hegemonya yöntemidir:
| Sınıf | Konumu | Savunduğu şey |
|---|---|---|
| Mütrefûn | Konfor, yaşam stili | Rahatın sürmesi |
| Melâ | politik kontrol | Sistem mimarisi |
| Ruhban | epistemik kontrol | Yorum tekeli |
Bu üçü tarih boyunca sürekli bir senkronizasyon içindedir. Peygamber geldiğinde birden ortak hedef olurlar: Peygamberi devre dışı bırakmak.
Determinizm: Neden Her Peygamberde Bu Tekrar Etti?
Çünkü peygamberlik sadece ahlâkî bir çağrı değil; ontolojik bir sistem değişikliği teklifidir.
Peygamber:
- insanı kul yapar
- toplumu adalete çağırır
- sistemi tevhit üzerine kapatır
Bu ne demek?
- Ruhbanın yorum tekelini kırar.
- Melâ’nın kurduğu siyasi sistemi sarsar.
- Mütrefûn’un konforunu tehdit eder.
Yani peygamber, sistem yıkar.
ve bu sınıflar deterministik olarak peygamber karşıtı olur.
Deterministik diyoruz, çünkü bu bir “psikolojik refleks”: çıkarı olan sınıf değişim istemez.
Modern Dünyada Bu Üç Sınıf Nerede?
Bugün bu üç sınıf isim değiştirdi:
- Mütrefûn → global lifestyle elitleri
- Melâ → devlet aklı, kongre, parlamento, kurul, board
- Ruhban → bilgi akışını kontrol eden akademik/teolojik otoriteler
Bugünün mütrefûn’u: luxury-based yaşam normu. Bugünün melâ’sı: policy network’leri. Bugünün ruhban’ı: bilgi gate-keeper’ları.
Peygamberler Ne Yaptı?
Peygamberler bu üçlüye karşı üç ana strateji kullandılar:
- Söz → söylemi değiştirdiler.
- Hikmet → aklı özgürleştirdiler.
- Şahitlik → kendi hayatında prototip bir model sundular.
Bu stratejik üçlü, vahyin sistem dönüşümü metodolojisidir: söylem + özgür akıl + model.
Modern Türkiye’de Bu Üçlü Neyi Çağrıştırıyor?
mütrefûn – melâ – ruhban üçlemi bugün Türkiye’de isim değiştirerek varlığını sürdürüyor. Bu ülke örneği çok uygun, çünkü dindarlık söylemi yüksek bir toplumda, bu üç sınıf bazen dindarlık görünümü altında bile varlığını devam ettirebiliyor.
Modern Mütrefûn: Lüks Tüketim Habitus’u
Bu sınıf bugün “marka kültürü” üzerinden okunan sınıftır.
- AVM kültürü
- premium restoranlar ve “status location” mekanları
- Instagram’da lüks tüketim gösterileri
Bugünün mütrefûn’u, ahlâkî olarak “konforun kutsanmasını” üretir.
Bu sınıfın ana motivasyonu: “Rahatsız olmayalım.”
Bu yüzden hakikatin sorgulayıcı ve rahatsız edici çağrısı, bunlar için varoluşsal tehdit üretir.
Modern Melâ: Devlet Aklı, Kurullar, Komisyonlar
Melâ bugün Türkiye’de devletsel “karar veren kurulları”, “güçlü yönetsel network’leri”, hatta TEMSİL eden “masa başı consensus mimarlarını” temsil ediyor.
Melâ’nın modern söylemi:
“Bu ülke düzeni yıllarca böyle geldi, şimdi bunu bozarsan kaos olur.”
Bu söylem, aynen Kur’ân’daki melâ argümanının bugünkü versiyonudur.
Modern Ruhban: Yorum Tekeli Kurmaya Çalışan Yeni Otoriteler
Bugünün ruhban sınıfı sadece “klasik din adamları” değil. Modern ruhban şu iki bloktan çıkar:
- Dinî yorum tekelini isteyenler
- Seküler bilgi tekelini isteyen epistemik aristokrasi
Yani hem “hodja” hem “profesör” ruhban olabilir.
Kriter: yorum tekeli ve bilgi lisansına sahip olmak ister mi, istemez mi?
İnkârın Psikolojisi: Neden İnsan Bile Bile Körleşir?
Bu üç sınıfın davranışı sadece sosyolojik değil, psikolojik temellidir.
Kur’ân’ın En’âm 20 ayeti bu yüzden “tanıyorlar ama inanmıyorlar” diyor.
Bu modern psikolojide “cognitive dissonance”tır.
1) Statü Kaybı Korkusu
İnsan statü kaybından ölüm korkusu gibi korkar. Bu, nörobilimsel bir gerçektir.
Bu nedenle doğruluğu biliyor olsa bile kabul edemez.
2) Grup Kimliği
İnsan zihni için en zor şey grup değiştirmektir.
Peygamberi kabul etmek, “eski grubunla” kavgalı hale gelmek demektir. Bu da beyin için “sosyal ölüm” sinyali üretir.
3) Konfor Bağımlılığı
İnsan rahatlığa bağımlı olunca radikal hakikat çağrısını tehdit görür.
Bu üç psikolojik mekanizma, mütrefûn – melâ – ruhban üçlüsünde “sistemik iman körlüğü” ortaya çıkarır.
Sonuç
Bu üçlü — mütrefûn, melâ, ruhban — bugün yeniden ve farklı isimlerle geliyor. Artık bu üç sınıfın isimleri değişti:
- Devlet (melâ)
- Sermaye (mütrefûn)
- Akademi / Teoloji (ruhban)
Bu üçlü bir üçgen oluşturuyor: Devlet – Sermaye – Akademi üçgeni.
Bu üçgen bugün “gerçeğin tanımlanması ve standartlaştırılması” gücüne sahip. Bir bilgi “bilimsel” olsun diye akademiden onay almak zorunda, “uygulanabilir” olsun diye devletin regülasyonundan geçmek zorunda, “ekonomik” olsun diye sermaye tarafından fonlanmak zorunda. Yani hiçbir bilgi artık “saf hakikat” olarak gezemiyor. Bilgi üç kapıdan geçiyor: akademik lisans, devlet ruhsatı, sermaye fonajı.
Tam da bu yüzden Kur’ân’daki mütrefûn – melâ – ruhban üçlüsü tarihsel değil, zamansız bir okuma sunar.
Ve peygamberlik bu üç sınıfın “hakikati lisanslama ve filtreleme” gücünü kırar. Peygamber vahyi insanla tek başına buluşturur. Vahiy araya kurum sokmaz; araya statü koymaz; araya otorite lisansı koymaz.
Bu yüzden bugün de hakikat arayışında temel soru aynı sorudur:
“Ben hakikati devlet – sermaye – akademi üçgeni tarafından filtrelenmiş haliyle mi alıyorum, yoksa doğrudan mı?”
İman, modern dünyada da yine aynı çıplak ve rahatsız soruya bağlıdır: Hakikati duymaya hazır mıyız?
Ve modern mütrefûn – melâ – ruhban üçgenine karşı peygamberlerin yöntemi hâlâ tek geçerli yöntemdir: Sözü özgürleştirmek, aklı özgürleştirmek, insanın öz-benlik kapasitesini özgürleştirmek.
Peygamberlik çağrısı bitmedi.
Çünkü sistem hâlâ değişmedi.
İnsanlık tarihinin en deterministik döngüsü şudur:
- Her peygamber geldiğinde üç elit zümre direnmiştir.
- Direncin sebebi, hakikatin içeriği değil sistemsel statü kaybıdır.
- Bu üçlü bugün de var, sadece etiketler değişmiştir.
Bu yüzden Kur’ân’ın bu kavramları sadece tarih değil, bugünün insanına bakış penceresidir.
Peygamberlik, geçmişte yaşanmış bir anı değil, her çağda sistem bozan bir hakikat hareketidir.
Ve bu üç sınıf, her çağda aynı refleksi gösterecektir: hakikati değil, iktidarı korumak.