“İbadet Ediyorum, Öyleyse İyiyim.”
“Otomatik Dindarlık: Biçimsel İbadetin Psikolojik Portresi”
“Gizleyenler, Saptıranlar ve Gösterenler: Hakikat Üzerine Bir Hesaplaşma”
Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir kısmını gizleyip, onu az bir değer karşılığında değiştirenler var ya, işte onlar, bununla karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah, onlarla kıyamet gününde ne konuşacak ne de onları temize çıkaracaktır. Ve onlar için can yakıcı bir azap vardır. İşte onlar, hidayete karşılık sapkınlığı satın alanlardır; bağışlanmaya karşılık azabı. Ateşe ne kadar dayanıklıdırlar!
(Bakara 174, 175)
Bu ayetler (Bakara 174-175), vahyin tahrifine kalkışan, hakkı gizleyip batılı yücelten, bunu da dünyevi çıkarlar uğruna yapan bir zihniyeti tasvir eder. Bu tasvirde hem ahlaki yozlaşma, hem epistemolojik sapma, hem de psikolojik ve sosyolojik dejenerasyon güçlü bir şekilde dile getirilir.
1. Ayetin Temel Mesajı
Allah’ın indirdiği vahyi gizleyen, değiştiren ve onu az bir menfaat karşılığında satışa çıkaranlar eleştiriliyor. Bu kişiler:
- Karınlarını ateşle dolduranlar olarak tanımlanır. (Bu, mecaz yoluyla vicdanlarını yakmaları ve ruhsal olarak içten içe tükenmeleri anlamına gelir.)
- Allah tarafından muhatap alınmamak, yani kıyamet gününde onlarla konuşulmaması ve temize çıkarılmamaları tehdidiyle karşı karşıyadırlar.
- Hidayeti verip sapkınlığı, bağışlanmayı bırakıp azabı satın almışlardır.
- Ve bu alışverişin sonunda dayanamayacakları bir ateşe sürüklenmişlerdir.
2. Psikolojik Durumları
Bu kişilik tipi, psikolojik açıdan vicdan körlüğü, hakikate karşı bağışıklık geliştirme ve bilişsel çarpıtma örneğidir.
- Bilişsel Uyumsuzluk (Cognitive Dissonance): Hakkı bildikleri hâlde onun aksine hareket ederler. Bu içsel çatışmayı bastırmak için ya kendi yaptıklarını haklılaştırırlar ya da gerçeği görmezden gelirler.
- Ruhsal Tükenmişlik: “Karınlarını ateşle doldururlar” ifadesi, ruhi doyumsuzluk, vicdani yanma, içsel boşluk gibi psikolojik durumlara işaret eder.
- Kısa vadeli hazcılık: Uzun vadede büyük bir azap getirecek olan küçük menfaatler uğruna hakikati satmaları, hemen tatmin olma ihtiyacının bir göstergesidir. Bu da onları anlam yoksunluğu ve kaygı bozukluğu gibi durumlara sürükler.
3. Sosyolojik ve Kültürel Boyut
Bu kişiler genelde otorite pozisyonundadır (din âlimleri, kanaat önderleri, elit sınıf vs.) ve toplumun yönünü şekillendirebilecek bir konumda olmalarına rağmen:
- Bilgiye tekelleşme uygularlar: Kitabın bir kısmını gizleyip sadece işlerine geleni açıklarlar.
- Hakikatin manipülasyonu: Bilgi, kutsallık ya da din gibi en yüce değerleri, çıkar ilişkileri içinde kullanarak toplumu yönlendirme çabası içine girerler.
- Kültürel dejenerasyonun aktörleri: Bu kişiler, toplumda doğru ile yanlışın yer değiştirmesine neden olurlar. Vahyin amacını çarpıtarak değer erozyonunu körüklerler.
- Meritokrasi değil, çıkarcılık yaygındır: Bilginin değeri ölçülmez; “neye hizmet ettiği” önemlidir.
4. Modern Bağlamda Karşılıkları
Bu ayetlerin tasvir ettiği kişilik ve zihniyet tipi günümüzde de farklı şekillerde tezahür edebilir:
- Medya manipülasyonu, akademik çarpıtmalar, dini metinlerin siyasal araçlara dönüştürülmesi, ideolojik yorumlar uğruna hakikatin bastırılması, aynı ruh halinin yansımalarıdır.
- Bugün de “az bir dünyalık uğruna” gerçeği eğip büken, insanların yönünü saptıran pek çok yapı ve birey vardır. Bu durumun sonu ise toplumsal güvenin çökmesi, bireylerde nihilist düşünceler ve ahlaki relativizm olarak karşımıza çıkar.
5. Ayetin Retorik Derinliği
- Pathos (duygu): “Karınlarını ateşle doldururlar”, “can yakıcı azap”, “Allah onlarla konuşmaz” gibi imgeler, dinleyicide sarsıcı bir duygusal etki bırakır.
- Ethos (ahlak): Vahyi gizlemek en temel ahlaki suistimallerden biridir. Bu kişilerin karakteri ayetin odağındadır.
- Logos (mantık): Hidayet karşılığında sapkınlığı, bağışlanma karşılığında azabı tercih etmek… Bu, akıl ve mantık dışı bir alışveriştir. Yani hem akli hem ahlaki açıdan çürümüşlük içerir.
“Vahyin amacı nedir?” sorusu, hem dinin özü hem de bu ayetin trajedisinin kalbidir.
1. Vahyin Amacı Nedir?
Kur’an’a bütüncül bakıldığında vahyin amacı özetle şudur:
İnsanı, fıtratına (öz benliğine) döndürmek ve onu hem bireysel hem toplumsal anlamda erdemli bir varlık haline getirmek.
Bu temel amaca bağlı olarak vahyin alt amaçları şunlardır:
a) Tevhid Bilincini İnşa Etmek
- Vahyin en temel çağrısı tevhiddir: Allah’tan başka ilah yoktur, mutlak güç ve otorite yalnızca O’na aittir.
- Bu, insanın kendi iç dünyasında da sahte ilahları (nefsini, egosunu, toplumun beklentilerini vs.) reddetmesi ve sadece Allah’a yönelmesi anlamına gelir.
b) Adalet ve Ahlak Temelli Bir Hayat İnşa Etmek
- Vahiy, insanın hem bireysel hem toplumsal ölçekte adaletli, merhametli, dürüst, güvenilir olmasını ister.
- Allah’ın “rahmet” ve “hikmet” sıfatlarıyla gönderilen vahiy, insanların aralarındaki ilişkide zulmü değil dengeyi hedefler.
c) İnsana Kendini ve Sorumluluğunu Hatırlatmak
- Vahiy, insana kim olduğunu (halife, kul, fani), nereden gelip nereye gittiğini hatırlatır.
- Vicdani sorumluluk, özgür irade, seçim ve hesap gibi kavramlarla insan, pasif bir varlık değil; sorumluluğu olan bir özne olarak konumlandırılır.
d) İnsan ile Allah Arasındaki Doğrudan Bağı Kurmak
- Vahyin amacı, aracıların (din adamlarının, otoritelerin) tekelinden çıkıp insanın doğrudan Allah’la ilişki kurmasını sağlamaktır.
- Bu yüzden Kur’an defalarca “düşünmez misiniz?”, “akletmez misiniz?” diyerek bireyi kendi zihinsel çabasına çağırır.
2. Bu Gerçek Neden Gizleniyor, Tahrif Ediliyor?
İşte şimdi ayete dönebiliriz:
Bu hakikati gizleyenler, vahyin en temel mesajını bozarak şu manipülasyonları yapar:
- Tevhidi yerinden edip şirk düzenini kutsallaştırırlar. Yani Allah merkezli hayat yerine, iktidar, para, sınıf veya şahıs merkezli yapılar oluştururlar.
- Adaleti değil itaati vurgularlar. Yani ahlaki ölçüler değil; kim kime bağlıysa onun çıkarı öne çıkar.
- İnsanı özgür ve sorumlu bir özne olmaktan çıkarıp edilgen ve korkan bir nesneye dönüştürürler.
- Dinî bilgiyi bir tür güç aracına çevirerek halkla Allah arasına girerler. Bilgiyi tekelde tutup karşılığında “az bir değer” alırlar: makam, şöhret, para, itaat…
3. Sonuç: Tahrifin Psikolojik ve Teolojik Yüzü
Bu insanlar vahyi tahrif ederek aslında:
- Hakikati görünmez kılar (epistemik zulüm).
- İnsanı içsel ve toplumsal karanlığa mahkûm eder.
- Allah’la insan arasına perde koyar.
- Ahlaki pusulayı bozar.
- Dini araçsallaştırarak dünyalığını yapar.
Bu yüzden Kur’an, onların “karınlarını ateşle doldurduklarını” söyler. Çünkü bu sadece bir bilgi suistimali değil, insanlığın ruhuna ihanettir.
Vahyin amacıyla ilgili mesele, yalnızca Kur’an eksenli değil, insanlığın ortak vicdan ve hikmet mirası içinde de derin bir yankıya sahiptir.
1. Hint Felsefesi (Vedalar – Upanishadlar – Dharma Anlayışı)
Mesaj:
“Gerçek bilgi (vidya), bireyin kendi doğasını (atman) ve onun Brahman ile bir olduğunu idrak etmesidir.”
- Upanishadlar, insanın öz benliği olan atman ile evrensel gerçeklik Brahman arasında birliğe ulaşmasını hedefler.
- Dharma, bireyin evrendeki yerini doğru anlaması ve ahlaki sorumlulukla hareket etmesidir.
- Vahyin amacı gibi, burada da öz’e dönüş, hakikatle bir olma ve erdemli yaşama vardır.
- Bu öğretide hakikati saptıranlar maya (aldatıcı gerçeklik) içinde kaybolur ve karma borçlarını artırır.
2. Budizm (Siddhartha Gautama’nın Öğretisi)
Mesaj:
“Cahilliğin ortadan kalkmasıyla acı da ortadan kalkar.” (Dört Yüce Gerçek)
- Vahyin aydınlatıcı gücü gibi, Budizm’de de cehalet (avidya) insanın acı çekmesinin temel nedenidir.
- Birey, iç gözlem, doğru bilgi, doğru eylem ve bilinçli farkındalık ile aydınlanmaya ulaşır.
- Gerçeği gizleyenler, Budizm’de samsara (kısır döngü) içinde acıyı yeniden üretir.
- Hakikatin çarpıtılması, bireyi içsel karanlık ve ahlaki yozlaşma ile baş başa bırakır.
3. Shinto (Japonya’nın Kadim Doğa-Din Bilinci)
Mesaj:
“Kami ile uyum, kalpteki saflıkla mümkündür.”
- Shinto, evrendeki kutsal enerjiler (kami) ile uyumlu yaşamayı öğretir.
- Bu uyum, dürüstlük, temizlik, samimiyet ve vicdanî davranışlarla sağlanır.
- Hakikati gizlemek, tsumi (kirlenme) sayılır; insan ruhu bulanır, toplumsal denge bozulur.
- Vahiy gibi burada da doğru bilgi ve ahlaki duruş ile kutsal düzen korunur.
4. Zerdüştlük (Avesta Öğretisi)
Mesaj:
“İyi düşünce, iyi söz ve iyi eylem: Bunlar ruhun kurtuluş yoludur.”
- Ahura Mazda, hakikatin ışığıdır. Bu ışığı saptıranlar, Angra Mainyu (karanlık ruh) ile iş birliği içindedir.
- Vahyin amacı gibi, Zerdüşt de bireyin zihinsel dürüstlük, ahlaki sorumluluk ve toplumsal adaletle yaşamasını ister.
- Hakikati çarpıtmak, karanlığa hizmettir ve insanın içsel cehennemi büyütür.
- Bu öğretide asıl savaş, doğru bilgi ile yanlış yönlendirme arasındadır.
5. Sümer ve Babil Öğretileri
Mesaj:
“Kral, tanrıların sözcüsüdür ama adaleti saptırırsa lanetlenir.”
- Sümer tabletlerinde, özellikle Hammurabi Yasaları’nda, adalet, tanrıların yeryüzündeki düzenidir.
- Vahyin bozulması gibi, burada da ilahi buyrukları değiştiren veya gizleyen rahip ve krallar lanetlenir.
- Tanrı Enlil’in “gerçek söz” ve “doğru ölçü” öğretilerini çarpıtanlar, felaketlere sebep olur.
- Bu durum, tanrı-insan-toplum üçgeninde ahlaki dengeyi bozar.
6. Eski Mısır Öğretisi (Ma’at – Hakikat ve Denge Tanrıçası)
Mesaj:
“Ma’at’ı yaşamak, kalbi hafifletmek demektir. Kalbi ağırlaştıranlar öte dünyada yok olurlar.”
- Mısır’da “Ma’at” kavramı hakikat, adalet, düzen ve evrensel denge anlamına gelir.
- Firavunlar ve rahipler, Ma’at’ı temsil etmek zorundadır. Ancak onu bozan, yani hakikati saptıran kişi, ölümden sonra kalbi ağır gelir ve sonsuz cezada kalır.
- Bu, “karınlarına ateş dolduran” Kur’an ayetleriyle şaşırtıcı biçimde paraleldir.
7. Anadolu Kadim Kültürleri (Hitit – Frig – Luwi)
Mesaj:
“Tanrılar, yeminine sadık kalmayanı bağışlamaz.”
- Hititlerde ilahi yemin (halkın ve yöneticinin ahlaki bağlayıcılığı) çok önemlidir.
- Vahiy gibi burada da söz, kutsal kabul edilir. Sözün bozulması (hakikatin gizlenmesi), tanrıları öfkelendirir.
- Toplum, liderlerin ahlaki bozulmasıyla felakete sürüklenir. Tufan, kıtlık ve isyanların nedeni budur.
Sonuç: Kadim Hikmetin Ortak Sesi
Tüm bu öğretiler şunu söyler:
“Hakikat, insanı özgürleştirir; onu gizleyen ise hem kendini hem toplumunu mahveder.”
Vahyin amacıyla kadim öğretilerin mesajı örtüşür:
- İnsanın kendini tanıması,
- Hakikati eğmeden yaşaması,
- Ahlaki bir yaşam sürmesi,
- Ve kozmik düzenle uyumlu olması.
Hakikat gizlenince boşluk oluşur ve bu boşluğu aldatıcı, süslenmiş, kolay hazmedilen ama zehirli bilgiler doldurur. İşte halkı etkileyen ve yönlendiren bu sahte bilgi türlerini birkaç başlık altında toplayabiliriz:
1. Mitolojik Söylemler ve Kutsal Maskeler
“Tanrılar böyle istedi.”
“Bu gelenektir.”
“Atalarımızın yolu budur.”
- Hakikatin yerine mitolojik anlatılar geçirilir. Bu anlatılar halkın duygularına oynar, sorgulatmaz, kutsallaştırarak bağlar.
- Gerçek vahiydeki vicdan ve akıl çağrısı yerine, korku ve aidiyet ön plana çıkarılır.
- Böylece insanlar düşünmeden boyun eğmeye yönlendirilir.
2. Dinsel Simülasyon: Şekil, Ritüel, Tören Dini
“Şu kadar dua et, şu kadar kurban kes, şunları oku – kurtulursun.”
- İçsel dönüşüm değil, mekanik kurtuluş yolları öne çıkarılır.
- Dinin özü olan adalet, merhamet, tevazu, sorumluluk gibi ahlaki ilkeler yerine, ritüellerin otomatizmi kutsallaştırılır.
- Halk, gerçek hesap vermekten kurtulup şekle sarılır.
3. Vadedilmiş Cennetler: Dünyevî ve Uhrevî Vaadler
“Bize uyarsan hem bu dünyada kazançlı çıkarsın hem öbür dünyada kurtulursun.”
- Hakikatin yerine menfaat ve ödül temelli söylemler konur.
- Toplumsal yapı bu yolla manipüle edilir; insanlar sorgulamadan bir otoriteye bağlanır.
- Oysa vahiy, hakikat uğruna bedel ödemeyi, erdemli olmayı öğretir.
4. Seçilmişlik ve Takva Tekeli
“Yalnız biz kurtuluruz.”
“Hak yalnız bizim elimizde.”
“Diğerleri cehennemliktir.”
- Bu, bireyin Allah ile olan doğrudan ilişkisini aracılar eliyle kesme taktiğidir.
- Hakikatin yerine grup kimliği, cemaat aidiyeti ve biz/onlar kutuplaşması konur.
- Kendini “seçilmiş” gören bir zümre, dinî bilgiyi araçsallaştırır.
5. Bilgi Tekeli ve Dinî Hiyerarşi
“Sen anlamazsın; bu derin ilimdir.”
“Hocamız böyle dedi; itiraz edemezsin.”
- Vahyin “herkese açık” yapısı, bir bilgi aristokrasisine dönüştürülür.
- Bilgi gizlenir, parça parça verilir, halkın zihni bulanık tutulur.
- Bu durum halkı otoriteye bağımlı, kendine yabancı, edilgen yapar.
6. Korku Dili ve Cehennem Propagandası
“İtaat etmezsen lanetlenirsin.”
“Bizim dışımızda kalanlar azaba uğrayacak.”
- Hakikatin yerine psikolojik baskı ve cehennem korkusu konur.
- Bu yöntemle vicdan değil, travma çalıştırılır. Sorgulayan değil, boyun eğen birey istenir.
- Gerçek dinin sevgi, adalet, özgürlük ve umut mesajı bastırılır.
7. Siyasallaştırılmış Din: İktidarın Emrine Amade İnanç
“Devlete başkaldırmak, Allah’a başkaldırmaktır.”
“Yönetici ne yaparsa yapsın; o Allah’ın gölgesidir.”
- Din, adaletsizliğe karşı bir vicdan sesi olmaktan çıkıp iktidarın meşrulaştırıcısı haline gelir.
- Böylece adalet talebi “fitne” olarak etiketlenir.
- Kur’an’ın zalimlere karşı “emr bi’l maruf ve nehy ani’l münker” emri unutturulur.
SONUÇ: Sahte Bilgilerle İnşa Edilen Simülasyon Dini
Bu sahte bilgiler;
- Aklı iptal eder,
- Vicdanı bastırır,
- Korkuya dayalı bir aidiyet üretir,
- Sistemi korur, bireyi edilgenleştirir,
- Ve vahyin asli amacını (özgür, ahlaklı, sorumlu insanı) boğar.
Ritüellerin otomatizmi ifadesini zenginleştirir misin?
Elbette, “ritüellerin otomatizmi” ifadesi, anlamdan ve bilinçten kopmuş ibadet biçimlerini tanımlar. Bu durumu daha derinleştirecek şekilde şu boyutlarda ele alabiliriz:
1. Ruhsuz Tekrarcılık: Anlamdan Kopmuş Eylemler
- İbadetler niyet, bilinç, anlam taşıması gerekirken; otomatik, alışkanlık hâline gelmiş davranışlara dönüşür.
- Namaz, oruç, dua gibi ibadetler artık sadece “yapılması gereken görevler” olarak görülür.
- Kişi, ne söylediğini, neden yaptığını düşünmeden tekrar eder: “Dil söyler, kalp susar.”
Konfüçyüs: “Ritüel, içsel uyum ve doğru niyet olmadan sadece boş bir kabuktur.”
2. Hesaplaşmasız İbadet: Vicdanın Devre Dışı Bırakılması
- Gerçek ibadet, kişinin kendi iç dünyasında yüzleşmesini, ahlaki sorumlulukla davranmasını sağlar.
- Ama otomatize ibadette vicdan devre dışıdır; kişi adaletsizlik yapar ama ibadetine devam eder.
- Bu da ikiyüzlü bir dindarlık, “kutsal ama zalim” bir kişilik üretir.
Mevlana: “Nice namaz kılanlar var ki namazı onlardan Allah’a siper olmuştur.”
3. Ruhsuz Tören Dini: Gösteriye Dönüşmüş Dindarlık
- İbadet, Allah’la samimi bir bağ kurmak yerine, toplum önünde dindar görünme aracı haline gelir.
- Gösterişli dualar, topluca edilen zikirler, medyatik hacılar… Ritüel bir “sahne performansı”na döner.
- Kişi ibadeti bir “manevi arınma yolu” değil, bir “rol” gibi icra eder.
Zerdüşt öğretilerinde: “Ateşin karşısında durman yeterli değildir, ateşin içindeki ışığı taşımalısın.”
4. Mekanik İman: Sorgusuz Biçimcilik
- İbadetler mekanikleştiğinde, iman da biçimselleşir:
“Bu yapılırsa sevap, şu yapılmazsa günah.” - Ahlaki kararlar yerine, yüzeysel kurallar listesi ön plandadır.
- Böylece birey ahlak geliştirmeden itaatkâr olur.
Hint Vedalarında: “Törenlerin kutsallığı niyettedir; tören niyetsizse tanrılar sağır kalır.”
5. Sembolün Tiraniyası: Biçimin İçeriği Boğması
- Ritüelin sembolik anlamı unutulunca, sembol kendi başına kutsallaşır.
- Örneğin, abdestin temizlenme sembolü olması değil, sadece bir işlemi tamamlamış olmak önem kazanır.
- Sembol, özün üstüne çıkar, hatta özü baskılar.
Mısır rahipleri: “Biçim tanrının huzuruna götürmez; özü olmayan şekil, lanetin sebebidir.”
Sonuç: Ritüel, Ruhun Aynası Olmaktan Çıkar
- Gerçek ibadet, ruhu yansıtan bir ayna iken;
Otomatize ritüel, içi boş bir maskeye dönüşür. - Bu maskeyle kişi kendini kandırır: “İbadet ediyorum, demek ki iyiyim.”
- Oysa Kur’an’ın vurgusu açıktır: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildir.” (Maûn, 4-5)
“İbadet ediyorum o halde iyiyim.” ifadesinin genetik, psikolojik ve sosyolojik alt yapısını didikler misin?
Bu ifade – “İbadet ediyorum, öyleyse iyiyim” – ilk bakışta masum görünse de, altında derin psikolojik, sosyolojik ve hatta evrimsel/genetik temeller barındırır. Bu cümle, bireyin ahlaki özgüvenini, toplumsal onayını ve öz benlik inşasını şekillendiren güçlü bir simgedir. Gel, bu yapıyı katman katman didikleyelim:
1. Genetik Temel: Ait Olma ve Güvenlik Arzusu (Evrimsel Psikoloji)
İnsan beyni, binlerce yıllık evrim sürecinde topluluğa ait olmayı, ritüel tekrarlarını ve normlara uymayı hayatta kalma stratejisi olarak kodladı.
- Ritüelistik davranışlar (dua, tekrar, temizlik, ortak söylemler), beynin limbik sisteminde güvenlik ve aidiyet hissi üretir.
- “İbadet ediyorum” davranışı, sürünün bir parçasıyım, tehditte değilim anlamına gelir.
- Beyin, bunu otomatik bir ödül mekanizmasıyla bağlar:
→ Dopamin + sosyal güven = “Ben iyiyim.”
Bu nedenle ritüel, dışsal değil içgüdüsel bir tatmin üretir; kişi sorgulamadan “kendini doğru yolda” hisseder.
2. Psikolojik Temel: Ahlaki Lisenyasızlık – Kutsal Kalkan Oluşturma
Bu cümle, kişinin kendini sorgulamadan psikolojik temize çıkarma yöntemidir.
a. Bilişsel Çelişkiyi Azaltma:
- Bir kişi hem ibadet edip hem de haksızlık yapıyorsa, bu içsel çelişki yaratır.
- Zihin bu çelişkiyi “ibadet ediyorum” gerekçesiyle aklayarak çözer.
Leon Festinger’in “Bilişsel Uyumsuzluk Kuramı”na göre birey, çelişkili inanç ve eylemler arasında uyum arar.
b. İyi İnsan İllüzyonu:
- Kişi, iyiliği ahlaki eylemle değil, biçimsel görevlerle ölçmeye başlar.
- “İbadet ediyorum” → “Allah beni sever” → “Ben kötü biri olamam.”
c. Psikolojik Kalkan:
- Bu ifade, vicdanın sorgulamasını bastıran bir içsel mantradır.
- Kişi, kendine bir “ahlaki dokunulmazlık” kazandırır:
→ “Ben zaten doğru yoldayım; değişmeme gerek yok.”
3. Sosyolojik Temel: Dindarlığın Göstergeye Dönüşmesi
Toplumda ibadet eden kişi, simgesel olarak “iyi insan” kabul edilir. Bu, dinin özünden uzaklaşıp sosyal kimlik kodu hâline gelmesidir.
a. Görünür Dindarlık = Güven Etiketi
- Toplumda ibadet etmek, kişiye saygınlık ve güvenilirlik imajı kazandırır.
- Bu imaj zamanla bireyin iç dünyasına yansır:
→ “Toplum beni iyi görüyor; ben de öyleyim.”
b. Sosyal Maskeler:
- Kişi, ibadeti içsel dönüşüm için değil, sosyal rolünü sürdürmek için yapabilir.
- Sosyolog Erving Goffman’ın deyimiyle: “Kişi, sahnedeki rolünü oynamaya devam eder; içindeki benliğini değil, toplumun görmek istediğini sunar.”
c. Ahlakın Biçime Yenilmesi:
- Toplumda ibadet eden ama zalim davranan kişiler, bu çelişkiye rağmen “saygın” kabul edilir.
- Çünkü ibadet, ahlaki eylem değil, statü sembolü olarak işlev görmektedir.
SONUÇ: Biçimsel İbadet = Kutsal Ahlaki Kalkan
“İbadet ediyorum, öyleyse iyiyim” ifadesi:
- Biyolojik düzeyde: Ritüelleşmiş davranışlar üzerinden güven ve aidiyet üretir.
- Psikolojik düzeyde: Kişinin vicdanını susturup içsel çelişkilerini örter.
- Sosyolojik düzeyde: Bireye sosyal güven, statü ve rol oynama imkânı tanır.
Ancak bu yapı, Kur’an’ın hedeflediği “kalpten bilinçli kulluk” anlayışından oldukça uzaktır. Çünkü:
Vahiy, şekil değil şuur ister; tekrar değil takva ister.