Tiyatro Tarihi ve Türk Tiyatrosu
Tiyatro sahnede, bir seyirci topluluğu önünde, oyuncular tarafından canlandırılmak üzere yazılan edebî türdür. Tiyatro tarihi yapılan araştırmalara göre Antik Çağ Yunan medeniyetine kadar dayanmaktadır. Türk tiyatrosunun macerası da geleneksel tiyatromuz olan Karagöz, Orta oyunu ve Meddah gösterilerinden sonra Tanzimat dönemiyle modern bir kimliğe bürünmüştür.
Tiyatronun Özellikleri
- Roman ve hikâye, soyuttur. Değer ölçülerini, okuyanın öznel (subjektif) kanaat ve anlayışından alırlar. Hâlbuki tiyatro, tümüyle somuttur. Yani göze görünür bir yapıya sahiptir. Tiyatro, göz önünde, canlı olarak meydana geliş niteliğiyle toplum psikolojisine seslenir. Ayrıca kendisi de seyircinin ortak vicdanından güç alır.
- Tiyatroda da romanda olduğu gibi sosyal yaşamın ve insan karakterlerinin çözümlemesi ve eleştirmeleri yapılır.
- Dil, tiyatroda çok önemli bir sorundur. Tiyatronun dili ağır olmaz. Konuşma dilinin bir benzeridir. Tiyatronun dilinin, öne sürülen ince firiklerin, düşüncelerin ve ruhsal eğilimlerin, seyirci tarafından kolayca kavranmasını sağlayacak bir nitelik taşıması gerekir. Konusunu günlük yaşamdan alabileceği gibi tarihten, mitolojiden de alabilir. Sahnelenen bir tiyatro, insana iletisini aracısız (kâğıt, film vb. olmaksızın) aktarır. Tiyatro eserinde yer, dekor ve kişilerle ilgili bilgiler perde başlarında yer alır. Oyuncuların sergilemeleri gereken davranışlar yay ayraç içinde verilir. Anlatım, karşılıklı konuşma şeklindedir. Modern tiyatro trajedi, komedi ve dram türlerine ayrılır.
TİYATRONUN YAPI UNSURLARI
1.Dramatik Örgü:
Tiyatro eserindeki olay örgüsüdür. Her olay, iletiyi seyirciye ulaştırmak için oluşturulan bütünün parçasıdır. Temel ve yan çatışmalardan doğan olaylar, neden-sonuç ilişkisi ile birbirine bağlanır. Dramatik örgü perde, sahne vb. bölümlemeler etrafında düzenlenir (Bazı metinlerde bu bölümlemelere karşılık gelen meclis, fasıl gibi terimler bulunur.).
2. Yer (Mekân):
Olayların geçtiği çevredir. Canlandırılan olaylar, yaşandığı zamana ve çevreye uygun bir dekor ile sahnede yansıtılır. Oyunun geçtiği yeri canlandırmak için kullanılan ışık, eşya gibi araçların tümü dekoru oluşturur. Oyuncunun dekor gereği kullandığı eşyalar, dekora yardımcı sahne eşyaları olan aksesuarlar da mekânı tamamlayan ögelerdir. Tiyatroda mekân işlevsiz değildir. Oyunu daha iyi anlamak için mekân-zaman-olay ilişkisinin göz önünde bulundurulması gerekir.
3. Zaman:
Olayların başlangıcı ile bitişi arasında geçen süredir. Tiyatro metninde olaylar; kronolojik zaman, düğümden başlatılan zaman, sonuçtan başlatılan zaman ve düzensiz zamanlardan biri ile sıralanabilir.
4. Çatışma:
Dramatik örgünün gelişmesinde basamakları ortaya çıkaran, kişiler arasındaki iç ve dış mücadeleler, anlaşmazlıklardır. Karşıt duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkar. Sosyal statü, ekonomik durum, psikolojik yapı, eğitim ve kültür gibi unsurlardaki keskin farklılıklar çatışmayı belirleyen etkenlerdir.
6. Kişiler:
Tiyatro eserinde aralarında çatışma bulunan ve böylelikle olayları var eden insanlardır. Kişiler, iletinin okura / izleyiciye ulaşmasını sağlayan temel unsurdur. Kişiler, olaylardaki ağırlıklarına göre birinci veya ikinci derecede önemli kişiler diye ayrılır. Tip ve karakterler çevrelerinden soyutlanmadan toplumsal, fiziksel ve psikolojik özellikleriyle verilir.
TEMEL TİYATRO TERİMLERİ
Adaptasyon:
1. Yabancı dille yazılmış bir oyunu, yerel koşullara uygun biçimde kendi diline çevirme, uyarlama.
2. Bir romanı ya da öyküyü sahne için yeniden düzenleme, uyarlama.
Aksesuar:
Oyuncunun dekor gereği kullandığı eşyalar, dekora yardımcı sahne eşyaları.
Dekor:
Oyunun geçtiği yeri canlandırmak için kullanılan ışık, eşya gibi araçların tümü.
Diyalog:
Oyundaki iki ya da daha çok kişinin konuşması.
Figüran:
Genellikle tiyatro ve sinemada, konuşması olmayan veya konuşması çok az olan rollere çıkan kimse.
Jest:
Rol gereği yapılan el, kol ve beden hareketleri.
Kostüm:
Oyunda rol gereği giyilen kıyafetlerin genel adı.
Kulis:
Sahne gerisinde oyuncuların oyuna hazırlandıkları ve sahneye çıkış sırasını bekledikleri yer.
Makyaj:
Oyuncunun rolüne uygun olarak yüze şekil verme, yüzü boyama işlemi.
Mimik:
Duygu ve düşünceleri yüz ifadeleri ile yansıtma işi.
Monolog:
Oyunda tek kişinin kendi kendine konuşması, dışa verilen iç ses.
Pandomim:
Düşünceleri ve duyguları kimi kez müzik, kimi kez çeşitli eşyalar eşliğinde, kimi kez dansla ya da gövde ve yüz hareketleriyle yansıtmayı amaçlayan sözsüz oyun.
Perde:
1. Bir tiyatro eserinin büyük bölümlerinden her biri. 2. Sahneyi seyirciye açan ve kapatan kumaş parçası.
Piyes:
Oyun.
Replik:
1. Oyuncunun, sözü karşısındakine bırakırken söyleyeceği son söz. 2. Oyunda karşıdakinin sözüne verilen karşılık, karşılama sözü.
Rol:
Canlandırılan kişiliği ortaya çıkaran söz ve davranışlar.
Sahne:
1. Bir tiyatro metninde baş oyun kişisinin ya da önemli kişilerin yönelişlerini başlatıp bitiren kesim. 2. Bir tiyatro yapısında oyuncuların oynamaları için özel olarak yapılmış ve genellikle yükseltilmiş oylum ya da alan.
Suşör:
Perde gerisinde oyunu metinden takip eden ve unutulan sözleri fısıldayarak oyunculara hatırlatan görevli.
Tirat:
Oyunda kişilerin birbirlerine karşı söylediği uzun soluklu, coşkulu sözler.
Tuluat:
Metin dışı, o an akla geldiği gibi hareket etme, söz söyleme, doğaçlama
Tiyatro eserleri, klasik ve modern olmak üzere iki ayrım gösterirler. Klasik olanlar trajedi ve komedi, modern olanlar da dram ve müzikli tiyatrolardır. Bunları tanımaya çalışalım:
KLASİK TİYATRO (ESKİ TİYATRO)
Klasik tiyatro, klasisizm akımının kuralcılığına ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalan, tutkuların yarattığı olaylardan kaçan, yüksek düşüncelerin verisi olan olayları işleyen bir edebiyat dalıdır.
1. TRAJEDİ (Tragedya):
Trajedi (Tragedya), Yunanlıların mitolojik çağda yaşadıkları sırada, bağbozumu tanrısı Dionysos şerefine yaptıkları din törenlerinden doğmuştur. Daha çok seyircilerin acıma ve korkuya bağlı duygularını kabartmak amacını güder.
- Kökeni Eski Yunan edebiyatına dayanan trajedi; seyircide heyecan, korku ve acıma hissi uyandırarak ruhu kötülüklerden arındırma amacı güden tiyatro türüdür.
- Din törenlerinde keçi kılığına giren bir koro, şiirleri şarkı biçiminde okur ve törenin anlamına uygun dans ederdi. MÖ. VI. yüzyılda, bu törenlere, koro dışında bir kişi yani bir aktör eklenmiştir. Bu aktör koro ile konuşturulmuştur. Böylece ilk konuşma (diyalog) ortaya çıkmıştır.
- Çeşitli rolleri temsil eden bu tek aktörlü ve korolu törenlere yine MÖ. V. yüzyılda şair Aiskhylos tarafından ikinci bir aktör daha eklenmiştir. Bu tutumla aktörlük ön plana alınmış, koro ikinci plana itilmiş oldu. Yani koro karşısında konuşma, daha çok önem kazanmış oldu. İşte ilk tiyatro böylece meydana geldi.
- Daha sonra Sophokles, trajediye üçüncü kişiye de katmıştır.
- Yunan tiyatrosu koro ve konuşmalardan meydana gelmiştir. Konuşma aralarındaki koro şarkıları, eserin perde aralıkları yerine geçerdi. Yunan trajedisinde koro, oyunun başından sonuna kadar sahnede kalır, sadece aktörler girip çıkarlardı.
- Trajedilerde baştan sonuna kadar acıklı ve ciddi bir hava vardır.
- Yüksek düşünceye, duyguya ve ahlâka çok önem verilir.
- Aklın denetimi dışında kalan davranışlarla çirkin savılan olaylara sahnede yer verilmez, yaralama ve ölümler seyircinin gözünden saklanırdı. Bu çeşit hareketler sahne gerisinde yapılır, bir haberci tarafından seyircilere aktarılırdı. Bazen da ölenin feryadını ya da öldürenin hıncını belirten ünlem sözcükleri, ölüm olayını seyirciye duyurmuş olurdu.
- Trajediler, manzum olarak beș perde halinde yazılır, aralıksız oynanır
- Yüksek bir dil kullanılır, bayağı sözlere yer verilmez. Tiratlar, yani söylev biçimindeki uzun konuşmalar eserde çok yer tutar.
- Trajedinin konu edindiği insan, eğitimlidir ve soylular arasından seçilmiştir. Kahramanlar, sıradan insanlar değil krallar, kraliçeler, prensler, tanrılar, yarı tanrılardır.
- Koro ve diyalog bölümlerinden oluşur. Koro perde görevini üstlenir.
- Klasisizmin üç birlik kuralına uygun olarak yazılır. Üç birlik kuralı; eserin tek olay, tek mekân, tek gün kalıbı içinde yapılandırılmasıdır.
- MÖ. yaşamış olan Aiskhylos, Sophokles, Euripides Yunan Edebiyatı’nın; XVII. yüzyılda yaşamış olan Corneille ile Racine de Fransız Edebiyatı’nın ünlü trajedi yazarlarıdır.
Trajedi, insanların ruhsal zayışıklarını ve tutkularını, iradeye bağlı yüce davranışlarla çarpıştırır. Tarihteki kralların ve asilzadelerin hayatları trajediye konu olduğu için, sahne, bunların çevrelerinin değişmeyen dekorlarıdır. Trajedide konu dağınık ve bulanık değildir. Ayrıntılara önem verilmez. Eserin tümü, tek ve basit bir konu çevresinde döner.
Aslı manzum olan, fakat dilimize nesir olarak çevrilmiş olan aşağıdaki parça bir trajedi örneğidir:
ELEKTRA
(Yunan donanması, Trova savaşına gitmek üzere toplandığı sırada rüzgâr kesildiğinden, Argos kralı ve başkomutan Agamemnon, rüzgârın esmesini sağlamak amacıyla kızı Iphigeneia’yı Rüzgâr Tanrıçası Artemis’e kurban eder. Troya’dan döndüğü gün de karısı Klytaimestra tarafından öldürülür. Klytaimestra, bu cinayette kendisiyle iş birliği yapan Aigisthos ile evlenir. Aigisthos, Agememnon’un yerine kral olur. Agememnon’un büyük kızı Elektra, küçük erkek kardeşi Orestes’in hayatını bu entrakadan kurtarmak amacıyla onu, babasının dostu olan Krise kralının yanına göndermiştir. Aigisthos ile Klytaimestra, babasının öcünü almayı düşünen Elektra’ya eziyet etmeye başlarlar. Elektra, kardeși Orestes’in bir gün gelip babasının öcünü alacağını ummaktadır. Orestes büyüyünce, tanrı Apollon’un buyruğuyla Argos’a gider. Burada Elektra ile buluşur ve babasının katillerini öldürür.)
(Aşağıdaki parçalar eserin baş kısmıdır)
KORO: Ey talihsiz bir babının evlâdı, Elektra! Kurnaz ananın dinsizce kurduğu tuzağa düşen Agamemnon’a ne bitmez tükenmez gözyaşlarıyla ağlıyorsun?
ELEKTRA: Ey asil aillelerin kızları! Acımı avutmak için buraya geldiniz; biliyorum, anlıyorum, ama vazgeçemiyorum. Biçare babama ağlamaktan kendimi alamıyorum.
KORO: Fakat hiç bir zaman hepimizi bekleyen Hades bataklığından, ne gözyaşları, ne de yalvarmalarla babanı yukarıya alamayacaksın. Hâlbuki sen itidalden uzaklaşıyor, çaresiz dertlere doğru gidiyor, sonsuz iniltilerle perişan oluyorsun. Dertlerinden böyle kurtulamazsın.
ELEKTRA Gafil! babanın acıklı ölümünü unutuyor musun?
KORO Kızım! Ölümlüler arasında acı çeken bir sen değilsin. Gençliğini acılardan uzak, saadet içinde geçiren ve bir gün Zeus’un yardımcı kılavuzluğuyla bu toprağa ayak basacak olan asil Orestes’i düşün.
2. KOMEDİ (Komedya) :
Komedi, eski Yunanlılarda, trajedi gibi din törenlerinden doğmuş, insanların ve olayların gülünç yönlerini seyircilere göstermek amacını güden bir tiyatro çeşididir.
- Trajedenin tam tersidir.
- Komedi eserleri, konularını yazıldığı çağın toplumundan ve günlük yaşantısından alır. Komedinin kişileri halk arasından seçilir.
- Konuşmalarda, trajedide olduğu gibi yüksek ve asil bir dil aranmaz.
- Birtakım şakalara ve kaba sözlere de yer verilir. Sözcükler çok kez halkın ağzındaki biçimiyle söyletilir.
- Klasik komediler beş perde halinde ve manzum olarak yazılırdı.
- Eski Yunan komedilerinde konuşmalar (diyalog) arasında, trajedilerde olduğu gibi korolara yer verildi. Sonraları Batı Edebiyatlarında bu korolar kaldırılmış, beşten az sayıda perdelerle eserler meydana getirilmiştir.
- Klasisizmden romantizme geçildikten sonra komediler nesir halinde de yazılmaya başlanmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Komedinin en önemli temsilcileri Eski Yunan edebiyatında Aristophanes (Aristofanes) ve XVII. yüzyıl Fransız edebiyatında Molière’dir. Bugünkü komedilerde klasik komediye özgü kurallar uygulanmamaktadır.
Komedinin çeşitleri
Karakter Komedisi: Günlük yaşamda her zaman rastlanabilecek insan kusurlarını belli tiplerden hareketle konu edinen komedi türüdür.
Töre Komedisi: Bazı töre ve gelenekleri eleştirel bir tutumla yansıtan komedi türüdür.
Entrika Komedisi: Olayların seyircide merak uyandıracak şekilde düzenlenmesiyle güldürmekten başka bir amaç gözetilmeyen komedi türüdür.
Komedi Oyunları
a) Fars:
Daha çok halk zevkini okşayan, basit davranışlı ve abartmalı (mübalağalı) komedidir. Halkı güldüren hareketlerin sık sık tekrar edilmesi, taklitlere fazlaca yer verilmesi farsın niteliklerindendir. Sosyal hayatın gülünç taraşarı, bu çeşit komedilerde abartmalı bir şekilde ortaya konur.
b) Vodvil:
İlk zamanlarda vodviller şarkılı olarak sahneye konurdu. Fakat bugün şarkıdan ayrılarak sadece seyirciyi eğlendirmek ve güldürmek için çapraşık, gülünç olayları bir araya getiren bir tiyatro türü olmuştur. Birbirlerinden kaçan insanların komik rastlantılarla karşılaşmaları, birbirlerini istemeyenlerin bir arada yaşamak zorunda kalmaları, zeki ve kurnaz görünenlerin çok çabuk aldatılıp atlatılmaları, sert görünüşlü âmirlerin memurlarının huzurunda karılarından titremeleri gibi garip olaylar, vodvilin konu örgüsünü meydana getirirler. Bu türlü eserler, seyircilerin sinirlerini boşa alacak kadar kahkaha yaratırlar.
C) Komedi Santimantal:
Duygulandırıcı komedidir. Önceleri seyirciyi güldürürken sonradan gözleri yaşartacak kadar duygulandırır. Daha çok aşk konularını işler. Anlatım şairanedir.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
Geleneksel Türk tiyatrosu, sözlü halk geleneğinin ürünlerindendir. Bu gelenekte verilen eserler, anonim nitelikte olup doğaçlama oynanır. Bu tip oyunlarda güldürü, şive taklitleri, yanlış anlaşılmalara dayanan mizahi ögeler söz konusudur. Müzik, oyunlarda fazla bir yere sahip değildir. Modern tiyatroda önemli bir yere sahip olan dekor, sahne, kostüm, ışık gibi unsurlar geleneksel Türk tiyatrosunda yok denecek kadar azdır.
Karagöz
- Karagöz, bir gölge oyunudur.
- Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir olarak adlandırılan bazı şekillerin (insan, hayvan, eşya vb.) arkadan bir ışık verilerek beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.
- Hayalî adı verilen kişiler tarafından Küşteri Meydanı diye anılan bir perdede oynatılan bu oyunlar, Türk halk geleneğinin önemli ürünlerindendir.
- Perdenin Küşteri Meydanı olarak adlandırılmasının nedeni, Karagöz oyununun kurucusu ve Karagözcülerin “pîr”inin Şeyh Küşteri olmasıdır.
- Tanınmış karagözcüler arasında Hayalî Kör Hasan-zâde Mehmet Çelebi, Nazif Bey, Hayalî Memduh, Hayalî Küçük Ali gibi isimler sayılabilir.
- Oyunda tef çalan, taklitlerin şarkılarını söyleyen, tasvirleri hayalîye veren yardımcı yardak adını alır.
- Karagöz oyununun yazılı bir metni yoktur. Yani oyun, doğaçlama oynanır.
- Bu oyunlar, Ramazan ayında kahvehanelerde; evlenme, sünnet, doğum gibi törenler dolayısıyla ev, saray ve konaklarda düzenlenen şenliklerde oynatılmıştır.
- Karagöz oyunlarının en tanınmışları arasında Kanlı Nigâr, Ağalık, Abdal Bekçi, Ters Evlenme, Bursalı Leyla, Balık/Balıkçılar sayılabilir.
Oyunların temelde iki kahramanı vardır. Bunlardan birisi; okumamış, halk diliyle konuşan, öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri anlamayan, duyduklarına ters anlamlar yükleyen Karagöz tipidir. Diğeri ise öğrenim görmüş, medrese diliyle konuşan, bilimden az çok anlayan, görgü kurallarına uyan Hacivat’tır.
Oyunun diğer kişileri
- Çelebi: Malı mülkü olan zengin, mirasyedi bir tiptir.
- Zenne: Orta oyununda veya Karagöz’de kadın rolüne çıkan erkek oyuncu.
- Tiryaki: Konuşmaların en önemli yerinde uyuklamaya başlayan tiptir.
- Beberuhi: Altıkolaç lakabıyla anılan, cüce, yaygaracı bir tiptir. Bu kişilerin yanı sıra
- Tuzsuz Deli Bekir, Zeybek (Efe), Külhanbeyi, Türk, Yahudi gibi tipler de oyunda yer alır.
Karagöz oyunu dört bölümden oluşmaktadır:
Giriş: Hacivat’ın bir semai okuyarak perdeye geldiği bölümdür.
Muhâvere: Karagöz ile Hacivat arasındaki karşılıklı konuşmaların yer aldığı bölümdür. Bu bölüm; Karagöz ve Hacivat’ın birbirlerini yanlış anladıkları, güldürü unsurunun yer aldığı bölümdür.
Fasıl: Olayın konu edildiği bölümdür, oyuna burada işlenen konuya göre isim verilir.
Bitiş: Hacivat ile Karagöz arasında geçen birkaç cümlelik kısa konuşmaların yer aldığı bölümdür.
Ortaoyunu
- Orta oyunu, sahne olarak kabul edilen ve etrafı seyircilerle çevrilmiş açık bir alanda oynanır.
- Orta oyununda, oyuncuların palanga diye adlandırdıkları oyun alanı, herhangi bir yerde kolaylıkla hazırlanabilir. Bu nedenle oyuncuların belli bir yerde, her zaman, hazır, sabit bir alanları yoktur. Seyircilerle oyun yeri, ip gerilmiş kazıklarla ayrılır.
- Oyunda dekor denilebilecek başlıca iki nesne vardır: Birincisi ev olarak kullanılan yeni dünya adı verilen paravan, ikincisi işyeri olarak kullanılan ve dükkân adı verilen iskemledir.
- Oyunların birçoğunda, evin de dükkânın da oyunun akışında önemli işlevleri vardır.
- Orta oyunu, çalgılı (zurna, çifte-nara vb.) ve kadrosu geniş bir oyundur. Çalgı, sadece sahneye giren oyuncuları haber verme sırasında kullanılır. Çalgıcılar seyircilerin tam önünde yer alır.
- Orta oyunundaki kişiler, Karagöz oyununda olduğu gibi tip özelliği gösterir. Bu tipler; öğrenim görmüş kişilerin söylediği sözleri yanlış anlayan, okumamış kesimi temsil eden Kavuklu; eğitim görmüş, görgü kurallarına uyan, aydın kesimi temsil eden Pişekâr başta olmak üzere Zenne, Yahudi, Acem, Kürt, Rumelili, Arnavut, Ermeni, Kayserili, Frenk, Çelebi, Muhacir şeklinde sıralanabilir. Geçmiş Zaman Olur ki, Kavuk, Mandıra, Ağalık, Berber, Fotoğrafçı gibi birçok oyunu olan
Orta oyunu; dört bölüme ayrılır:
Giriş: Zurnanın Pişekâr havası ile gelen Pişekâr, zurnacı ile kısa bir konuşma yapar. Sonra zurna, kavuklu havasını çalar; Kavuklu ile Kavuklu-arkası (cüce) konuşarak sahneye gelir.
Muhavere: Pişekâr’la Kavuklu’nun konuşmaları iki bölümdür. Birinci bölüm, iki tanıdığın sohbeti; ikinci bölüm, tekerlemedir. Bu bölümde Kavuklu, başından geçmiş garip bir macerayı anlatır; bölümün sonunda ise bunun bir rüya olduğu anlaşılır.
Fasıl: Asıl olayın konu edildiği bölümdür, oyuna burada işlenen konuya göre isim verilir. Bu fasıllardan pek çoğu, konuları bakımından Karagöz fasılları ile ortaktır.
Bitiş: Pişekâr, Kavuklu ile son bir konuşma yapar. “Her ne kadar sürçü lisan ettikse af ola!” diyerek seyircilerden özür diler. Bir dahaki oyunun yerini ve zamanını bildirerek seyircileri iki eliyle selamlar.
Meddah Geleneği
Meddah kelimesinin anlamı “methedici”, “övücü”dür. “Meddah” kelimesi, kelime anlamının yanı sıra, bu geleneğinin adı olarak da kullanılmaktadır. Meddahlık, hikâye anlatma ve taklit yapma sanatıdır. Meddah, birçok kişinin içinde bulunduğu bir olayı tek başına canlandıran bir oyuncu (aktör)dur. Mimik ve şive taklitleriyle birçok kişinin, bir kişi tarafından canlandırılması demek olan meddahlık en önemli dramatik sözlü sanat türlerimizden birisidir. Bu sanatın, sanatkârı olan meddah, bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâye anlatır. Bu hikâyelerin bir kısmı anonim eserlerdir; bazılarının yazarları bellidir. Karagöz ve orta oyununda olduğu gibi günlük hayat olayları, masallar, destanlar, hikâye ve efsaneler meddahın da repertuarını oluşturur.
Türk meddah geleneğinin icralarında anlatım ve gösteriler “Başlangıç”, “Açıklama”, “Senaryo” ve “Bitiş” gibi kalıplaşmış bölümlerden meydana gelmektedir. Geleneksel olarak kalıplaşmış bu meddah bölümleri ve özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
- Başlangıç Bölümü: Meddah “Hak dostum Hak!” nidasıyla oyuna başlar. Meddah bir divanî veya bir tekerleme söyleyerek seyircinin dikkatini icrasına çeker.
- Açıklama Bölümü: Meddah bu bölümde ölçülü veya ölçüsüz sözlü kalıp ifadeler kullanarak anlatacağı hikâyenin kahramanlarının ailesi, sosyo-ekonomik durumu, mekânı, zamanı hakkında bilgiler verir. Bu tür geleneksel olarak kalıplaşmış açıklama sözlerine örnek olarak “‹sim isme, cisim cisme, semt semte benzer, geçmiş zaman söylenir, yalan gerçek vakit geçer demişler. …” şeklindeki kısa ifade verilebilir.
- Senaryo Bölümü: Meddah, başlangıç ve açıklama bölümlerinde dikkatlerini çekerek etrafına topladığı seyircilere, bu bölümde asıl anlatacağı hikâyeyi anlatmaya başlar. Meddah bütün ustalığını bu bölümde gösterir. Meddahın ustalığı demek, Türkçeyi yeri geldiğinde bütün ağızlarıyla kullanmak, Osmanlı toplum yapısı içinde yer alan ve birçoğunu karagözde de gördüğümüz azınlık tiplerini konuşma biçimleriyle taklit etmek, sözlerini deyim ve atasözlerinden argoya kadar kalıp ifade ve sözlerle süslemek ve sözlü anlatımını jest ve mimiklerle desteklemektir.
- Bitiş Bölümü: Anlatılan hikâyedeki düğümün çözüldüğü ve anlatımın bittiği bölümdür. Birçok sözlü anlatım geleneği türünde olduğu gibi meddahlık geleneğinin anlattığı hikâye de didaktik özellikler taşır.
MODERN TİYATRO (YENİ TİYATRO)
Modern tiyatro, Dram ve dram çeşitleriyle müzikli tiyatrolardır. Şimdi bunları tanımaya çalışalım:
1. DRAM
- Victor Hugo’nun öncülük ettiği Romantizm akımıyla tiyatro anlayışında büyük değişikler olmuştur. Eski tiyatronun geleneksel kuralcılığının karşısına geçen modern tiyatro anlayışı, insanların, süreli olarak aristokrat sınıfın yaşantılarını, aklın düzenlediği davranışları trajik sahnelerde seyretmelerini, ya da yaşamın (hayatın) sadece gülünç taraflarına bakmalarını yeter bulmamıştır.
- Yaşamın ağlayan ve gülen taraflarını birlikte sahneye getirmek çabasını göstermiştir. Böylece yaşam, bütün yönleriyle ortaya konmuştur: Keder, umut, sevinç, kuşku, tasa, facia ve komik davranışlar gibi yaşamın türlü biçimleri dramda bir araya gelmiştir. Bu bakımdan drama yaşamın gerçek görüntüsü diyebiliriz.
- Dramın konuları, tarihin herhangi bir devrinden seçilebildiği gibi günlük yaşamdan da alınabilir.
- Eserin kişileri, her sınıf halktan seçilebilir.
- Trajedinin tersine olarak, çirkin olaylar bile sahneye getirilebilir.
- Perde sayısı sınırlı değildir. Dilde yücelik aranmaz.
- Konuyu değerlendiren her söz, anlatıma girebilir. Yani en incesinden en kabasına kadar her sözcük, dramın dilidir.
- Dramda karakter ve tip bir arada bulunur.
Dramın Çeşitleri
a) Piyes:
Piyes, dramın ciddî ve ağırbaşlı olarak yazılan şekline verilmiş bir addır. Piyeslerde olaylar, sertliklerini kaybederek daha yumuşak bir biçime bürünürler. Facialar daha hafif bir şekilde işlenir.
b) Melodram:
Duygulandırıcı ve fazla heyecan vericidir. Eskiden müzikle birlikte temsil edilirdi. Fakat sonraları müzik bırakılmış, sadece sözle temsil edilmeye başlanmıştır.
c) Feeri:
Bu da masalın sahneye gelmiş şeklidir. İnsanlarla birlikte cinler, periler, şeytanlar, devler, melekler, cadılar gibi hayalin icat ettiği varlıklar, feerinin sahne kahramanlarıdır.
2. MÜZİKLİ TİYATRO
Modern tiyatronun bir kolu da müzikli tiyatrodur. Müzikli tiyatro, sözleri bestelenmiş tiyatrodur. Bu tiyatronun bazı çeşitleri tam olarak, bazıları da yarım ya da başka karakterde bestelenmiş olur. Bu ayrılıkları bakımından müzikli tiyatro dört bölüme ayrılır:
a) Opera:
Opera, bütün sözleri yüksek musiki ile bestelenmiş trajedi ya da dram eseridir. Trajedilerde bir tek sözcük müziksiz söylenmez. Müzikal ve duygusal tiyatronun en sanatlısıdır. Kültürlü insanlara seslenir.
b) Operet:
Sözlerinin bir kısmı müzikli, bir kısmı da müziksiz olan tiyatro eserleridir. Müziksiz konuşmalar müziklilerden daha çoktur. Halka seslenmek için yazılırlar. Operetin melodisi, seyirciler tarafından çabucak kavranılacak ve dillerde tekrar edilecek basitliktedir.
c) Komedi müzikal:
Sözlerinin arasında, müzikli parçalar bulunan vodvil ya da komedilere komedi müzikal denir.
d) Bale:
Konusunu, musikiye bağlı rakslar ya da hareketlerle anlatan tiyatro türüne de bale denir.
TANZİMAT TİYATROSU
Bu dönem sanatçılarının neredeyse tamamı tiyatro türünde eserler vermiştir. Özellikle I. Dönem Tanzimat sanatçıları, tiyatroyu halkı eğitmekte bir araç olarak kullanmışlardır. Ahmet Vefik Paşa ve Direktör Ali Bey gibi sanatçılar, başta Moliere (Molyer) olmak üzere Batı edebiyatından çeviri ve uyarlamalar yapmışlardır.
Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan(okunmak için tiyatro yazmıştır, dili ağırdır), Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Mithat Efendi gibi isimler, bu türde verdikleri eserlerle türün gelişimine katkı sağlamışlardır.
Şair Evlenmesi
- Türk edebiyatında Batılı anlamda yazılmış ilk tiyatro örneğidir.
- Eser, önce saray tiyatrosunda oynanmak amacıyla yazılmış, sonra Tercümân-ı Ahvâl gazetesinde tefrika hâlinde yayımlanmıştır.
- Metinde kahramanların kişilik özelliklerine uygun olarak konuşturulmaları, karşılıklı konuşmalarda kelimelerin yanlış anlaşılmasının güldürü unsuru olarak kullanılması dikkat çeker. Bu özellikler Şinasi’nin, “Şair Evlenmesi” adlı eserinde Karagöz ve orta oyunu gibi geleneksel Türk tiyatrosu ürünlerinden yararlandığını gösterir.
- Eser aynı zamanda dönemin gelenek ve göreneklerini, sosyal yaşantısını yansıtması yönüyle de Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
Dikkat!
- Sahnelenen ilk tiyatro eseri de yine bu dönemde Namık Kemal tarafından yazılan “Vatan yahut Silistre”dir.
Ali Haydar, bizde ilk trajedi yazarıdır. Eserleri iki manzum trajedi Sergüzeşt-i Perviz (1866) ve Sasaniyan Hükümdarlarından İkinci Ersas’ın Sergüzeşti (1866) ile manzum komedisi Rüya Oyunu’dur (1875).
Direktör Mehmet Âli Bey’in bilinen beş tiyatro eseri vardır. Yazarın kendi eserleri, Misafiri İstiskal (1870), Kokona Yatıyor (1870), Geveze Berber (1873); operet türünde eseri: Letafet (1897) ve Moliére’den adapte eseri Ayyar Hamza’dır (1871).
Ahmet Vefik Paşa, Moliére’den yaptığı adapte ve çevirilerine 1869’da başlar. Nesir uyarlamaları: Tabib-i Aşk, Zorakî Tabip, Azarya, Zor Nikâhı, Merakî, Pırpırı Kibar, Dekbazlık. Manzum uyarlamalar: Savruk, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüf, Aşk-ı Musavver, Adamcıl, Okumuş Kadınlar, İnfial-i Aşk, Dudukuşları, Don Civani ve Yorgaki Dandani.
Namık Kemal, ilk tiyatro teorisyenimiz olmasının yanı sıra, bu türde yazdığı altı eseriyle tiyatroyu edebî tür olarak en fazla ileriye taşıyıp geliştiren insandır. Tiyatro eserleri; Vatan yahut Silistre, Gülnihal, Âkif Bey, Kara Belâ, Zavallı Çocuk ve Celâleddin Harzemşah’tır
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE TİYATRO
Bu dönemde Muhsin Ertuğrul, modern Türk tiyatrosunun oluşmasında önemli katkılar sağlamıştır. 1923-1950 yılları arasında tiyatro, daha çok, Cumhuriyet değerlerinin halka aktarılmasında bir araç olarak kullanılmıştır. Bu dönemde çağdaş Batı uygarlığına erişme yolunda gösterilmesi gereken çabalar tiyatro aracılığıyla anlatılmıştır. Anadolu’ya yönelimin yoğunlaştığı bu dönem tiyatrosunda Kurtuluş Savaşı, Türk tarihi, Batılılaşma, eski ve yeni yaşam biçimlerinin çatışması vb. sıkça işlenen temalardır.
Bu dönemde
MUSAHİPZADE CELAL
Fermanlı Deli Hazretleri, Musahipzade Celal, daha çok müzikli komedi tarzında eserler yazdı. Sanatçı, bir anlamda Meşrutiyet tiyatrosu ile Cumhuriyet tiyatrosu arasında bir köprü oldu. Eserlerinde geleneksel Türk tiyatrosundan, özellikle orta oyunu geleneğinden yararlandı. Yakından tanıdığı saray ve konak hayatını, eski İstanbul’un eğlencelerini, töre ve âdetlerini, ticari hayatını eleştirel ve mizahi bir tutumla yansıttı. “Köprülüler, İstanbul Efendisi, Lale Devri, Yedekçi, Fermanlı Deli Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Bir Kavuk Devrildi” adlı oyunlar sanatçının tanınmış eserlerindendir.
NAHİD SIRRI ÖRİK
Hiçbir edebî akım ve topluluğa katılmadı; başta roman, hikâye ve tiyatro olmak üzere pek çok türde eser verdi. Eserlerinde genellikle yakın tarihe eleştirel bir gözle bakan sanatçı, dönemin siyasi olayları nedeniyle karşı karşıya gelen insanların çatışmalarını yansıttı. Sönmeyen Ateş, Muharrir, Oyuncular, Alınyazısı (tiyatro); Sultan Hamid Düşerken, Kıskanmak (roman); Kırmızı ve Siyah, Sanatkârlar, Eski Resimler (hikâye); Anadolu, Bir Edirne Seyahatnamesi, Kayseri-Kırşehir-Kastamonu (gezi yazısı) yazarın başlıca eserleridir.
- İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci: Hisse-i Şayia,
- İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu: İnanmak,
- Reşat Nuri Güntekin: Taş Parçası,
- Faruk Nafiz Çamlıbel’in Akın,
- Münir Hayri Egeli’nin Bayönder,
- Yaşar Nabi Nayır’ın İnkılâp Çocukları
adlı eserleri türün tanınmış örneklerindendir.
CEVAT FEHMİ BAŞKUT
Cumhuriyet Dönemi sanatçılarından Cevat Fehmi Başkut, tiyatrolarıyla tanındı. İçinde yaşadığı toplumdaki sorunları, çelişkileri, siyasal ve toplumsal değişimlerin etkilerini ve kültürel çatışmaları gözlemleyerek gerçekçi bir bakış açısıyla eserlerinde yansıttı. “Büyük Şehir, Koca Bebek, Paydos, Soygun, Hacıyatmaz, Göç, Ayarsızlar, Buzlar Çözülmeden” yazarın öne çıkan oyunlarıdır. Komedi türünde yazılan Buzlar Çözülmeden adlı oyun iki kez sinemaya uyarlanmıştır. Bu oyunda yazar, ihtilal sonrası Anadolu’nun bir kasabasında yaşananları mizahi ve eleştirel bir tutumla yansıtmıştır.
NECATİ CUMALI
Türk tiyatrosunun gelişme aşamasında tiyatroya yeni konular ve kişiler getiren, yerli gerçekleri işleyen ve tiyatronun ilgi alanını genişleten Cumalı; “ulusal tiyatro”nun oluşmasına katkıda bulundu. Güzel Aydınlık, İmbatla Gelen şiir; Susuz Yaz, Ay Büyürken Uyuyamam, Dilâ Hanım hikâye; Tütün Zamanı, Yağmurlar ve Topraklar, Acı Tütün, Viran Dağlar roman; Nalınlar, Derya Gülü, Gömü, Devetabanı, Boş Beşik tiyatro; Şiddet Ruhu, Etiler Mektupları deneme türündeki eserlerinden bazılarıdır.
- Selahattin Batu’nun Oğuzata,
- Ahmet Kutsi Tecer’in Koçyiğit Köroğlu,
- Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı,
- Recep Bilginer’in Sarı Naciye,
- Cahit Atay’ın Gültepe Oyunları,
- Nezihe Meriç’in Sular Aydınlanıyordu,
- Refik Erduran’ın Karayar Köprüsü,
- Oktay Arayıcı’nın Dışarda Yağmur Var,
- Başar Sabuncu’nun Şerefiye,
- Tuncer Cücenoğlu’nun Kördövüşü
- Adalet Ağaoğlu’nun Çatıdaki Çatlak,
adlı eserleri türün tanınmış örneklerindendir. Türk edebiyatında 1960’lı yılların sonuna doğru etkili olan bu tiyatro anlayışında; umutsuzluk, korku, anlamsızlık, topluma ve kendine yabancılaşan insanlar ön plana çıkarılır.
Absürt tiyatro ile birlikte geleneksel tiyatrolarda hem kurgusal hem de anlamsal birtakım değişiklikler görülür. Bu değişiklikler; gerçekçi zaman ve mekân unsurlarının bazen terk edilmesi, neden-sonuç ilişkisinin arka plana itilmesi, kronolojik zamanın kırılması ve soyutlamalara başvurulması şeklinde sıralanabilir. Güngör Dilmen, Tük edebiyatında absürt tiyatronun da önemli isimlerindendir. Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Sermet Çağan, Ferhan Şensoy gibi yazarların tiyatrolarında klasik yapı genellikle kırılır.
REFİK ERDURAN (1928-2017)
- İlk profesyonel tiyatro eseri Deli’yi 1957’de yazmıştır. Ününü ise Bir Kilo Namus ve Cengiz Han’ın Bisikleti adlı oyunlarıyla yapmıştır.
- Daha çok güldürü ve vodvil türünde oyunlar yazmıştır.
- Yurt içinde ve dışında sinema, televizyon senaryoları yazmıştır. Atatürk’ün toplumu yapılandırmada kırdığı sürat rekorunu anlatan Metamorfoz adlı senaryosu TRT tarafından filme çekilmiştir.
- 1985’te Gazeteciler Cemiyeti’nin, En Başarılı Köşe Yazarı Ödülü’nü aldı.
- Eserlerinde toplumu düzeltme hevesi ve kadınları anlama isteği ağır basar.
- Oyunlarında toplumsal bozuklukları başarıyla işlemiş; ahlaki değerlere önemli bir yer ayırmıştır.
- Çeşitli dergilerde mizah yazıları yazmış, değişik gazetelerde fıkralar kaleme almıştır.
- 7 Ocak 2017 tarihinde 88 yaşındayken vefat etmiştir.
- Refik Erduran, Nazım Hikmet’in kız kardeşi Melda Kalyoncu ve yazar Leyla Umar’la yaptığı evliliklerle de adından çokça söz ettirmişti.
RECEP BİLGİNER
Edebi Kişiliği:
- Yazdığı oyunlarla edebiyat dünyasına damga vurmuş bir sanatçıdır.
- Edebî yaşamı okuduğu okulda yazdığı hasret şiirleriyle başlamış, daha sonraları da dergi ve gazetelerde yazılar kaleme almıştır.
- Ona göre tiyatro, şiir, roman söz sanatıyla toplumdaki kötülüklere hücum etme sanatıdır.
- Tiyatrolarının az sözcükle çok düşünce dile getirdiğini söyleyen sanatçı bu yönüyle bu türü özellikle roman türünden ayırmıştır.
- Yazdığı tiyatroları için hazırlıklar yapan ve araştırmalara yönelen bir sanatçıdır.
- Recep Bilginer tiyatrolarının birçoğunda halkın gönlüne yer etmiş şahısları anlatmıştır.
- Gazetecilik yönü önemlidir, gücünü gazetecilikten alır.
- Tiyatrolarda toplumsal aksaklıkları işler.
- Köy konusunu işlemiş, köylülerin sorunlarını yansıtmıştır.
- Çoğunlukla Güney Anadolu köylerinde yaşananları anlatır.
Eserleri:
- Tiyatro: Yunus Emre, Mevlana, Parkta Bir Sonbahar Günüydü, Gazeteciden Dost, İsyancılar, Ben Devletim, Sarı Naciye, Utanç Dünyası, Sevdiğim Adam, Karım ve Kızım, Son Misafir
- Roman: Politikada Bir Sarı Çizmeli
Sarı Naciye: Olay, Toroslarda bir orman köyünde ve Çukurova’da tarlalarda geçer. Köyde yaşayan baba-kız ve oğul üçlüsü, öteki köylüler gibi kendilerini Avşar Aşireti’nden saymaktadır. Ne var ki orman köylüsü geçim konusunda dar bir alana sıkışmıştır. Gençler Çukurova’ya inip para tarlalarında çalışarak yeni bir hayat düzeni kurma peşindedir. Elçi, Çukurova’dan köye gelip, pamuk tarlalarına ırgat toplarken, Sarı Naciye’yi de ikna eder. Baba, karşı olmasına rağmen Sarı Naciye gizlice Çukurova’ya iner. Baba, onu bulup cezasını vermek için kızının peşine düşer.
TURAN OFLAZOĞLU
Oyunlarında daha çok, tarihi olayları ve tarihi şahsiyetleri işlemiştir. İsmail Dede Efendi’nin yaşamını anlattığı “Yine Bir Gülnihal” ve henüz tahta çıkmaya hazır olamayan bir şehzadenin içinde bulunduğu durumu anlattığı “Deli İbrahim” adlı oyunları bunun başarılı örnekleridir.
Ayrıca Kafka, Nietsche, Rilke, Shakespeare gibi yazarlardan çeviriler yapmıştır.
1. Keziban: Kan davası konusunu işlediği, eseridir. Oyunda kan davası vasıtasıyla öc alma tutkusu işlenmiştir.
2. Allah’ın Dediği Olur: Bir köy ağasının köylüyü sömürmesi, mallarını, topraklarını alması ve köy gençlerinden birisinin dini değerleri istismar ederek ağaya oynadığı oyun anlatılmıştır.
3. Deli İbrahim: Sultan İbrahim’in yaptığı iç savaşın anlatıldığı tiyatro eseridir. Genç Osman, IV. Murat, Deli İbrahim, Kösem Sultan iktidar dörtlemesinden biri olan bu oyunda iktidarda bulunanların zaafları, cehaleti ve bu durumdan yararlananların entrikaları anlatılmıştır.
4. Sokrates Savunuyor: Bilinçsiz halk ile aydın çekişmesinin işlendiği eserin konusu Sokrates’ın fikirleri ve içgüdülerine, geleneğe ve kişisel çıkarlara düşkün insanlar arasındaki çatışma anlatılır.
5. IV. Murat: İktidar tutkusunun, yükselme hırsıyla çevrilen entrikaların ele alındığı tiyatro eseridir. Çocukluğunda kendisini hırpalayanları büyüdükten sonra baskı altına alan, mutlak bir şekilde kişisel iktidarını kurmaya çalışan, sınırsız gücüne ve iktidarına yenik düşen Osmanlı padişahı IV. Murat anlatılmıştır.
6. Güzellik ile Aşk: İnsanın iradesinin yüceltildiği tiyatro eseridir. Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk mesnevisinden yararlanılarak yazılmış bu eserde sevgiliye, diğer bir deyişle hedefe ulaşmanın bir bedel gerektirdiği düşüncesi vardır. Bu düşünce oyunun kişileri aracılığıyla anlatılır.
7. Cem Sultan: İktidar mücadelesi anlatılır.
8. Dört Başı Mamur Şahin Çakırpençe: İnsanoğlunun iki zıt karakterinin, güçlü ile güçsüzün işlendiği tiyatro eseridir.
9. Kösem Sultan: İktidar tutkusunun getirdiği ihtiraslara kapılmış bir insanın ruhsal yapısının işlendiği tiyatro eseridir.
10. Yine Bir Gülnihal
İsmail Dede Efendi, yaptığı güzel bestelerle Il. Mahmut’un beğenisini kazanmış ve himayesine girmeyi başarmıştır. Saray’da bulunduğu sıralarda, gönlünü haremden Gülnihal adlı bir cariyeye kaptırır. Gülnihal de ona aşıktır. Karısının adı da Gülnihal olan İsmail Dede Efendi, iki aşk arasında acı çekmektedir. Ayrıca Mevlevi dergahına bağlıdır ve Saray ile dergah arasında da seçim zorluğu yaşamaktadır.
İki Gülnihal’in sevgisi arasında çıkmaza düşen İsmail Dede Efendi, Mevlana’dan yardım ister. Mevlana da ona, aşkın en büyük mutluluk olduğunu ve aşkını Allah’a yöneltmesi gerektiğini söyler.
Düşsel bir ışık içinde beliren Mevlana, Allah’a ulaşmanın en güvenli yolunun musiki olduğunu belirtir. İsmail Dede Efendi’ye yaşadığı acıları ezgiye dönüştürmesini öğütler. Bu çelişkili duygularını, yaptığı güzel bestelerle dile getirir.
Padişahın Batı müziğine yöneldiğini düşünen İsmail Dede Efendi, sanatına son noktayı koymaya kararlıdır. Öğrencisi Dellalzade’den kendi bestelerini bir kitapta toplamasını ister.
ORHAN ASENA
Edebi Kişiliği:
- Edebiyat yaşamına şiir ve öykü yazarak başlayan Orhan Asena, 1950 yılından sonraki Türk edebiyatımızın en önemli tiyatro yazarlarından olmuştur.
- Aldığı ödüller, tiyatroya katkıları ve yazdığı eserler nedeniyle “Türk tiyatrosunun Shakespeare’i” olarak anılmış olan sanatçının ilk oyunu “Tanrılar ve İnsanlar”dır.
- Devlet sanatçısı unvanı da alan Orhan Asena, eserlerinin konularını tarihten, mitolojiden ve toplumun yaşadığı hayattan almıştır. “Başkaldırı, insan mücadelesi” sanatçının oyunlarının başta gelen temasıdır.
- Toplumcu bir tiyatro yazarıdır.
- Psikolojik ve toplumsal alanları kapsayan konuları işlemiş, tarihi olayları da konu alarak işlemiştir.
- Tiyatrolarında mitolojiden yararlanmıştır.
- Yerel, ulusal, evrensel, değişik olay ve sorunları gözler önüne sermiştir.
- Birey-toplum çatışmasını ve baskı altındaki bireyin başkaldırısını hümanist bir şekilde ele almıştır.
- “Atçalı Kel Mehmet” adlı oyunuyla TRT’den 1970 yılında TRT Başarı Ödülünü almıştır.
- Tarihten yararlanır. O: “Tiyatro bence tarihin sustuğu yerde başlar.” der.
Eserleri:
- Tiyatro: Tanrılar ve İnsanlar, (Gılgamış), Hürrem Sultan, Tohum ve Toprak, Simavnalı Şeyh Bedrettin, Atçalı Kel Mehmet, Karacaoğlan, Fadik Kız, Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe, Ölü Kentin Nabzı, Toroslar’dan Öteye, Şii’de Av, Gecenin Sonu, Yıldız Yargılaması
- Şiir: Masal, Kıt Kanaat, Kurtuluş Savaşı Destanı
HALDUN TANER
- Türk tiyatrosunda izleyiciyi kabareyle buluşturan, epik tarzını ilk defa deneyen ve edebiyatımızın ilk epik tiyatrosu “Keşanlı Ali Destanı’nı yazan sanatçıdır. Bu eser 1964 yılında 275 kere temsil edilerek büyük bir başarıya imza atmıştır.
- Olayı ön planda tuttuğu, klasik örgülü hikâyeler yazan Haldun Taner, hikâyelerinin bu yapısı ile kesit hikâyeleri kaleme alan Sait Faik’ten ayrılmıştır.
- Gözlem ve mizaha önem verdiği hikâyelerinde büyük şehirde bozulmuş, sonradan görme, harb zengini, gösterişçi, züppe, açgözlülükle para vurmuş, fazilet ve maneviyattan yoksun kişileri anlatmış olan yazar, oluşturduğu şahıs kadrosunda genellikle toplumun yozlaşmış insanlarına yer vermiş ve Sait Faik’in kişilere sevgiyle yaklaştığı bakış açısı yerine onların kusurlarını yüzüne vurmaktan kaçınmamıştır.
- Eserlerinde entrikalı, sürprizli ve güldürücü olaylara yer veren Haldun Taner’in canlı, neşeli, nükteli, yergi ve alay taşıyan, İstanbul konuşmasıyla örülmüş bir üslubu vardır.
- Tiyatro ve hikâyelerinde yer yer bilgiler vermesi, ansiklopedik bilgisinin zenginliğini gösterme amacında olması okuyucusuna Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi üslubunu hatırlatır.
- Zeki Alasya ve Metin Akpınar ile Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nu kurmuş olan Haldun Taner, oyunlarında meddah geleneği ve tuluat tiyatrosunun özelliklerinden yararlanmıştır.
- Tiyatro yapıtlarını üç döneme ayırabiliriz:
- 1.Evre: (1949-1962) Yanılsamacı anlatımla, iyi kurgulu oyunlar yazdığı evredir. Bu dönem oyunları: Huzur Çıkmazı, Fazilet Eczanesi, Günün Adamı ve Değirmen Dönerdi, Dışarıdakiler, Lütfen Dokunmayın
- 2.Evre: (1964) Temel çıkış noktası Brecht’in “epik” tiyatro anlayışıdır. Geleneksel tiyatromuzdan yararlanmıştır. Önce ulusal sonra toplumsal bir yazardır. Bu dönemin oyunları: Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Ayışığında Şamata, Zilli Zarife.
- 3.Evre: (1962’den sonra) Kabare türündeki oyunları yer alır. Bu evre asıl Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurulduğu 1967’de başlar. Bu dönemin oyunları: Vatan Kurtaran Şaban, Bu Şehr-i Sitanbul ki, Dün… Bugün, Mevzumuz Aşk ü Sevda, Dekorumuz Deniz Derya, Yar Bana Bir Eğlence, Hayırdır İnşallah.
- Gazetelerde fıkralar, söyleyişler yazmış, başyazarlık yapmıştır.
- Edebiyatımızda oyun ve öykü yazarı olarak tanınmıştır.
- Oyunlarında çağın değişen olaylarını (toplumsal olaylarını) ve sorunlarını işlemiştir.
- İlk oyunlarında sonra epik tiyatro türünde eserler vermiştir. Türk edebiyatında ilk epik tiyatro örneği olan “Keşanlı Ali Destanı”nı yazmıştır.
- Güncel olayları konu alan eleştirel oyunları seyirciye sunabilmek için kabare tiyatrosunun kuruluşuna öncülük etmiştir. Dört arkadaşıyla birlikte Devekuşu Devlet Tiyatrosu’nu kurmuştur.
- Modern Öykünün edebiyatımızdaki temsilcisidir.
- Öykülerinde konu, olay ve kişi çeşitliliği vardır.
- Çok iyi bir gözlemcidir. Okurlarını gerçeklerle karşı karşıya getirir.
Eserleri:
- Öykü: Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir Var, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Konçinalar, Yalıda Sabah, Tuş, Yaşasın Demokrasi, Ayışığında Çalışkur, Kızıl Saçlı Amazon
- Tiyatro: Keşanlı Ali Destanı, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Huzur Çıkmazı, Fazilet Eczanesi, Günün Adamı ve Değirmen Dönerdi, Dışarıdakiler, Lütfen Dokunmayın, Eşeğin Gölgesi, Ayışığında Şamata
- Kabare oyunları: Bu Şehr-i Sitanbul ki Dün… Bugün, Mevzuumuz Aşk ü Sevda, Dekorumuz Deniz Derya, Yar Bana Bir Eğlence, Hayırdır İnşallah, Vatan Kurtaran Şaban, Astronot Niyazi (Zeki Alasya ile), Ha Bu Diyar(dört yazarla), Dev Aynası (dört yazarla), Yalan Dünya (üç yazarla), Çıktık Açık Alınla (beş yazarla)
- Düzyazı: Yapboz Tahtası Devekuşuna Mektuplar I, Önce İnsan Devekuşuna Mektuplar II, Düşsem Yollara Yollara, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, Hak Dostum Diye Başlayalım Söze, Çok Güzelsin Gitme Dur, Koyma Akıl Oyma Akıl, Berlin Mektupları
Keşanlı Ali Destanı: Oyun, Cumhuriyetin ilk yıllarından Demokrat Parti dönemine kadarki süreçleri yalın bir dille eleştirel bir bakışla gülmece tarzında yorumlar. Keşanlı Ali, yoksul bir gecekondu mahallesi olan Sineklidağ’da oturur. Mahallenin belalısı Çamur İhsan’ı öldürmekten hapse düşer, hapisten bir kahraman olarak çıkagelir. Ali’nin iki dramı vardır: Birincisi, suçsuzdur; ikincisi, âşık olduğu Zilha, Çamur İhsan’ın yeğenidir ve ona düşmanca davranmaktadır. Muhtar seçilen Ali, Sineklidağ’da yeni bir düzen oluşturur. Zilha ile evlenir ama Ali’yi çekemeyenler Çamur İhsan’ın gerçek katili olan Cafer’i onun üzerine salarlar. Cafer, Ali’yi vurur. Bu acıyla Ali silahı aldığı gibi Cafer’i öldürür ve tekrar hapse döner ama Keşanlı Ali Destanı ömür boyu sürecektir.
GÜNGÖR DİLMEN
Güngör Dilmen, Tük edebiyatında absürt tiyatronun da önemli isimlerindendir. Güngör Dilmen, Sinema ve Tiyatro dergisinin 1959 yılında açtığı oyun yarışmasında Midas’ın Kulakları ile birincilik ödülünü, Canlı Maymun Lokantası ile Halk Evleri Genel Merkezi’nin 1965 yılı Şinasi Efendi Tiyatro Ödülünü, Kuban Oyunu ile 1967 İlhan İskender Armağanı’nı kazandı. 1969-1970 Yunus Nadi Senaryo Yarışması’nda birinciliği Oktay Arayıcı ile paylaştı. Midas’ın Kördüğümü adlı oyunu ile Türk Dil Kurumu 1977 ödülünü, Deli Dumrul ile 1979 Muhsin Ertuğrul ödülünü, Ben, Anadolu ile 1984 yılında Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası oyun yarışması birinciliği ve 1986 Ulvi Araz Tiyatro Ödülü’nü kazandı.
Eserleri
Ayak Parmakları (1960), Avcı Karkap (1960), Canlı Maymun Lokantası (1964), Midas’ın Kulakları (1965), Kurban (1967), Bağdat Hatun (1982), Deli Dumrul (1982, Akad’ın Yayı ile birlikte), Ak Tanrılar (1983), Hasan Sabbah (1983)
Tiyatro Oyunları
Galile’nin Günahları, Osmanlı Dram Kumpanyası, Hakimiyeti Milliye, Aş Evi, Kurban, Aşkımız Aksarayın En Büyük Yangını, Ben Anadolu, Bağdat Hatun, Deli Dumrul, Midas’ın Kulakları, Midas’ın Kör Düğümü, Akad’ın Yay, Troya İçinde Vurdular Beni.
TURGUT ÖZAKMAN
İlk oyun denemesi Masum Katiller, 1946’da Halkevi’nde oynandı. Hisar dergisinde öykülerinin de çıkmaya başladığı 1951’de Pembe Evin Kaderi kısa zamanda tanınması sağladı. Bu oyunuyla eserini Devlet Tiyatrosu’nda görmek mutluluğuna eren en genç piyes yazarımız oldu.
Şu Çılgın Türkler son çıkan romanı oldu. Kitap bugüne kadar Türk yayıncılık tarihinde en büyük rekoru kırarak birkaç ay (2005) içinde 400’ü aşkın baskı yaptı.
Şu sözlerle değerlendirildi: “80 yıldır beklenen kitap. Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının. bir millileşme ihtilalinin romanı, şaşırtıcı bir yakın zaman destanı…”
- Oyunlarıyla tiyatro edebiyatımıza önemli katkıda bulunan yazarlarımızdandır.
- İlk dönemde yazdığı Masum Katiller, Kanaviçe, Duvarların Ötesi gibi eserlerde olaylar arasında mantık bağı gözeten klasik oyun kurgulama yöntemine başvurmuştur.
- Kendi türünde bir başyapıt olan Ocak‘ta, öyküyü sağlam bir yapıya oturttuğu, karşılıklı konuşmaları gerçek bir alışveriş ve sürükleyici bir etki-tepki biçiminde örgütlediği, oyunun duygusal öyküsüne sevecen ve tatlı bir tavırla yaklaştığı görülür.
- Konu seçimi, olaylara yaklaşımı, geçmiş olaylarla şimdikiler arasında köprü kurmaya elverişli anlatımıyla düşündürücü olduğu kadar eğlendirici bir yazardır.
Evli ve üç çocuğu, dört torunu olan Turgut Özakman, 28 Eylül 2013 tarihinde tedavi gördüğü hastanede vefat etmiştir.
Eserleri
Korkma İnsancık Korkma, 1994.
Romantika, 2000.
19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun’da (İki Kitap/İki Cilt), 2003.
Şu Çılgın Türkler, 2005.
Diriliş – Çanakkale 1915, 2008.
Cumhuriyet – Türk Mucizesi, Bilgi Yayınevi, 2009.
Cumhuriyet – Türk Mucizesi 2, Bilgi Yayınevi, 2010.
Çılgın Türkler – Kıbrıs, Bilgi Yayınevi, 2012.
Bazı Oyunları
“Üç Destan”, “Delioğlan”, “Ah Şu Gençler”, “Hastane”, “Karagöz’ün Dönüşü”, “Kardeş Payı”, “Darılmaca Yok”, “Berberde”, “Ben Mimar Sinan”, “Pembe Evin Kaderi”, “Ocak”, “Kanaviçe”, “Paramparça”, “Sarıpınar 1914”, “Fehim Paşa Konağı”, “Resimli Osmanlı Tarihi”, “Bir Şehnaz Oyun”, “Güneşte On Kişi”, “Duvarların Ötesi”, “Töre”, “Tufan”, “Bulvar”, “Ulusal Kolej Disiplin Kurulu”, “Deliler”
DÜNYA EDEBİYATINDA TİYATRO
İlk yetkin örnekleri Eski Yunan’da görülen tiyatro, yüzyıllar içinde farklı türlere ayrılarak gelişimini sürdürmüştür.
Eski Yunan edebiyatı
- Aiskhylos’un Zincire Vurulmuş Prometheus, Sophokles’in Kral Oidipus;
İngiliz edebiyatı
- Shakespeare’in Romeo ve Juliet (Romiyo ve Culyet), George Bernard Shaw’un (Corç Bernard Şov) Kırgınlar Evi, Samuel Beckett’in (Semuel Bekit) Mutlu Günler;
Fransız edebiyatı
- Racine’in (Rasin) Andromaque (Andromak), Corneille’in (Korney) Le Cid (Lö Sid), Moliére’in (Molyer) Cimri, Victor Hugo’nun Hernani;
Alman edebiyatı
- Schiller’in Wilhelm Tell (Vilhelm Tel), Goethe’nin Faust (Faust); Bertolt Brecht’ın (Bertolt Bireşt) Evet Diyen Hayır Diyen;
Norveç edebiyatı
- Henrik İbsen’in (Henrik İbsen) Bir Bebek Evi, Yaban Ördeği;
Rus edebiyatı
Gogol’un Müfettiş, Çehov’un Üç Kız Kardeş