Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
1. Modernizm
Birçok tanımı olmasıyla birlikte modernizm, geleneksel olanı yeni olana tabi kılma tavrı, yerleşik ve alışılmış olanı yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi olarak tanımlanabilir. Modernizmle birlikte özellikle gerçeklerin göründükleri gibi olmadığı, yerleşik kurallara ve toplumun bayağılığına isyan düşüncesi ağırlık kazanmıştır. Modernizmi esas alan eserlerde geleneksel anlatım ve yapı reddedilmiştir. Alegorik anlatıma önem verilmiş; duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın karmaşık bir varlık olduğu kabul edilmiştir. Bireyin hayatının huzursuzluk üzerine kurulduğu düşünülmüş, kişinin bunalımlarına ve toplumla çatışmalarına yer verilmiştir. Ayrıca roman ve hikâyelerde çağrışıma çok yer verilmiş, şiirsel bir anlatım benimsenmiştir. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Modernist Edebiyatın Düşünce Kaynağı
Modernist yazarların temsilciliğini F. Kafka, A. Camus, J. P. Sartre’ın eserlerinde yansıttığı varoluşçuluktan etkilendikleri görülür. Bu akım bireyin kendi özünü bulması gerektiğini, hür olmanın son derece önemli olduğunu, kişinin geleceğini kendisinin verdiği kararların oluşturduğunu ve bu yüzden bireyin kendini sorgulaması gerektiğini savunur. Burjuva toplumuna karşı isyancı yaklaşımı destekleyen varoluşçuluk, eserlerde özellikle küçük burjuva aydınının ruhsal bunalımlarının işlenmesine neden olmuştur. Modernist edebiyat bu yüzden “bunalım edebiyatı” olarak da adlandırılmıştır.
Modernist Edebiyatta AnlatımTekniği
Modernizm eserlerinde bilinç akışı kullanılır, diyaloglara ve “hikâye etme” ye pek yer verilmez. “Bilinç akışı” tekniğinde kişilerin düşünceleri mantıksal ve zamansal bir sıra izlemez, birbiriyle bağıntısı olmayan sıçramalar yapar; anlatı kişisi, aynı zaman dilimi içinde, değişik zaman dilimlerini yaşar. Tarih yerine efsane tercih edilir. Kişilerin psikolojik özellikleri ön plandadır, toplum içindeki yerleri ve değerleri pek önemsenmez.
Geleneksel yapı ve anlatım reddedilir. İnsanın dışındaki toplumsal dünya yalın bir biçimde yansıtılmaz. Bireyin bunalımları ve toplumla çatışmaları aktarılır. İnsanın, düşünce ve davranışlarıyla karmaşık bir varlık olduğu belirtilir. “Şey”lerin göründükleri gibi olmadıkları, yerleşik uzlaşımlara, modern toplumun vasatilik ve bayağılığına isyan ön plana çıkarılır. Geleneksel olanı, yeni olana tabi kılma tavrı hâkimdir. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Bireysel yalnızlık, toplumdan kaçış işlenir. Olayın temel alındığı anlatılarda “çağrışım”a çok yer verilir. Gerçekçi romanda temel olarak alınan “olay”, “karakter” ve “çevre” önemsizleştirilmiş; “simge”, “imge”, “ritim” ve “bakış açısı” gibi ögeler öne çıkarılmıştır. Anlatımda şiirsel ögeler yer alır. Alegorik (simgesel) bir anlatım görülür.
Önemli Modernist Yazarlar
Batı edebiyatında modernizm akımı içinde yer alan yazarlar:
- James Joyce: Ulyses
- Virginia Woolf: Deniz Feneri, Kendine Ait Bir Oda, Orlando, Dalgalar, Mrs. Dalloway
- Marcel Proust: Kayıp Zamanın İzinde, Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde
- Robert Musil: Niteliksiz Adam
- Henry James
- Joseph Conrad
2. Postmodernizm
Postmodernizm, modernizmin sonrası ve ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. Postmodernizm, modernizmin sorgulanmadan, herkes tarafından kabul edilmesi gereken evrensel değerler olduğu görüşünü reddederek ortaya çıkar. Modernist ve Postmodernist Türk Edebiyatı -1
Özellikleri
- Postmodernizmde gerçeklik unsurundan çok kurmaca ön plandadır.
- Yazar, bir topluluk üyesi olmaya karşıdır; kendi bireyselliğini egemen kılmaya yönelir.
- Bu tür romanda son genellikle belirsizdir. Alışılagelmiş sonlar bulunmaz. Söz gelimi Orhan Pamuk’un Kar ve Yeni Hayat kitapları
- Tek bir konu, tek bir bakış açısından verilmez; çok yönlü, çok kültürlü, değişik bakış açılı romanlar yazılır. (Kar, Benim Adım Kırmızı, Kara Kitap kitapları)
- Bütünlük yerine, gerek bireyler ve kişilikleri açısından, gerekse olaylar açısından parçalanmışlık öne çıkar. (Benim Adım Kırmızı, Tutunamayanlar)
- Somut gerçeklikle soyut gerçeklik iç içe verilir. (Tutunamayanlar, Kara Kitap)
- Tarihi, edebiyatın malzemesi olarak görüp onu yeniden üretmeye çalışır. (Benim Adım Kırmızı, Kara Kitap)
- Ciddi duruşa karşı alaycı tutumu benimser. Saçma bulunan durumlar alaycı bir üslupla anlatılır.
- Postmodern yazara göre hayat bir oyundur. Yaşamı kurmacaya dönüştüren roman da oyun içinde oyundur.
- Gerçek yaşamda karşılaşılan kişilerle hayal dünyasının kişileri, masal kişileri, çizgi film kahramanları birlikte verilebilir.
- Roman içinde farklı edebi türlerden yararlanılır. (Örneğin Kara Kitap‘ta köşe yazısı (fıkra) biçiminde yazılmış metinler yer alır. Tutunamayanlar’da mektup, şiir, ansiklopedik bilgi yer alır.)
- Zaman ve mekân geleneksel (klasik) ve modern romandaki kadar belirgin değildir. (Yeni Hayat, Tutunamayanlar)
- Edebiyatın aracı olan dil, postmodern romanda amaç haline gelmiştir. Dille oynama, dilin olanaklarını sonuna kadar kullanma, gerek kültür dilinin gerekse sokak dili ve yerel dillerin anlatım olanaklarından yararlanma bu anlayışın en belirgin özelliğidir.
Modernist ve Postmodernist Yazarlar
Oğuz Atay (1934–1977)
Türk Edebiyatı’nda yazdığı Tutunamayanlar ile postmodern tarzda eser veren ilk yazarımız Oğuz Atay’dır.
Tutunamayanlar
Oğuz Atay, özellikle “Tutunamayanlar” romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır. Oğuz Atay, “Tutunamayanlar”ın 1971-72’de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. Moran’a göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
- Atay’ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar’ı 1973’te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir.
- Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplamıştır.
- Atay, 1911–1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatı konu eden “Bir Bilim Adamının Romanı“nı 1975 yılında yayımlamıştır.
- 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir.
- Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi “Türkiye’nin Ruhu“nu yazamadan 13 Aralık 1977’de, İstanbul’da hayatını kaybetmiştir.
- Öldükten sonra 1987’de Günlük, 1998’de ise yarım kalmış “Eylem Bilim” adlı kitapları yayımlanmıştır.
- Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay’ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı.
- Yıldız Ecevit’in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi “Ben Buradayım…” 2005 yılında yayınlandı.
- Tutunamayanlar romanı, Türk edebiyatında modernizmden postmodernizme geçiş evresi olarak anılır.
Sait Faik Abasıyanık (1906-1954)
Sait Faik’ten Önce Öykücülük
Sait Faik ilk ürünlerini ortaya koyarken, Türk öykücülüğünde durum şöyleydi: Bir yanda Ömer Seyfettin‘in “millî hikâyecilik” etkisi sürüyordu. Diğer taraftan Refik Halit Karay‘dan F. Celalettin’e uzanan gülmece ağırlıklı “fıkra-öyküler yönelimi” vardı. Ayrıca Sabri Ertem ve Sabahattin Ali ile yerine oturan “gerçekçi yönelim” ve Memduh Şevket Esendal‘ın içten ve yalım anlatımı hâkimdi. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Sait Faik’in Öykücülüğü
İlk öyküsü “Uçurtmalar” 9 Aralık 1929′da Milliyet gazetesinin sanat sayfasında yayınlandı. Sait Faik bu ortamda ilk öyküleriyle gözlemci bir yazar olarak belirdi. Ama kısa sürede öyküyü olaydan sıyırmaya yöneldi. Bu yönelişinde onun gerçeği ya da durumu bir anlatıcıdan, kendi “ben”inden geçirme eğiliminin de büyük payı vardı. İlk dönem ürünü öykü kitaplarında Adapazarı ile İstanbul’daki çocukluk ve ilk gençlik yıllarını anlattı. Sonraki yapıtları giderek bir şiirsellikle doldu.
- Türk hikâyeciliğinin önde gelen yazarlarından sayılan Abasıyanık, çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türk edebiyatında bir dönüm noktası sayılır.
- Modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan Sait Faik, getirdiği yeniliklerle “kökü kendisinde olan” bir yazar olarak kabul edilir. Klasik öykü tekniğini yıkarak doğayı ve insanları basit, samimi, hem iyi hem kötü taraflarıyla oldukları gibi fakat şiirsel ve usta bir dille anlattı. Bunu yaparken diğer çoğu Cumhuriyet sonrası sanatçısı gibi Batı’daki gelişmelere bağlı kalmadı, hiçbir edebî anlayışın etkisinde hareket etmedi ve belli bir tarzın takipçisi olmadı. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
- Toplumun problemlerine değil bireyin toplum içindeki sorunlarına yönelen yazar, öykülerinde çoğunlukla kendisinden yola çıkıp bireyler hakkında yazarak insan gerçeğini anlamaya çalıştı.
- Çoğunlukla şehirli alt sınıfın hayatını yazan Abasıyanık, balıkçı, işsiz, kıraathane sahibi gibi karakterleri anlattı. İnsanların yaşama biçimlerini, isteklerini, tasalarını, korkularını ve sevinçlerini irdeleyerek, toplum meselelerinden çok “insanı ele alan sanatçılar” sınıfında yer aldı.
- Hikâye, roman, şiir yazan, çeviriler ve röportajlar yapan sanatçı bütün bu türleri kendine özgü tarzı ile kaynaştırdı. Yazarın, anlık heyecanlarını yansıtan izlenimci ve fovist ressamların (görsellik ön planda) üslubunu anımsatan bir tarzı olduğu söylenmiştir.
- Kendi özgün dilini oluştururken André Gide, Comte de Lautréamont, Jean Genet gibi isimlerden etkilenen Abasıyanık, kendisinden sonra gelen Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu, Demir Özlü gibi pek çok yazara da öncülük etti.
- Ölümünün ardından Burgaz Adası’ndaki evi müzeye dönüştürülen yazar adına her sene öykü ödülü de verilmektedir.
- Hikâyelerinde “konu” ve “olay”dan çok “zaman”dan ve “insan yaşamı”ndan kesitler öne çıkar.
- Türk edebiyatında Çehov tarzı hikâyenin en önemli temsilcisidir.
- Hikâyedeki konu ve olay akışını iyice ortadan kaldırdı.
- Öykülemeyi ruhsal değişiklikler yoluyla yaptı. Gerçeküstücü ögelerle kişinin yalnızlığı ve bunun yarattığı acıları irdeledi.
- Öykü, roman ve şiirlerini yaşamın hakkını vermek için yazdı.
- Sürekli kullandığı ana tema yaşama sevinci oldu. Sıradan insanlar, işsizler, hamallar, balıkçılar, sokak kadınları, kimsesiz çocuklar, emekçiler ve küçük burjuvalar onun insanlarıdır. O bu insanlarda evrensel insanı yakaladı.
- Aynı zamanda bir İstanbul öykücüsüdür. Doğa güzellikleri karşısında başı döner.
- Toplumsal sorunlar onu bireysel planda bir hayıflanmaya sürükler. Böyle anlarda karamsar bir tablo çizer. Toplumsal çelişkiler karşısındaki tavrı öfke, yenilgi ve kaçış olur.
- Genellikle gerçekçi olan yazarın bazı öykülerinde gerçeküstü ögeler öne çıkar.
- Hikâyelerini sade bir Türkçeyle yazmıştır.
Eserlerinin Özellikleri
- “Lüzumsuz Adam”, “Mahalle Kahvesi”, “Havada Bulut” gibi eserlerinde esnaf, işsizler gibi dertli insanlara, toplumun acı çeken kesimlerine yöneldi.
- “Kumpanya” ile öykülerine giren karakterler arttı: Gezgin tiyatro topluluğu, cambazhane çalışanları, emekli miralay, Galata, Samatya, Yedikule’deki deri işçileri, meyhaneler, sabahçı kahveleri, çımacılar, garsonlar…
- “Son Kuşlar”da bir tür düş kırıklığı hissedilir. Sait Faik, toplumsal düzenin çirkinlikleri, sahtelikler, adaletsizlikler karşısında direnen insanın yalnızlığını keşfeder. Sonraki kitaplarında bu karamsarlık artar.
- “Alemdağda Var Bir Yılan”la gerçeküstücülüğe yöneldi.
Temel Özelliği
İstanbul, deniz, balık, yoksulluk, avare insanlar, doğa yaşama bağlılığın göstergesi olarak öykülerinde sıkça yer bulur.
Eserleri
- Semaver (1936, Remzi Kitabevi)
- Sarnıç (1939, Çığır Kitabevi)
- Şahmerdan (1940, Çığır Kitabevi)
- Lüzumsuz Adam (1948, Varlık Yayınları)
- Mahalle Kahvesi (1950, Varlık Yayınları)
- Havada Bulut (1951, Varlık Yayınları)
- Kumpanya (1951, Varlık Yayınları)
- Havuz Başı (1951, Varlık Yayınları)
- Son Kuşlar (1952, Varlık Yayınları)
- Alemdağ’da Var Bir Yılan (1954, Varlık Yayınları)
- Az Şekerli (1954, Varlık Yayınları)
- Tüneldeki Çocuk (1955, Varlık Yayınları)
- Şiir
- Şimdi Sevişme Vakti (1953, Yenilik Yayınları)
- Roman
- Medarı Maişet Motoru (1944, Ahmet İhsan Basımevi)
(1952, ikinci baskı, Birtakım İnsanlar adı ile) - Kayıp Aranıyor (1953, Varlık Yayınları)
- Çeviri
- Yaşamak Hırsı, Georges Simenon (1954)
- Röportajları
- Mahkeme Kapısı (1956, Varlık Yayınları)
Memduh Şevket Esendal (1883–1952)
Yaşamının yalnızca dokuz yılında (1923–1926, 1946–1952) ciddi biçimde edebiyatla uğraşmasına rağmen Türk öykücülüğünün önemli bir ismi oldu. Durum hikâyeciliğinin Türk edebiyatındaki temsilcisidir. En çok bilinen eseri 1934 yılında yayımlanan Ayaşlı ile Kiracıları adlı romanıdır.
Esendal’ın edebiyatımıza getirdiği en önemli yenilik, ele aldığı konuları büyük bir sadelikle işlemesidir. Bu konular, yine sıradan insanların yaşamları etrafında gezinir. Öykücülüğe başladığı ilk yıllarda, dilde sadeleşmenin öncüsü olan Ömer Seyfettin’in izinden giden Esendal, ustalık dönemine eriştiğinde, hem Ömer Seyfettin’den, hem de kendi çağdaşlarından daha sade ve düzgün bir dille yazmıştır. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Üslubunda Çehov’un etkileri açıkça görülür. Hatta bazı öyküleri, Çehov’dan yapılmış uyarlamalardır. Ancak bu etki, yazım tarzı, dildeki sadelik, kişilerin seçilişi ile sınırlı kalır. Esendal, Çehov’un karamsar bakışını tekrarlamaz. Kendi deyişiyle; insanlara yaşamak için ümit, kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanır, insanları ümitsizliğe düşüren yazılardan hoşlanmaz.
Eserleri
Roman: Ayaşlı ile Kiracıları (CHP roman ödülü), Miras, Vassaf Bey
Öykü: Bir Kucak Çiçek, Bizim Nesibe, Gödeli Mehmet, Güllüce Bağları Yolunda, Hava Parası, İhtiyar Çilingir, Kelepir, Mendil Altında, Otlakçı, Sahan Külbastısı, Veysel Çavuş, Gönül Kaçanı Kovalar
Hatıra: Tahran Anıları ve Düşsel Yazılar
Mektup: Kızıma Mektuplar
Haldun Taner (1915–1986)
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı. Viyana’ya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. Öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazetecidir. Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye’de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
Türk Edebiyatında İlk Epik Tiyatro
Türk Tiyatrosu’ndaki ilk epik tiyatro örneği olan “Keşanlı Ali Destanı” adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurtdışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya’nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). 2012 yılında TV dizisine dönüştürüldü.
Püf Noktası: Devekuşu Kabare’yi (1967), Bizim Tiyatro’yu, Tef Kabare Tiyatrosu’nu kurdu.
Filme de alınan “Kaçak” (1955) ile “Dağlar Delisi Ferhat” (Lütfi Akad ve Orhan Kemal’le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği’nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı’nı kazandı. “Sancho’nun Sabah Yürüyüşü”(1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü’nü, tiyatro dalında da “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü’nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü’nü Pertev Naili Boratav’la paylaştı.
Öyküleri: Geçmiş Zaman Olur ki, Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhane’ye Yağmur Yağıyor, Onikiye Bir Var, Konçinalar, Ayışığında Çalışkur, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Kızıl Saçlı Amazon, Yalıda Sabah, Şeytan Tüyü vb. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Hatıra: Sırıtık Bir Küskün
Tiyatro Oyunları: Günün Adamı, Dışardakiler, Ve Değirmen Dönerdi, Fazilet Eczanesi, Lütfen Dokunmayın, Huzur Çıkmazı, Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım, Zilli Zarife, Vatan Kurtaran Şaban, Bu Şehr-i İstanbul Ki, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Astronot Niyazi, Ha Bu Diyar, Dün Bugün, Aşk-u Sevda, Dev Aynası, Yâr Bana Bir Eğlence, Ayışığında Şamata, Hayırdır İnşallah, Marko Paşa.
Fıkra-Gezi-Söyleşi: Devekuşuna Mektuplar, Hak dostum Diye başlayalım Söze, Düşsem Yollara Yollara, Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil, Yaz Boz Tahtası, Çok Güzelsin Gitme Dur, Berlin Mektupları, Koyma Akıl Oyma Akıl, Önce İnsan Olmak vb.
HALİKARNAS BALIKÇISI (1890–1973)
Asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı olan, Bodrum’a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü. Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurulması üzerine cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. 1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler, yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, karikatür çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti. Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde katkısı vardır. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak Hüseyin Kenan takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı.
“Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’”an suçlu bulundu. Mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey’in önerisiyle kalebentlikle Bodrum’a sürüldü. 3 yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum’da tamamladı. Bodrum’a yeniden dönüp yaklaşık 25 yıl kaldı.
Bodrum’un antik çağdaki adı olan Halikarnas’ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum’da balıkçılık dâhil çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı.
En tanınmış romanı “Aganta Burina Burinata”dır.
Püf Noktası! Deniz hikâyeleriyle tanındı. Konularını Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olaylardan çıkardı. İçinde yaşadığı, en küçük ayrıntılarına kadar bildiği hür ve asi denizi, kaderleri denizin elinde olan balıkçıları, dalgıçları, sünger avcılarını ve gemileri zengin bir terim ve mitologya hazinesinden güçlenerek, denize karşı sonsuz bir hayranlıktan gelen şiirli, yer yer aksayan, ama sürükleyip götüren bir anlatımla hikâye ve romana geçirdi.
Yazı ve düşünceleriyle Azra Erhat gibi döneminin önemli aydınlarını etkilemiş bir kişi olarak, çeşitli dillerden yüz kadar da kitap çevirmiş olan Halikarnas Balıkçısı’na Kültür Bakanlığınca 1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir. Cevat Şakir Bodrum’da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikirini ve uygulamasını gerçekleştirmişlerdir.
Öykü: Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Ege’nin Dibi, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Ege’den, Gençlik Denizlerinde, Parmak Damgası, Dalgıçlar, Çiçeklerin Düğünü, Ege’den Denize Bıkarılmış Bir Çiçek
Roman: Aganta Burina Burinata, Ötelerin Çocuğu, Uluç Reis, Turgut Reis, Deniz Gurbetçileri, Bulamaç
Otobiyografi (Anı): Mavi Sürgün
Deneme: Anadolu Efsaneleri, Anadolu Tanrıları, Anadolu’nun Sesi, Hey Koca Yurt, Merhaba Anadolu, Düşün Yazıları Altıncı Kıta Akdeniz, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Arşipel
Çocuk Kitabı: Yol Ver Deniz, Denizin Çağrısı, İmbat Serinliği, Nasrettin Hoca, Gündüzünü Kaybeden Kuş, Deniz Gurbetçileri
FAİK BAYSAL (1922–2002)
Romanya’dan göçen bir ailenin çocuğu olarak, çocukluğu Adapazarı’nda büyükbabasının yanında geçti. Faik Baysal, edebiyata şiirle adım attı.
Püf Noktası: Mesut Uçakan, “Kavanozdaki Adam” senaryosunu filme çekti TRT’de gösterildi (1988).
- Romanlarından Rezil Dünya yaşamöyküsünden büyük izler taşıyan bir romanı oldu. Bunda büyükbabasıyla geçirdiği çocukluk döneminden başlayarak, 2. Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını, savaş zenginlerini anlattı.
- Adını Sakarya ili dolaylarındaki bir köyden alan Sarduvan ise, acımasız köy gerçeklerini, güvensiz ortamın beraberinde getirdiği umutsuzluğu, çaresizliği konu edindi.
- Faik Baysal, çok değişik konularda romanları olan bir yazar. Rezil Dünya, hem otobiyografik özellikleriyle, hem de karamsarlığıyla öne çıkar.
- Ateşi Yakanlar, bir Kurtuluş Savaşı romanıdır. 10 Mayıs 1919 ile 20 Ekim 1920 tarihleri arasındaki dönemi, Kuvayi Millîye hareketini anlatır.
- Elleri Sesinin Rengindeydi, Faik Baysal’ın yeni yazdığı ve hiçbir yerde yayımlanmamış öykülerinden oluşan en son kitabıdır ve insanı tüm boyutlarıyla, çoğunlukla da kadınları dile getirir.
- Faik Baysal, Kırmızı Sardunya‘da gündelik yaşamlarını sürdüren sıradan kişilerden çok, belirgin ve canlı tipler üstünde durur.
- Drina’da Son Gün ise, 2. Dünya Savaşı yıllarında Yugoslavya’da kalan Türklerin çektikleri gerçek acıların acıklı öyküsüdür.
SABAHATTİN KUDRET AKSAL (1920-1993)
1940’lardaki yeni edebiyat hareketi içinde yer aldı. Günlük yaşamın, küçük ayrıntıların avareliklerin şairi oldu. Cahit Sıtkı Tarancı etkisiyle hece vezni ve uyak kullandığı ilk dönem şiirlerinden sonra Garip akımı ve Orhan Veli’ye yakınlaştı. 1976 sonrasında ise yalınlığı elden bırakmadan dilde derinlik arayışına başladı. Uyak tekrar şiirinin köşe taşı oldu. Bu dönemde Garip’ten de uzaklaşıp İkinci Yeni havasına girdi. Kendisine özgü bir biçimde insan-doğa ilişkisine felsefe düzleminde yaklaştı. Şiirlerinde kent insanlarının gündelik ilişkilerini, saçmalıklarını, çatışmaya varan tartışmalarını ele aldı.
Öykü ve oyunlarında ise psikolojik ögeleri ve biçim arayışlarını öne çıkardı. Çeviriler ve sanat üzerine yazılar yayınladı.
Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Bir Sabah Uyanmak, Elinle, Eşik, Çizgi, Zamanlar, Bir Zaman Düşü, Buluşma, Batık Kent, Bir Resimde Atatürk, Atatürk Anadolu’da
Öykü: Gazoz Ağacı
Oyunlar: Evin Üstündeki Bulut, Şakacı, Bir Odada Üç Ayna, Tersine Dönen Şemsiye, Kahvede Şenlik Var, Kral Üşümesi, Bay Hiç, Önemli Adam.
Deneme: Geçmişle Gelecek
VÜS’AT O. BENER (1922-2005)
Yazar Erhan Bener’in kardeşidir.
1950’de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği öykü yarışmasında “Dost” isimli öyküsüyle üçüncülük kazandı. Vüs’at O. Bener, eserleri içinde daha çok öz yaşam öyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir.
Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri aradı. Eserlerinde ölüm izleği önemli bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır.
- Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener’in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışa vuran bilinç akışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak “iç konferans tekniği” olarak adlandırmıştır. Öykülerinin yanı sıra Vüs’at O. Bener’in şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
- Öykü: Dost (1952), Yaşamasız, Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Kapan
- Oyun: Ihlamur Ağacı, İpin Ucu
- Roman: Buzul Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahtegi’nin Notları
- Şiir: Manzumeler
ADALET AĞAOĞLU(1929- 2020 )
Romanlarıyla ünlü yazar, Türk edebiyatının usta kalemlerinden birisidir. Türkiye’nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir.
1953 yılında yazdığı “Bir Piyes Yazalım” tiyatro oyunu 1953’te Ankara’da sahnelendi. İlk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
Nehir Romanları
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973’te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi ve Hayır adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı.
- Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Çok Yakın‘la oyun yazarlığına döndü. Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
- Adalet Ağaoğlu ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003’te Adalet Ağaoğlu’nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.
- Can Yücel’in Adalet Ağaoğlu için söylediği “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın” sözü, Feridun Andaç’ın Adalet Ağaoğlu ile yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006’da basıldı.
- “Fikrimin İnce Gülü” romanı hakkında, “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)” suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı.
- Tiyatro ve radyo oyunları: Yaşamak, Evcilik Oyunu, Sınırlarda Aşk, Çatıdaki Çatlak, Tombala, Çatıdaki Çatlak, Sınırlarda Aşk-Kış-Barış, Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü-Çıkış-Kozalar, Kendini Yazan Şarkı, Duvar Öyküsü, Çok Uzak-Fazla Yakın
- Romanları: Dar zamanlar Üçlemesi: 1-Ölmeye Yatmak, 2- Bir Düğün Gecesi, 3- Hayır Yaz sonu, Üç Beş Kişi, Fikrimin İnce Gülü, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı
- Öykü kitapları: Sessizliğin İlk Sesi, Hadi Gidelim, Hayatı Savunma Biçimleri
- Deneme kitapları: Geçerken, Başka Karşılaşmalar – 1996
- Diğer eserleri: Göç Temizliği (Anı-Roman), Gece Hayatım (Rüya Anlatısı)
- Günlük: Damla Damla Günler
ORHAN PAMUK (1952-):
Unutmayalım! 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç iki kişiden biri olmuştur. Kitapları elli sekiz dile çevrildi ve yüzü aşkın ülkede yayımlandı.
1979 yılında ilk romanı olan “Karanlık ve Işık” ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları (İstanbullu zengin ve Pamuk gibi Nişantaşı’nda yaşayan bir ailenin üç kuşaklık hikâyesi) adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Venedikli bir köle ile bir Osmanlı alimi arasındaki gerilimi ve dostluğu anlatan romanı Beyaz Kale’yi 1985’te yayımladı. İstanbul’un sokaklarını, geçmişini, kimyasını ve dokusunu, kayıp karısını arayan bir avukat aracılığıyla anlatan Kara Kitap romanını yazdı. Modernizm ve Postmodernizmin Türk Edebiyatına Yansımaları
1994’te Türkiye’de yayımlanan ve esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençlerin bu kitabın peşine düşerek esrarengiz yolculuklarını anlattığı Yeni Hayat adlı romanı Türk edebiyatının en çok okunan kitaplarından biridir. Pamuk’un Osmanlı ve İran nakkaşlarını ve Batı dışındaki dünyanın görme ve resmetme biçimlerini bir aşk ve aile romanının entrikasıyla hikâye ettiği Benim Adım Kırmızı adlı romanı 1998’de yayımladı.
“İlk ve son siyasi romanım” dediği Kar adlı kitabını 2002’de yayımladı. Doğu Anadolu’daki Kars şehrinde, siyasal İslâmcılar, askerler, laikler, Kürt ve Türk milliyetçileri arasındaki şiddeti ve gerilimi hikâye eden bu kitap ile yeni tarz bir “siyasal roman” yazmayı denedi. Uluslararası ve Türk gazete ve dergilerine yazdığı edebi ve kültürel makalelerle, kendi özel not defterlerinden yaptığı geniş bir seçmeyi 1999 yılında Öteki Renkler adıyla yayımladı.
Pamuk’un 2003 yılında yayımladığı kitabının adı İstanbul (Hatıralar ve Şehir)‘dur. Yazarın hem yirmi iki yaşına kadar olan hatıralarından, hem de İstanbul şehri üzerine bir deneme olan ve yazarın kendi kişisel albümüyle, Batılı ressamların ve yerli fotoğrafçıların eserleriyle zenginleştirilmiş bu şiirsel kitabı sınıflamak zordur. Masumiyet Müzesi (2008) romanı ve Manzaradan Parçalar (yazılarından ve söyleşilerinden seçmeler)(2010) son eserleridir.
Orhan Pamuk’un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk; bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap’ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.
FÜRUZAN (1935- )
Özellikle öyküleri ile tanınan bir yazardır. İlkokuldan sonra eğitimine devam edememiş ve kendi kendisini eğitmiştir.
İlk eseri Parasız Yatılı ile 1972 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı almıştır. “12 Mart” Dönemi’ni anlattığı Kırk Yedi’liler romanı da 1975 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne layık görülmüştür. Yazarın sinema çalışmaları da bulunmaktadır.
İlk romanlarında düşmüş kadınlar, kötü yola sürüklenen küçük kızların, çöküş sürecindeki burjuva ailelerin, yeni yaşama koşullarından bunalan, yurt özlemi çeken göçmenlerin, yoksulluk içinde yaşama savaşı veren, tek silahları sevgi olan yalnız kalmış kadınların, çocukların dramlarına sevecen bir bakışla eğildi. Ayrıntılarla beslediği canlı anlatımı, karakterleri işleyişindeki derinlikle dikkat çekti. Almanya incelemelerinden sonra da göçmen ve gurbetçi işçi soranları üzerinde durdu. Ayrı kültürlerden gelen insanların yaşamlarından kesitler verdi, özellikle gurbetçilerin çocuklarının sorunlarına eğildi.
- Öykü: Su Ustası Miraç, Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gül Mevsimidir, Gecenin Öteki Yüzü, Sevda Dolu Bir Yaz
- Roman: Kırk Yedi’liler, Berlin’in Nar Çiçeği
- Röportaj: Yeni Konuklar
- Gezi: Evsahipleri, Balkan Yolcusu
- Oyun: Redife’ye Güzelleme, Kış Gelmeden
- Çocuk Kitabı: Die Kinder der Türkei (Türkiye Çocukları).
- Şiir: Lodoslar Kenti.
SEVİNÇ ÇOKUM (1943- )
Sosyal ve tarihî romanlar yazdı. Hikâyelerinde İstanbul’un gelenekçi semtlerinin sosyal yapısından kesitler verdi; yalnızlığı ve dayanışmayı işledi. Ruh tahlilleriyle kahramanlarının duygularını akıcı ve dokunaklı bir dille ortaya koydu. Romanlarında sosyal konuların yanında tarihî konulara da ağırlık vermiştir. Türk kimliğinin üzerinde durarak esir Türklerin ıstıraplarını dile getirmiştir.
- Hikâyeleri: Eğik Ağaçlar, Bölüşmek, Makine, Derin Yara, Onlardan Kalan, Rozalya Ana, Bir Eski Sokak Sesi, Gece Kuşu Uzun Öter
- Romanları: Zor, Hilal Görününce, Karanlığa Direnen Yıldız, Bizim Diyar, Ağustos Başağı, Deli Zamanlar, Gülyüzlüm, Gece Rüzgârları, Tren Burdan Geçmiyor
- Deneme: Güzele Bakan Karınca, Vaktini Bekleyen Tohum
İHSAN OKTAY ANAR (1960- )
Postmodern tarihi roman yazarıdır. Türk edebiyatının son yıllarda yetiştirdiği en büyük isimlerdendir. Her bir kitabının çok uzun araştırmalardan sonra yazıldığı içerdikleri ağır tarihi bilgi ile göze çarpar. Eserleri pek çok küçük hikâye etrafında örülmüş büyük bir roman biçimindedir.
- İlk öyküsü “Kâfirler İçin Apologya” Nisan 1985’te Morköpük dergisinde çıktı. İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası, Hulki Aktunç’un önsözüyle yayınlandı. Hulki Aktunç, Anar’ı “tarihlerden yeni tarihler, ülkelerden yeni ülkeler, kentlerden yeni kentler, kişilerden de yeni kişiler üreten bir ravi-yi ahbar” olarak nitelendirdi. Anar’ın yapıtlarının tarihsel romanlar olmaktan öte, tarihsel olandan yeni bir roman çıkaran, diğer yandan da romanı yeniden tarihselleştiren yapıtlar olduğu belirtildi.
- Kitab-ül Hiyel: Eski Zaman Mucitlerinin İnanılmaz Hayat Öyküleri adlı romanında, bir efsaneden yola çıktı. Efsanede, gücünü uzun saçlarından alan Samson’un yerine, gücünü aklından ve aklının gittikçe uzayan gücünden alan insanın trajedisi fantastik bir serüvenle işleniyordu. Kitabın ana teması olan bu konu, insanın doğaya hükmetme erkini eline geçirme ve dolayısıyla sonsuzluğa egemen olma tutkusuna dönüşen ussal çabasının, sonuçta insana mutluluk getirmemesi biçiminde özetlenebilir.
- Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri adlı yapıtı İngiltere’de 476 Oyuncuları tarafından sahnelendi. Yazın biçim göndermeler içerir. Örnek vermek gerekirse Amat’taki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı İslamiyet’te kıyamet haberi olan borazanı çalacak meleğe göndermedir.
- Yedinci Gün adlı eseri, yazarın 2012 yılında verdiği son eseridir.
- Puslu Kıtalar Atlası, 20’den fazla dile çevrilmiş ve Kültür Bakanlığı tarafından tanıtılmıştır.
- Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü‘nün sahibi oldu.
- Roman: Puslu Kıtalar Atlası, Amat, Suskunlar, Yedinci Gün (2012)
- Hikâye: Kitab-ül Hiyel, Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri
HASAN ALİ TOPTAŞ (1958, Denizli – )
Öykü, roman ve şiirsel metinleriyle tanınır. 1987’de ilk öykü kitabı Bir Gülüşün Kimliği, 1990’da ikinci öykü kitabı Yoklar Fısıltısı yayımlandı. 1990’lı yıllarda yayımlanan kitaplarıyla pek çok ödül aldı. Veznedarlık, icra memurluğu ve hazine avukatlığında memurluk yaptı. Toptaş, dili kullanmadaki ustalığıyla tanınmakta, postmodern edebiyatın önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Yazarın Gölgesizler romanını yönetmen Ümit Ünal sinemaya uyarlamıştır. Filmde Hasan Ali Toptaş da rol almıştır. Toptaş, dili kullanmadaki ustalığıyla tanınmakta, postmodern edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye’nin “Kafka”sı olarak zikredilmiştir.
- Roman: Sonsuzluğa Nokta, Gölgesizler, Kayıp Hayaller Kitabı, Bin Hüzünlü Haz, Uykuların Doğusu
- Öykü: Bir Gülüşün Kimliği, Yoklar Fısıltısı, Ölü Zaman Gezginleri
- Çocuk romanı: Ben Bir Gürgen Dalıyım
- Şiirsel metin: Yalnızlıklar
- Deneme: Harfler ve Notalar
SELİM İLERİ (1949- )
19 yaşında Cumartesi Yalnızlığı isimli ilk öykü kitabı yayınlandı. Romanlarında ve öykülerinde bireyin zengin iç dünyasını başarıyla yansıtabilen yazar, ilk eserlerinde bireyler arasındaki iletişimsizlikleri de ön plana çıkarır. Radyo ve televizyonlara birçok program yaptı. (TRT2, Selim İleri’nin Not Defterinden)
- Öykü: Cumartesi Yalnızlığı, Pastırma Yazı, Dostlukların Son Günü, Bir Denizin Eteklerinde, Eski Defterde Solmuş Çiçekler, Son Yaz Akşamı
- Roman: Destan Gönüller, Her Gece Bodrum, Ölüm İlişkileri, Cehennem Kraliçesi, Bir Akşam Alacası, Yaşarken ve Ölürken, Ölünceye Kadar Seninim, Yalancı Şafak, Saz Caz Düğün Varyete, Hayal ve Istırap
- Deneme-İnceleme: Çağdaşlık Sorunu, Aşk-ı Memnu ya da Uzun Bir Kışın Siyah Günleri, Düşünce ve Duyarlık, Kamelyasız Kadınlar
- Anı: Annem İçin, Hatırlıyorum, Seni Çok Özledim
- Şiir: Ay Işığı
- Senaryo: Kırık Bir Aşk Hikâyesi