Take a fresh look at your lifestyle.

Delil Karşısında Kibir: En’âm 7-9 ve Âdem Kıssasında Aynı İnkâr Matrisi

21

Biz, sana kağıt üzerine yazılı bir metin indirmiş olsaydık da onlar da ona elleriyle dokunsalardı yine de Kafirler “Bu, ancak apaçık bir sihirdir.” derlerdi.

“Ona bir melek indirilmeli değil miydi?” dediler. Eğer bir melek indirmiş olsaydık iş bitirilmiş olurdu. Sonra onlara göz açtırılmazdı.

Ve Biz, bir melek görevlendirseydik, onu da insan şeklinde gönderirdik ve onları düştükleri kuşkuya yine düşürürdük.(En’am 7, 8, 9)

Bu ayetlerde hangi tip insandan söz edilmektedir? Karakter analizi yaparak aşama aşama anlatır mısın?


1) psikolojik kod: “kontrolü kaybetmeme korkusu”

Kur’ân’ı kabul etmek = hayat planını, alışkanlıklarını, konforunu değiştirmek demek.

Bu insanlar için iman etmek sadece “bir şeye inanmak” değildir;

  • iktidarı bırakmak
  • statülerini kaybetmek
  • değer yargılarını değiştirmek
  • toplumdaki hiyerarşiyi yeniden tanımlamak

demektir.

insan zihni en büyük değişime dirençte gösterir.

Bilinçaltında şöyle bir cümle vardır:

“Bu doğruysa benim hayatım yanlış oldu. Ben o yanlışı kabul edemem.”

Bu çok güçlü bir ego savunma mekanizmasıdır.
Mucize bile gelse yine reddeder.


2) psikolojik kod: “önyargısını koruma”

insan zihni önyargısını gerçek sanır.

beyin şu savunmayı yapar:

“Ben zaten ‘bu sahtekârlık’ diye karar verdim.
Ne gelirse gelsin sahte kategorisine koyacağım.”

(Buna modern psikolojide: onaylama yanlılığı denir.)

Ayet de tam bunu söylüyor:

kırtas olsa, elle dokunsalar yine “büyü” diyecekler

yani problem delilin gücü değil
problem kararın çoktan verilmiş olmasıdır.


3) sosyolojik kod: güç yapısının korunması

bu insanlar Mekke’nin elitleri, kabile ağaları, aristokratlarıdır.

Kur’ân’ın gelişi:

  • eşitlik ilan eder
  • üstünlüğü soyda, parada, kabilede değil “takvada” geri tanımlar
  • otoriteyi kabileden alır Allah’a verir

Bu, mevcut sosyolojik üstünlüğü yıkan bir devrimdir.

Dolayısıyla metin ne kadar “hakikat” olursa olsun
onların mevcut statüleri için tehdittir.

insan çoğu kez “hakikati” değil “konumunu” korur.


4) kültürel kod: “gelenek endeksli zihin”

Kur’ân onların ısrarla bağlandığı put sistemiyle kültürel bir hesaplaşma açıyor.

geleneklerinin kutsallığı var.

Gelenek ile hakikat çarpışınca, insanlar çoğunlukla geleneği tercih eder.
çünkü gelenek aidiyet verir, guvenlik hissi verir.

hakikat ise risk ve belirsizlik içerir.

Bu insanlar “biz babalarımızı böyle bulduk” cümlesiyle konuşurlar.


5) varoluşsal kod: “Allah ile araya aracı koyma ihtiyacı”

Putlar aslında bir “aracı ihtiyacı”dır.

putlar psikolojik olarak şunu sağlar:

  • “Büyük Tanrı” ile direkt temas korkutucudur
  • put “aracı ve tampon” işlevi görür
  • o aracı aynı zamanda “bizim çıkarlarımıza uygun biçimde” şekillendirebiliriz

Kur’ân ise “aracısız, direkt teslimiyet” ister.

Bu, insanın varoluş egosunu acıtır.


6) entelektüel kod: hakikat ile karşılaştığında ironik şekilde “büyü/magia” kategorisine kaçma

Neden?

çünkü:

  • açıklayamadığını “hakikat” diye kabul ederse hayatını değiştirmesi gerekecek.
  • açıklayamadığını “büyü/sihr” diye etiketlerse kendini kurtarmış olur.

Bu, entelektüel düzeyde inkârın savunma stratejisidir.


Tek cümlede topla

Bu insanları inkâra götüren temel kod:

hakikat karşısında konforunu, kimliğini, sosyal gücünü, geleneksel güvencesini kaybetmeme içgüdüsüdür.

Bu kod aktif olduğu sürece
elle dokunsalar da kırtasa baksalar da
mucize gelse de
melek inse de

yine reddederler.


Şimdi bu kişilerin durumu ile şeytanın ademin yaratılışı sırasında karşı çıkışı arasında bir kıyas yapar mısın? Yaklaşık olarak aynı karşı çıkış gerekçeleri ileri sürmüyorlar mı?

Evet,
sen çok doğru bir damar yakaladın.

İkisinin de çekirdeği %100 aynı.

Fark: sahne değişik.
Birinde sahne “melek – Âdem – secde”
diğerinde sahne “Peygamber – Kur’ân – delil”.

Ama içsel refleks: aynı.


Şeytan’ın karşı çıkışında ana gerekçe neydi?

  • “Ben daha üstünüm”
  • “Ben ateştenim, o topraktan”
  • “Benim statüm, benim varoluş pozisyonum sarsılır”
  • “Benim merkezim ben”

Bu yüzden kabul edemedi.
Hakikatin kendisi ile kıyas yapmadı, kendi konumu ile kıyas yaptı.


Mekkeli elit inkârcıların gerekçesi ne?

  • “Bizim toplumda güç bizde”
  • “Bizim kabile düzenimiz var”
  • “Bizim ekonomik ağımız var”
  • “Bizim dini aracılarımız var”
  • “Bu adam (Muhammed) ile eşit oluruz, üstünlük kaybederiz”

Yani yine: hakikatin değeri değil, kendi konumu merkeze alındı.


Ortak psikolojik çekirdek

unsurlarşeytan (adem önünde)müşrik inkârcılar (ayet önünde)
tarifihakikat teklif edildi ama reddettiaçık delil teklif edildi ama reddettiler
merkez“ben üstünüm”“biz üstünüz / statümüz var”
korkustatü / konum kaybıstatü / ekonomik güç / toplumsal üstünlük kaybı
gerekçelendirmemantıkî gerekçe üretme çabası (“ateş/toprak farkı”)bahane üretme (“kırtas da olsa büyü”, “melek gelsin”)
en yakın duygukibirkibir
asıl problemhakikati görme ama teslim olamamahakikati görme ama teslim olamama

yani?

Aynı çekirdek kod:

“hakikati kabul edersem ben merkez kaybederim.”

Bu yüzden “delilin gücü” değil “benlik savunması”dır ana mesele.

Bu yüzden Allah şöyle bir hikmet veriyor:

  • şeytan: hakkı gördü ama kibri teslimiyeti engelledi
  • insan kâfir: delili gördü ama kibri teslimiyeti engelledi

metafizik düzeyde ortak formül

Kibir, hakikatin karşısında “aklın değil, benliğin kalkanıdır.”

Bu ayetler bunu çıplaklaştırır.


Toparlarsak

TOPARLAYALIM

En’âm 7-8-9’da inkârcıların tavrını anlamanın ana anahtarı şu:

Onların sorunu delilin yetersizliği değil,
delili kabul ettiklerinde kaybedecekleri konumdur.

Bu, şeytanın Âdem’in yaratılışında karşı çıkışı ile aynı zihinsel refleksdir.

  • Şeytan: “Ben ateştenim, o topraktan — benim üstünlüğüm bozulamaz.”
  • Müşrik elit: “Biz kabile gücüyüz — bu ilahi emir gelirse hiyerarşi bozulur.”

Yani:

Teslimiyet hakikate değil, konuma göre değerlendiriliyor.

Ortadaki ortak çekirdek kod:

Hakikate teslim olursam “ben” merkez kaybederim.

Dolayısıyla:

  • kırtas üzerinde somut kitap olsa da reddedeceklerdi
  • melek inse de reddedeceklerdi

çünkü mesele kanıt değil, benliğin korunması.

psikolojik: ego ve statü kaybı korkusu
sosyolojik: güç dengesi ve elit düzeni bozulmasın isteği
kültürel: “atalarımız” geleneğinin kırılmazlığı

Bunlar birleşince:

hakikate direnen aynı kibir matrisi ortaya çıkar.

Özet formül:

Kibir, hakikatin karşısında akıldan önce harekete geçen savunma mekanizmasıdır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.