Take a fresh look at your lifestyle.

CUMHURİYET TİYATROSUNA GİRİŞ

4

Genel Olarak Tiyatro

Cumhuriyet tiyatrosuna giriş yapmadan önce tiyatronun ne olduğuna bakalım. Yaşanmış veya yaşanması mümkün olayların veya insan yaşamının çeşitli yönlerinin sahnede canlandırılarak oynanmasına yönelik yazılara tiyatro denir. Tiyatro, dinsel törenlerden doğmuştur. Daha sonra dinden bağımsızlaşarak bir sanat hâline gelmiştir. Tiyatronun ortaya çıkışında, insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak canlandırma çabaları yatar. Tiyatro eserleri genellikle, sahnede oynanmak üzere yazılır, ancak oynanmak için değil de okunmak için yazılan tiyatro eserleri de vardır. Tiyatrolarda bir öykü, sahne olarak ayrılmış yerlerde oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırılır. Tiyatro eseri, seyirciye ders vermek, onu düşündürmek, onu yorum yapmaya yönlendirmek amacını taşır. Bu bakımdan, pek çok sanatçı tiyatroyu okul olarak görmüş ve tiyatro aracılığıyla halkı eğitmeyi amaçlamıştır.

Tiyatronun Ögeleri

“Yazar”, “eser”, “oyun” ve “seyirci” unsurlarından oluşan tiyatrolar çoğu zaman yazılı bir metne dayanır. Bu metne ‘senaryo” denir. Tiyatro sadece edebiyatla ilgili bir tür değildir. Tiyatro edebiyatın yanı sıra oyunculuk, sahne düzeni, dekor, kostüm, aydınlatma, müzik ve dans gibi ögeleri de içerir. Tiyatronun oluşmasında eser (senaryo), oyuncular, sahne ve seyirci unsurları her zaman dikkate alınır. Bütün bunlara rağmen tiyatronun temel ögeleri “olay, kişiler, yer ve zaman” dır.

a. Oyun (piyes, tiyatro eseri: Sahnede oynanmak üzere yazılmış eserlerdir. Tiyatro eserleri olayları oluş hâlinde yansıtır. Olaylar yazarın ağzından anlatılmaz. Eserin kişileri tarafından doğrudan doğruya canlandırılır.

b. Olay: Tiyatro eserinin konusunu olay oluşturur. Sahnede oyunu sergileyen kişiler arasındaki çatışmalar, anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar olayı veya olayları doğurur. Olay genelde insanla insan, insanla hayvan, insanla doğa, insanla doğaüstü varlıklar arasındaki çatışmadan, mücadeleden doğar. Tiyatro eserindeki olayların gelişimi perde ve sahneyi meydana getirir. Olay, çoğunlukla gerçek yaşamdan alınır ya da gerçeğe uygun olur. Tiyatro eserinde olayların hareket hâlinde sergilenmesine aksiyon (eylem) denir.

c. Kişiler: Tiyatro eserini sahnede canlandıran kişilerdir. Bunlara ‘oyuncu” denir. Tiyatro eserinde kişiler eylem içinde verilir. Kişiler aralarında çatışma bulunan varlıklardır. Kişiler temsil ettikleri karaktere uygun eylemler sergiler. Oyun kişisi ya insanın ortak ve genel özelliklerini simgeleyebilecek biçimde “tip’ olarak ele alınır ya da insanın kişisel özelliklerini yansıtacak biçimde karakter” olarak işlenir.

d. Sahne: Tiyatroda oyunun, oynandığı olayın geçtiği yerdir. Sahne seyircilerin kolayca görebileceği yüksekliktedir. Sahne; müzik, uyum gibi her türlü gösteriye uygun tasarımdadır.

e. Yer ve zaman: Sahnede canlandırılan olay hangi zaman diliminde ve nasıl bir yerde geçiyorsa, o dönemin ve o yerin o zamanki görünümü ve biçimi, özellikleri sahnede aynen canlandırılarak verilir.

f. Seyirci: Tiyatro izleyicisine “seyirci” denir. Tiyatroyu diğer türlerden ayıran en önemli özelliklerden biri de seyircidir. Seyirci olmadan tiyatro olmaz.

Tiyatro Türleri

Tiyatro için konusuna ve sahnede sunuluş biçimine göre trajedi, komedi, dram, monolog ve müzikli tiyatrolar (opera, operet, opera komik, vodvil, bale) gibi özel adlandırmalar da kullanılır. Burada, aslında çağdaş tiyatro konu edilmektedir. Ancak tiyatronun bir bütün olarak algılanabilmesi açısından genel bir şablon şeklinde türlerinin gösterilmesi uygun görülmüştür.

Klasik Tiyatro: 

Klasik tiyatro, manzum şekilde yazılan dramatik şiirlerdir.

Müzikli Tiyatro: 

Müzikli tiyatrolar, sözleri müzikle bestelenerek sahnede canlandırılan oyunlardır. Bu tür tiyatrolarda konunun bir bölümü veya tamamı bestelenmiş olabilir. Müzikli tiyatrolar “opera, operet, komedi müzikal, bale, revü ve skeç” gibi bölümlere ayrılır.

a. Opera: Trajedi ve dramın bütün sözlerinin müzikle bestelenmiş şeklidir. Tamamı bestelenmiş olarak müzik eşliğinde sahnelenen operalar, kültür seviyesi yüksek olan toplumsal tabakalara seslenir. Müzikli ve duygusal tiyatro eserleri içinde sanat değeri en yüksek tür olan operalarda, oyuncular eseri büyük bir orkestra eşliğinde sahneler.

b. Operet: Bu tiyatro türünde sözlerin bir kısmı müzikli, diğer kısmı müziksizdir. Operetlerde oyunun müziksiz olan kısmı daha fazladır. Halkın pek çok kesimini içeren geniş bir kitleye seslenir. Basit bir anlatımı olan operet, halkın anlayabileceği bir dile sahiptir. Bu tür, halk için yazılan, onu seviyesine uygun olan eğlenceli ve hafif konuları içerir.

c. Komedi müzikal: Vodvil veya komedi türü oyunların arasına müzik parçalarının konması şeklinde ortaya çıkan tiyatrodur.

d. Bale: Sözsüz tiyatro oyunu olan bale, sahne eserindeki konunun müzik ve dansla canlandırılmasından ibarettir.

e. Revü: Tablo, skeç, şarkı ve monolog gibi sahnelerden kurulu, daha çok gündelik olayları alaya alan ve taşlayan gösteri türüne denir. Operetin daha hafif bir biçimi olan revü; dedikoducu, geveze, boşboğaz bir kadın ile bir erkeğin konuşmaları şeklinde sergilenir. Aralarda müzik ve danslara yer verilir.

f. Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan, az kişili ve yalın, şakacı bir içeriği olan kısa, müzikli oyundur.

 Modern (Çağdaş) Tiyatro

Modern tiyatroda, klasik tiyatronun bütün kalıpları yıkılmıştır. Modern tiyatro, yaşamı klasik tiyatrodaki gibi anlatmakla kalmaz; görünmeyen iç yüzüyle de ortaya koyar. Modern tiyatro, doğayı, yaşamı olduğu gibi taklit etmez. İnsanın çok zengin bir iç dünyası vardır. Bu iç dünya, toplum ve doğa mantığına uymayabilir. Modern tiyatro da insanın bu karmaşık iç dünyasını keşfe çıkar. Bu nedenle, modern tiyatroda sahnede saçma gibi görünen sözler söylenebilir, dengesiz hareketler yapılabilir.

Dünya Edebiyatında Tiyatro

Tiyatro, insanla birlikte doğmuş bir türdür. Bu terim genellikle “temsil edilen eser” anlamında kullanılan Yunanca “theatron” sözcüğünden gelmektedir. Çünkü günümüzdeki anlamıyla çağdaş (modern) tiyatronun başlangıcı eski Yunan da Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos (Diyanizos) adına yapılan dinsel törenlere dayanmaktadır. Bu törenlerde keçi postuna bürünen insanlar koro hâlinde şarkılar, şiirler söyler; dans ederlerdi. Thespis (Tespis – bazı kaynaklarda Tepsis-) adında bir şair, MÖ 6. yüzyılda koronun karşısına bir oyuncu (aktör) çıkararak klasik tiyatroda diyaloğu başlatmıştır. Daha sonra Aiskhylos (Ayklos) ikinci oyuncuyu, Sophokles (Sofokles) ise üçüncü oyuncuyu sahneye koronun karşısına çıkarmıştır. Euripides (Öripides) de eserleriyle tiyatronun gelişmesine katkı sağlamıştır. Böylece klasik tiyatroda koro, giderek önemini yitirmiş ve modern tiyatronun temelleri atılmıştır.

Tiyatro, ilk insan topluluklarıyla birlikte ortaya çıkmış, antik çağlarda asıl kimliğine kavuşmaya başlamıştır. Bununla birlikte “ilk tiyatro şenliği” MÖ 534′te Atina’da düzenlenmiştir.

Türk Edebiyatında Tiyatro

Türk tiyatrosunu geleneksel tiyatro ve modern tiyatro olmak üzere iki başlıkta incelemek doğru olacaktır.

1. Geleneksel Türk Tiyatrosu

Türk toplumunda tiyatronun ne zaman başladığına dair kesin bilgiler bulunmamaktadır. Ancak ozanların; “yuğ, sığır, şölen” adı verilen dinsel törenlerdeki gösterileri Türk tiyatrosunun temeli sayılmaktadır. Türk edebiyatında tiyatro ihtiyacı asırlarca ‘ortaoyunu, karagöz, meddah ve köy seyirlik oyunu gelenekleriyle karşılanmıştır.

  • Karagöz
  • Orta Oyunu
  • Meddah
  • Köy Seyirlik Oyunu

Geleneksel Türk tiyatrosu, çağlar boyunca sürüp gelen ve Türk kültürünün ürünü olan tiyatro türleridir. Şarkı, dans, söz oyunları ve taklit geleneksel Türk tiyatrosunun ögeleridir. Doğaçlamaya dayanan bu tiyatronun temel ögesi güldürüdür. Oyun kişilikleri tip düzeyindedir, karakter boyutuna ulaşmaz. Bu tiyatro, kurumsal bir nitelik taşımaz. Bayram, düğün, sünnet gibi özel günlerde sergilenir.

2. Modern Türk Tiyatrosu

  • Trajedi
  • Komedi
  • Dram

Çağdaş tiyatro metne dayalıdır. Kurumsal nitelik taşır. Sadece eğlendirmeyi amaçlamaz. Bu bağlamda trajedi, komedi, dram, melodram gibi türlere ilgi gösterir. Sahne, dekor gibi temel ögeleri ihmal etmez.

Soru

Batılı anlamda tiyatro alanında eser veren yazarlar çoğu zaman geleneksel Türk tiyatrosunun türlerinden de faydalanarak modern olanla yerel olanı birleştirme yolunda büyük adımlar atmışlardır. Bu nedenle Cumhuriyet Dönemi’nde kaleme alınan tiyatro eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosunun da izleri görülmektedir.

Buna göre aşağıdakilerden hangisi Cumhuriyet Dönemi eserlerinde izlerine rastladığımız geleneksel Türk tiyatrosu türlerinden biri değildir?

A) Orta Oyunu

B) Karagöz

C) Komedi

D) Köy Seyirlik Oyunu

E) Meddah

Çözüm

Komedi türü eski Yunan edebiyatında ortaya çıkmıştır. Geleneksel Türk tiyatrosu türlerinden biri değildir. Geleneksel türk tiyatrosu türleri Orta Oyunu, Karagöz, Meddah ve Köy Seyirlik Oyunlarıdır. Bu türler Cumhuriyet Dönemi’nde kaleme alınan tiyatro eserlerinde varlığını hissettirmiş, yazarlar bilinçli bir şekilde bu türlerden faydalanmıştır. Bu nedenle geleneksel Türk tiyatrosu türleri, Cumhuriyet Dönemi’nde Batılı anlamda verilen tiyatro yapıtlarında büyük bir öneme haizdir. 

CEVAP: C

SORU

I. Orta oyunu

II. Meddah

III. Trajedi

IV. Destan

V. Komedi

Yukarıdakilerden hangileri geleneksel Türk anlatıları arasında yer alan türlerden değildir?

A) I. ve II.                                     B) I. ve III.                                   C) II. ve III.        

                           D) III. ve V.                            E) IV. ve

Çözüm

Trajedi ve komedi türleri geleneksel Türk anlatıları içerisinde değerlendirilemez. Çünkü trajedi ve komedi Antik Yunan tiyatrosunun temel iki türüdür ve geçmişi çok eski zamanlara dayanır.

Orta Oyunu → Geleneksel Türk tiyatrosu türlerindendir.

Meddah → Geleneksel Türk tiyatrosu türlerindendir.

Destan → İslamiyet öncesi Türk edebiyatı türlerinden olup sözlü edebiyat geleneği içerisine dâhil edilir.

Cevap: D.

Cumhuriyet Tiyatrosuna Genel Bakış

İlk Yıllar

Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul‘dan geldi. 1927’de, Darülbedayi’nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.  
Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise Musiki ve Temsil Akademisinin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941’de Tatbikat Sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949’da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.  

Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul‘dan geldi. 1927’de, Darülbedayinin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.  
Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise Musiki ve Temsil Akademisinin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941’de Tatbikat Sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949’da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.  

1950’ler

1950’den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye’nin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip oldu. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960’larda büyük bir artış görüldü. Etkinliklerini 1960’lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu. 1970’lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamadı. 1980’lerin ortalarından bu yana İstanbul’daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdiler. 

Öncüler

Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet Dönemi’nde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşı’sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirdi. Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürdü. 1950’lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aşamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aşamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriştiler.  

1960’ler


1960’lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye getirildi. Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler. 1960’ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya başlandı. Sermet Çağan’ın, Brecht’in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği oldu. Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960’larda Haldun Taner’den geldi. Ahmet Kutsi Tecer‘in 1940’larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı Köşebaşı oyununun ardından, 1950’lerde ve 1960’ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964’te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen Keşanlı Ali Destanı‘yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu.  

1970’ler

1970’lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman‘ın, aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı‘nın ve “Asiye Nasıl Kurtulur?” oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören‘in ürünleridir.  

1980’ler


1980’lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950’lerden ya da 1960’lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970’lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu’nun, yapıtlarıyla 1980’lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi.

Faysal DAL

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.