İstanbul
+90 555 850 19 04
info@paragraftahiz.com

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi

ParagraftaHız

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu- Batı mücadelesinin kesin sonucunu –Batı Edebiyatının lehine olarak – tayin eden sonuncu aşamadır. Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi, Tanzimat Dönemi’nde başlayan yenileşme sürecinin devamı olarak batılılaşma sürecinin en önemli halkalarından birini oluşturmaktadır. Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi beş yıl gibi kısa bir süre devam etmesine rağmen edebiyatımızda bıraktığı izler kalıcı ve derindir. Bu edebiyat sürecinde Türk edebiyatı gerek muhteva, gerek dil üslup gerekse teknik özellikler bakımından tam anlamıyla Batılı bir mahiyet kazanmıştır.

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemine Servetifünun Dönemi adının verilmesi, bu edebi hareket sürecinin Servetifünun dergisinde gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır.

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi Oluşum Süreci

TOPLUMSAL VE SİYASİ ORTAM

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi oluşum sürecinde padişah II. Abdülhamid tahta bulunmaktaydı. II. Abdülhamit tahta çıkışından hemen sonra Kanûn-i Esasî’yi yürürlüğe koydu (23 Aralık 1876), ardından Meclis-i Mebûsân (Millet Meclisi)’i açtı (19 Mart 1877). Ancak bu olumlu adımlar, birtakım dış  sorunlar nedeniyle kısa sürede kesintiye uğradı. II. Abdülhamit bu olaylar sonucunda 13 Şubat 1878’de Osmanlı Millet Meclisi kapatılmış, II. Abdülhamit, devletin parçalanmasını engellemek için giderek daha sıkı ve sert bir yönetim tarzını benimsemiştir. Çok ağır koşullar içeren bu yönetim tarzıyla birlikte Osmanlı Devleti’nde İstibdat dönemi dediğimiz süreç başlamıştır.

Yaşanan bu baskıcı ve ağır süreç, İstibdat rejiminin aydın kesimin ve halkın üzerinde yarattığı aşırı baskıcı tutum bu dönem aydınlarını kendi dünyalarına çekilmeye, rejim ve padişaha karşı isyana sürükledi. Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi edebiyatı bu sıkıntılı ağır sürecin edebiyattaki yansımalarını kapsayan süreçtir. Demokratikleşme taraftarı olan aydınlar her yönde Batıyı örnek almaya devam ederek, bu batılılaşma sürecini edebiyata da yansıtmışlar

EDEBİ ORTAM

Servet -i Fünun dergisi 1891 yılında Ali İhsan Tokgöz tarafından çıkarılmaya başlamıştır. Dergi ilk yayınlandığı dönemlerde fen, sağlık bilgileri gibi haberleri içeren bir fen dergisi olarak çıkarılmaktaydı. Recaizade Mahmut Ekrem farklı dergilerde yazan dağınık halde bulunan yenileşme taraftarı batı tarzında eser veren yazar ve şairleri bu dergi etrafında toplayarak, bir edebi anlayış çevresi oluşturarak dergiyi bir edebiyat dergisi mahiyetine taşımıştır. Derginin başına Recaizade’nin Galatasaray Sultanisi’nden öğrencisi olan Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi tam anlamıyla edebiyat dergisi haline getirilmiştir.                  

Edebiyat – ı Cedide (Servet – i Fünun) Dönemi Özellikleri

  • Servetifünun dönemi sanat ve edebiyat anlayışını maddeler hâlinde şu şekilde sıralayabiliriz:
  • Bu dönem sanatçıları, sanat yapmayı ve güzelliği yansıtmayı amaçlamışlardır. Sanat sanat  içindir anlayışını benimsemişlerdir.
  • Bu dönemde ağırlıklı olarak bireysel temalar işlenmiştir.
  • Bu dönem sanatçıları hem dönemin koşulları hem de mizaçları gereği, içe kapanık, karamsar, gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaya eğilimli şahsiyetlerdir. Bu nedenle o eserlerinde hayal-gerçek çatışmasına ve karamsar duygulara sıkça rastlanır.
  • Roman ve hikâyede, olay örgüsü, karakterlerin canlandırılması ve çevre tasvirleri bakımından; sağlam, daha gerçekçi ve Batı tarzına uygun eserler kaleme alınmıştır.
  • Bu dönem sanatçıları şiirde daha çok parnasizmin, romanda ise, kısmen romantizmin; daha çok realizme bağlı olarak eserleri kalem almışlardır.
  • Şiirde Tevfik Fikret, Alfred de Musset, François Coppée ve Sully Prudhomme’dan, romanda ise Halit Ziya ve Mehmet Rauf, Stendhal, Balzac, Goncourt Kardeşler ve Paul Bourget’den etkilenmiştir.
  • Servetifünun yazarları, eserlerinde soyut ve ağır bir dil kullanmışlardır. Bundan dolayı eserlerinde, az kullanılmış veya hiç kullanılmamış “tîraje, ibtikâ, şegaf, takattur, lerzende, pûşîde” gibi kelimelere yer vermişlerdir.
  • Eserlerinde, “sâat-ı semenfâm (yasemin kokulu saatler), havf-i siyâh (siyah korku), ûd mükevkeb (yıldızlı ud), nây-ı zümürrüd (zümrüt ney), leyâl-i girîzân (kaçıcı geceler)” gibi daha önce kullanılmamış tamlama ve imgelere yer vermişlerdir.
  • Eserlerinde “ki ve evet” gibi edatlarla, “oh, of, ey, âh” gibi  ünlemleri sıkça kullanmışlardır.
  • Şiirde aruzu ustalıkla kullanmışlardır.
  • Kafiyenin göz için değil, kulak için olduğu anlayışını benimsemişler; bu anlayışa uygun olarak yazılışları farklı, sesleri aynı olan harflerle kafiye oluşturmuşlardır.
  • Eserlerinde uzun cümleler kurmuşlardır. Özellikle Halit Ziya’nın romanlarında bu uzun cümleler dikkati çekmektedir.
  • Bu dönem şiirinde, cümlenin anlamının bir dizenin ortasında başladığı veya bittiği görülür. Hatta yedi sekiz dizeye kadar yayılan uzun cümlelere rastlanmaktadır. Bu duruma  anjambman denir. Böylece şiir, bu dönemde giderek düzyazıya yaklaşmıştır.
  • Bu dönem şiirinde Sone ve terza rima gibi batı edebiyatına özgü nazım biçimleri kullanılmıştır.
  • Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçimini, farklı vezinler kullanarak şiirde uygulanmıştır.
  • Bu dönem sanatçılarını etkileyen akımlar; romantizm, realizmi natüralizm, parnasizm, sembolizmdir.

Edebiyat – ı Cedide Döneminde Görülen Edebi Akımlar

1. Sembolizm

  • Sembolizmde dış dünyayı sembollerle anlatmak esastır. Sembolist şairler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
    • Sembolistler, şiirde müzik unsuruna önem verirler.
    • Sembolistlere göre şiir, düşüncelere değil, duygulara seslenmelidir.
    • Şiirde anlam kapalılığı olmalıdır, buna göre şiirden herkes kendine göre bir yorum çıkarmalıdır.
    • Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
    • Sembolistler daha çok serbest nazım türleriyle şiir yazmışlardır.
    • Batı edebiyatındaki temsilcileri: Stephan Mallarme

2. Parnasizm

  • Şair kişiliğini gizler; duygularını değil, dış dünyadaki gözlemlerini anlatır ve anlatımda nesnelliği ilke edinir.
  • Betimlemeye dayalı bir şiir anlayışı gelişir.
  • Parnasyenler bilimsel ve felsefi düşüncelere de önem vermişlerdir.
  • Biçim kusursuzluğuna  önem verilir. Nazım biçimine, vezin ve kafiyeye, önem verilir.
  • Tarihin her döneminden özellikle uzak ve yabancı ülkelerin efsanelerinden yararlanılır; bu ülkelerin  doğa görünümleri tasvir edilir.
  • “Sanat sanat içindir” görüşüne bağlı kalınır.
  • Nazım şekli olarak daha çok sone tarzı kullanılır. 

Edebiyat – ı Cedide Dönemi Sanatçıları

Tevfik Fikret (1867-1915)

Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867 tarihinde İstanbul’da doğmuştur Şair, önce Mahmudiye Valide Rüştiyesi’ne, ardından Galatasaray Sultanîsi’nde eğitim hayatını sürdürdü Galatasaray Lisesi’nde Muallim Naci, Muallim Feyzî ve Recaizade Mahmut Ekrem’den edebiyat dersleri aldı. İkinci Meşrutiyet’in ilan edildiği dönemde İttihat ve Terakki’ye övgülerde bulunmuştur, ancak İttihat ve Terakkicilerin zamanla baskıcı bir idare tarzını benimsemeleri ve yolsuzluklara bulaşmaları nedeniyle onları da hicvetmekten geri durmamıştır. Şair, hayatının sonlarında hece vezni ile çocuklar için şiirler kaleme almış.  18 Ağustos 1915’te İstanbul’da vefat etmiştir. Mezarı Aşiyan’dadır.

Edebi Çizgisi

  • Tevfik Fikret; özgürlük, devrim, hak ve insanlık şairidir.
  • Şiirlerinde kendinden önceki şairlerde görülmeyen iç ve dış yenilikler görülmektedir.
  • Fikret eserlerin, sanat sanat içindir, anlayışına bağlı olarak kaleme almıştır.
  • Fikret yenilikçi anlamda, asıl sanat gücünü ortaya koyan şiirleri Servetifünun Dönemi’nde kalem aldığı şiirleridir. Bu dönemde yazdığı şiirlerini konularına göre tabiat, fakirlik, hayal, oğlu Haluk’a hitaben yazdıkları, aile, aşk, sanat, vatani şiirler olarak pek çok alt başlık altında toplamak mümkündür. Hayal şiirlerinde ideal bir ülkeyi ve bu ülkeye kaçma arzusunu tasvir eder.
  • Şiirlerinde bireysel konular; hayal kırıklıkları, melankoli, ıstıraplar kaçış öğeleri ve toplumun içinde bulunduğu, siyasi-kültürel durumun, ağır eleştirisi vardır.
  • Şiirlerinde kullandığı dil ağırdır. O güne kadar kullanılmamış kelimeler tamamlamaları ustalıkla kullanmaktadır.
  • Aruz veznini Türk edebiyatında en iyi kullanan isimlerden biridir, şiirlerinde aruz kusuru yok denecek kadar azdır.
  • Tablo altı şiir anlayışı onun eserlerinde karşımıza çıkmaktadır.
  • Eserlerinde parnasizm, realizm akımlarının etkileri görülmektedir.
  • Fikret şiirlerinde birçok farklı konuyu işlemiştir. Bu konuları işlerken birçok batılı şairden ilham almıştır. Örneğin; fakirlik, merhamet konularını ele alan şiirlerinde Copee’den etkilenmiştir.
  • Batı edebiyatından alınmış terza rima, sone gibi türleri ustalıkla kullanmıştır.
  • Serbest müstezat türünü başarıyla kullanmıştır.
  • Şiirde nesre yakın bir ahengi tercih etmiştir.
  • Fikret’te göre güzellik göze ve kulağa hitap etmektedir.

Eserleri:

  • Rübāb-ı Şikeste  (Servetifünun Döneminde yazdığı şiirler)
  • Haluk’un Defteri (1911)
  • Şermin  (1915) Fikret’in çocuklara hitaben sade bir dille ve hece ölçüsüyle yazdığı eseridir.

Cenap Şahabettin

2 Nisan 1871’de Manastır’da doğmuştur. Cenap, ilköğrenimini Mekteb-i Feyziye’de yapar. Ardından bir süre Eyüp Askerî Rüştiyesi ve Gülhane Askerî Rüştiyesi’nde öğrenim gördükten sonra, iki yıl da Kuleli Tıbbiye İdâdisi’nde okumuş, tıp öğrenimini 1889’da Askerî Tıbbiye’de tamamlamıştır. 1889’da tıp alanında ihtisas yapması için Paris’e gönderilir. Paris’te üç yıl kalıp İstanbul’a döner ve Haydarpaşa Hastanesinde hekimlik yapmaya başlar. Bundan sonra 1914’te emekli olana kadar Kamerun, Cidde, Mersin, Rodos gibi yerlerde Karantina doktorluğu, Meclis-i Sıhhiye Müfettişliği, Meclis-i Sıhhiye İkinci Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuştur. Şair, 1914’te kendi isteğiyle emekli olduktan sonra, önce Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi Lisan Şubesi Fransızca Tercüme Müderrisliğine, ardından da Garp Edebiyatı Müderris Vekilliğine atanır. 1919 yılında da Dârülfünûn Osmanlı Edebiyatı Tarihi Müderrisliği görevine getirilir. 1920’de Ali Kemal’in çıkardığı Peyam-ı Sabah gazetesinde MİLLĪ Mücadele aleyhinde yazılar yazar. Aleyhteki konuşmalarını Dârülfünûn’daki derslerinde de sürdürmesi üzerine, buradan uzaklaştırılır (1921). Ancak bir süre sonra millî mücadele aleyhtarlığından vazgeçer. Cumhuriyet’ten sonra, 26 Eylül 1932’de Birinci Dil Kurultayı’na katılır. 13 Şubat 1934’te vefat eden Cenap, Bakırköy Mezarlığına defnedilmiştir.

Şiir Anlayışı:

  • Cenap şiirin zihin ve akıl rehberliğinden geçtikten sonra işçilik olduğuna inanmaktadır.
  • Cenap’ın şiirinde kelimelerin taşıdığı ahenk ve ses gücü yatmaktadır.
  • Şiirde ön planda olan müzikalite anlayışı, Cenap’ın şiirini dönemde görülen diğer eserlerden ayırmaktadır.
  • Şiirlerinde Charles Baudelaire etkileri görülmektedir.
  • Şiirlerinde aruzu başarıyla kullanır ve ahenk unsurlarından biri olarak görülür.
  • Pitoresk, zihinde resim gibi bir hayal uyandıran güzellik duygusu, Cenap’ın şiirinde vazgeçilmez bir öğedir.
  • Şiirlerinde resim sanatıyla özdeşleşen bir anlayış vardır.
  • Tasvirci bir üslup anlayışı vardır.
  • Sembolizm ve parnasizm akımlarının etkileri görülmektedir.
  • Üslubu Arapça ve Farsça kelimelerle örülü ve ağırdır.
  • Sanat sanat için anlayışını benimsemiştir.

Eserleri:

Şiirleri: Tâmât, Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra), Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra)

Tiyatro:Körebe

Düz Yazı: Hac Yolunda, Evrak-ı Eyyam, Afak-ı Irak, Avrupa Mektupları, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

İstanbul‘un Eyüp semtinde doğdu. Babası halı tüccarı Halil Efendi, Uşak’tan İzmir’e göçmüş varlıklı bir ailedendi. İlk eğitimine mahalle mektebinde başladı ardından Fatih Askeri Rüştiyesi’ne devam etti. İzmir’ de dil öğrenmek amacıyla Mechitariste adlı Fransız rahip okuluna yazıldı burada Fransızcasını geliştirdi; Fransız edebiyatını yakından tanıdı. Recaizade Mahmut Ekrem’le tanışmasıyla birlikte Servetifünun edebiyatına katıldı. Bu dönemde Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu gibi birçok önemli eserlerini yayınladı.1908 yılında İttihat ve Terakkicilere katıldı.1909 yılında Mabeyn başkatipliğine getirildi. I. Dünya savaşı yıllarında hükümet adına Avrupa’da inceleme ve geziler yaptı. Cumhuriyettin ilanından sonra Yeşilköy’deki köşküne çekilerek uzun ve verimli bir yazı dönemi geçirdi.  27 Mart 1945‘te İstanbul’da vefat etti.

Edebiyat Anlayışı:

  • Servetifünun Dönemi Türk edebiyatının en önemli romancı ve hikâyecilerindendir. En güzel eserlerini roman türünde vermekle birlikte hikâye, tiyatro, mensur şiir, hatıra türünde eserler kaleme almıştır.
  • Eserlerinin konusunu aile, aşk, ihanet, hayal kırıklıkları gibi konular oluşturmaktadır.
  • Halid Ziya modern roman ve hikâyenin kurucusudur.
  • Romanlarında batılılaşma problemi ve bunun toplum ve bireyler üzerindeki yansımalarını konu almıştır.
  • Sanat için sanat anlayışını benimsemiştir.
  • Eserlerinde kullandığı dil ağırdır. Halit Ziya’nın üslup anlayışı Servetifünun Dönemi romancılığını üslup anlayışı demektir.  Üslubu sanatkarāne üslup anlayışının en koyusudur.
  • Fransız romancılarından etkilenmiştir. Fransız realist romancılarında görülen  ‘’İnsan –  Çevre’’ kompozisyonu son üç romanında açıkça göze çarpar.(12)
  • Romanlarında İstanbul ve çevresinde yaşayan belirli bir zümreyi konu edinmiştir.
  • Roman kişileri İstanbul ve çevresinde yaşayan belirli bir kesimden seçilmiştir.
  • Sosyal konulara uzak duran bir roman anlayışı vardır.
  •  Hikâyelerinde ise Anadolu‘nun kasaba ve hayatını anlatır.
  • Yazarın romanlarında kullandığı dil hikâyelerinde kullandığı dilinden daha ağırdır
  • Eserlerinden realizmden etkilendiği görülmektedir. Yazar eserleri yalnızca realizmin etkisiyle yazdığını belirtse de eserlerinde romantizmin etkileri de görülmektedir.
  • Mensur şiir türünün en güzel örneklerini vermiştir.

Eserleri

ROMAN:Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Sefile, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl -i Ahir

HİKÂYE: Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Nakıl, Bu Muydu, Heyhat, Küçük Fıkralar, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi’r-i Hayal, Sepette Bulunmuş, Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, Aşka Dairdi, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi,  İzmir  hikâyesi, Kar Yağarken

TİYATRO: Firuzan, Kabus, Fare

DENEME: Sanata Dair

GEZİ YAZISI: Almanya Mektupları, Alman Hayatı

MENSUR ŞİİR: Mezardan Sesler

MEHMET RAUF (1875-1931)

12 Ağustos 1875 tarihinde İstanbul’da doğdu. İlköğretimini Balat Mektebinde tamamladıktan sonra, Eyüp ve Soğuk çeşme Rüştiyesine devam etti. 1888’de Heybeliada Bahriye Mektebi’ne başladı. Yazı denemelerine Bahriye Mektebinde öğrenciyken başladı. Bu yıllarda İngilizce ve Fransızcayı iyi derecede öğrendi. Cenap Şahabettin ve Halit Ziya Uşaklıgil’le mektuplaşmaları sonucu Servetifünun katıldı. 23 Aralık 1931 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

Edebi Anlayışı

  • Servetifünun Döneminin Halit Ziya’dan sonra en önemli romancısı olarak kabul edilmektedir.
  • Eserlerinin temel eksenini aşk konusu oluşturmaktadır.
  • Eserinde kullandığı üslubu oldukça dağınıktır, bu nedenle birçok eleştiriye maruz kalmıştır.
  • Eserlerini realist bir bakış açısıyla kaleme almıştır, ancak eserlerinde romantizmin etkileri de görülmektedir.
  •  Roman ve hikâyelerinde görülen kahramanlar idealize edilmiş tiplerlerdir, bir bakıma yazarın kendisidir, bu bakımdan hayatın gerçekleriyle uyuşan davranışlarda bulunmazlar.
  • Yazar eserlerini İstanbul çevresinde yaşayan kişiler ve onların hayatları ekseninde yaşanan olaylardan seçerek oluşturmuştur.
  • Doğa tasvirleri dış dünyayı anlatan tasvirlerde başarılı olamayan yazar insan ruhunun derinliklerini anlattığı psikolojik tasvirlerde asıl sanat gücünü ortaya koyabilmiştir.
  •  Mehmet Rauf’un eserlerinde ağırlık kişilerin iç dünyası, psikolojik özellikleridir.

Eserleri

ROMAN: Eylül Ferda-i Garam, Karanfİl ve Yasemin, Genç Kız Kalbi, Böğürtlen,  Son Yıldız, Tuba, Halas, Ceriha, Kan Damlası, Define, Bir Zambak Hikâyesi, Darendem

HİKÂYE: İhtizar, Son Emel, Aşk Kadını, Eski Aşk,  Geceleri Gözlerin, Aşk- ı Aşıka

MENSUR ŞİİR: Siyah İnciler

TİYATRO: Pembe Köşk, İki Kuvvet, Yağmurdan Doluya, Pençe

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN (1875-1954)

7 Aralık 1875 tarihinde Balıkesir’de doğdu. İlk edebi faaliyetlerine ‘’Mektep’’ dergisinde başladı. Bu dönemde Mehmet Rauf ve Cenap Şahabettin’le tanışarak, Servetifünun’a katıldı. Hüseyin Cahit 1901 yılında Fransızcadan tercüme ettiği ‘’Edebiyat ve Hukuk’’ adlı yazısını yayınladı bu yazı Servetifünun dergisinin kapanmasına neden oldu. 1957 yılında İstanbul’da vefat etti.

Edebiyat Çizgisi

  • Hüseyin Cahit’ın eserleri hayatında görülen değişikleri göz önüne alarak farklı dönem özellikleri göstermektedir.
  • Hüseyin Cahit şiir, roman,  hikâye,  hatıra türlerinde eserler vermiştir
  • Şiirlerinde genellikle aruz veznini kullanmıştır.
  • Hayal-gerçek zıtlığı hikâyelerin temelini oluşturmaktadır.
  • Eserlerinde realizmin etkileri görülmektedir, ancak kuruluş ve hayata bakış yönüyle natüralist olarak değerlendirilebilir.

ESERLERİ:

ROMAN: Nadide, Hayal İçinde

HİKÂYE: Hayat-ı Muhayyel, Hayat-ı Hakikiye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış

Faysal DAL

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilgi için Arayınız.
1
Bilgi için Arayınız.
Bilgi için Arayınız.