İstanbul
+90 555 850 19 04
info@paragraftahiz.com

BİREYİN İÇ DÜNYASINI ANLATAN SANATÇILAR

ParagraftaHız

BİREYİN İÇ DÜNYASINI ANLATAN SANATÇILAR

Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçılar, toplumcu gerçekçilerden farklı olarak insan gerçekliğini toplumsal yönüyle değil; psikolojik yönüyle anlatma gayreti içine girmişlerdir. Olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin iç dünyasını anlatmışlardır. Toplumda bireyin yabancılaşmasını anlatırken bunun sosyoekonomik yönünden çok bireyin ruh durumunu analiz etmeye çalışmışlardır. Psikolojik roman ve öyküde yazarın dikkati, bireyin iç dönüşümlerine ve manevi olarak yeniden doğuşuna yönelmiştir. Bu yüzden olay örgüsüne bağlı merak unsuru ikinci planda kalmış bireyin ruh hali ve iç çatışmaları gerçekçi psikolojik tasvirlerle verilmiştir. Bu gruptaki yazarlar eserlerinde özellikle iç konuşma, bilinç akımı gibi teknikleri kullanırlar.

Başlıca Temsilcileri:

  • Abdülhak Şinasi Hisar
  • Ahmet Hamdi Tanpınar
  • Peyami Safa
  • Mustafa Kutlu
  • Tarık Buğra
  • Samiha Ayverdi

ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1887–1963)

Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçıların en ilginç kişisidir. Çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca’da geçti. Ailesine haber vermeden 1905’te Galatasaray Sultanisinden ayrılarak Paris’e gitti. Paris’te Prens Sebahattin, Dr. Nihat Reşat Belger, Ahmet Rıza Bey ve Yahya Kemal ile sık sık görüşür.

  • Edebiyata Mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma ve eleştiri yazılarıyla başladı.
  • 1921’den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı.
  • Cumhuriyet Dönemi yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan Hisar’ın bütün yapıtları esas olarak “hatıra”ya dayalıdır.
  • Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve Marcel Proust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.
  • Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Fehim Bey ve Biz” adlı romanı hem kişisel hem toplumsal nedenlerden dolayı gerçekle ilişkisi hastalıklı hale gelen bunalımlı bireyi anlatan bir eserdir.

Eserleri

  • Roman: Fehim Bey ve Biz (1941), Çamlıca’daki Eniştemiz (1944), Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği (1952)
  • Deneme/Fıkra: Boğaziçi Mehtapları (1942), Boğaziçi Yalıları (1954), Geçmiş Zaman Köşkleri (1956), Geçmiş Zaman Fıkraları (1958)
  • Antoloji: Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde (1955)
  • Biyografi: İstanbul ve Pierre Loti (1958), Yahya Kemal’e Veda (1959), Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı (1963)

PEYAMİ SAFA (1899–1961)

Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçıların en garibanı ve çilekeşidir. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır. Servetifünun Dönemi şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur. Sivas’a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden “Yetim-i Safa” adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır.

Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlanır.

Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem), bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi’nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi’ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası’nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta – Telgraf Nezareti’ne girmiş, I. Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi’ndeki Rehber-i İttihat Mektebi’nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca’sını ilerletmiştir.

  • 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa’nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları “20. Asır” adlı akşam gazetesinde “Asrın Hikâyeleri” başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır.

Önemli Ayrıntı

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti.

  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu hariç, 1922–1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı.
  • II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) romanı ile mistisizme yöneldi. Bu roman, karşılaştığı birtakım doğaüstü olaylara kendisince çözüm bulamayan ve bu yüzden kuşku ve endişelere kapılan materyalist düşünceli septik Doktor Ferit’in, çevresindeki bazı kişilerin telkinleriyle, bu durumdan kurtularak huzura kavuşmasını konu alır.
  • İlk uzun hikâyesi “Gençliğimiz”i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa’nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım’ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.
  • Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953–1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.
  • Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir “Zalim” olarak tanıttıkları Hun hükümdarı Attila‘yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.
  • Sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazar oldu. 43 yıl hiç durmadan yazdı.
  • Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Zekeriya Sertel, Muhsin Ertuğrul, Aziz Nesin’le polemiklere girdi.
  • Ayrıca ders kitapları da yazdı.
  • Peyami Safa, Dar ve kapalı mekânlarda az sayıda kahraman ve basit olay örgüsü ile kurduğu başarılı psikolojik romanlarıyla tanınmıştır.

Eserleri

Roman: Gençliğimiz (1922),  Şimşek(1923), Sözde Kızlar (1923),  Mahşer (1924),  Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930),  Fatih-Harbiye (1931),  Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933),  Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949),  Yalnızız (1951),    Biz İnsanlar (1959)

Öykü: Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980)

Oyun: Gün Doğuyor (1932)

İnceleme-Deneme: Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) Büyük Avrupa Anketi (1938) Felsefî Buhran (1939) Millet ve İnsan (1943) Mahutlar (1959) Mistisizm (1961) Nasyonalizm (1961) Sosyalizm (1961) Doğu-Batı Sentezi (1963) Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970) Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970) Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971) Din-İnkılâp-İrtica (1971) Kadın-Aşk-Aile (1973) Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976) Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976) 20. Asır- Avrupa ve Biz (1976)

Ders Kitapları: Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929) Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929) Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (Dört cilt, 1929) Yeni Talebe Mektupları (1930) Büyük Mektup Numuneleri (1932) Türk Grameri (1941) Dil Bilgisi (1942) Fransız Grameri (1942) Türkçe İzahlı Fransız Grameri (1948)

SORU

Kimi eleştirmenlere göre gerçeğin, bir sanatçı tutumuyla değil, bir bilim insanı gibi algılanarak oluşturulduğu söylenen —-, gerçekte ilginç bir romandır. Roman, karşılaştığı birtakım doğaüstü olaylara kendisince çözüm bulamayan ve bu yüzden kuşku ve endişelere kapılan materyalist düşünceli septik Doktor Ferit’in, çevresindeki bazı kişilerin telkinleriyle, bu durumdan kurtularak huzura kavuşmasını konu alır.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki yapıtlardan hangisi getirilmelidir?

  • A) Süngülerin Gölgesinde
  • B) Matmazel Noraliya’nin Koltuğu
  • C) Yalnızız
  • D) Bir Tereddüdün Romanı
  • E) Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

(LYS 2012)

Çözüm

Parçada boş bırakılan yere Peyami Safa’ya ait olan Matmazel Noraliya’nin Koltuğu getirilmelidir. Çünkü Peyami Safa’nın Doktor Ferit’in başından geçen olayları anlattığı romanı budur. Safa’nın bu romanı karşılaştığı birtakım doğaüstü olaylara kendisince çözüm bulamayan ve bu yüzden kuşku ve endişelere kapılan materyalist düşünceli septik Doktor Ferit’in, çevresindeki bazı kişilerin telkinleriyle, bu durumdan kurtularak huzura kavuşmasını konu alır. Ayrıca yazar bu romanıyla gerçekçi çizgiden uzaklaşıp mistisizme eğilim göstermeye başlamıştır.

Diğer seçeneklerde de Peyami Safa’nın romanları verilmiştir.

Cevap: B

AHMET HAMDİ TANPINAR (1901–1962)

Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçılarının en entelektüelidir. 1923 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Liselerde ve yüksek okullarda çeşitli dersler okuttu. 1939 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne atandı. 1942–1946 yılları arasında Maraş Milletvekili olarak görev yaptı. Bir süre Millî Eğitim müfettişliği yaptı. Sonra 1949 yılında Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki görevine döndü.

  • Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in talebesi ve dostu olmuş, Batı edebiyatından Paul Valéry ile Marcel Proust’u kendisine üstad olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi “güzel sanat”tır. Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan dili kullanmasıdır.
  • Tanpınar şiiri hayatının en büyük ihtirası haline getirmiş, fakat asıl kabiliyetini şiir estetiğine göre yazdığı mensur eserlerde göstermiştir.

Önemli Şiiri: “Bursa’da Zaman” şiiri ile tanınır.

Bağlantı Kuralım

Haşim gibi o da küçük yaşta kaybettiği annesinin yokluğundan duyduğu acıyı ve kendisini avutacak bir sevginin özlemini dile getirir.

Özellikleri

  • İçe dönük bir bakışla doğa ile iletişim kurmaya çalışır. Şiirinin bir başka yönü Bergson felsefesinden kaynaklanan zaman kavramıdır. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa’da Zaman” şiirleri bu olgunun örnekleridir.
  • Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıdığı, hikâye ve romanlarında da, başta zaman teması olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı, yansıttığı görülür.
  • Yazar ile ilgili yayınlanmış en son eser 2007 yılının sonunda çıkan “Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa”dır
  • İlk romanı “Mahur Beste” 1944’te Ülkü Dergisi‘nde yayınlandı. Bu roman Osmanlı Devleti’nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergiler.
  • Bu romanın ardından, kendi yaşamından da izler taşıyan “Huzur” 1949’da basıldı. Huzur, hem bir aşk hem de Tanpınar’ın İstanbul’a olan derin sevgisinin romanıdır. Estetik anlayışının, kültür birikiminin ve geçmiş kültürlere yaslanan yaşam felsefesini yansıttığı bu kitabı Tanpınar’ın en yetkin romanı sayılır. Romanda, Mümtaz ile Nuran’ın aşkı çerçevesinde Doğu ile Batı, eski ile yeni, geçmişin değerleriyle var olan değerler, aşk ile toplumsal sorumluluk arasındaki çatışmayı ve bu çatışmanın doğurduğu bireysel bunalımları irdeler.
  • 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973’te basılan “Sahnenin Dışındakiler” ile 1961’de basılan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü“nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çizilir.
  • Ölümünden sonra plan ve notlarına dayanılarak bir araya getirilen ve 1987’de yayınlanan “Aydaki Kadın“da da aynı irdeleme vardır.
  • Şiir, roman ve yazılarının yanı sıra İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946’da basılan “5 Şehir” önemli eserleri arasındadır.
  • Yazarın olay ve karakter romanı olmaktan çok karmaşık ruh durumlarını tasvir eden “Huzur” adlı eseri, onun yer yer özel yaşamına ait izler taşıması, İstanbul’un doğal ve tarihi zenginliğini yansıtması açısından önemlidir. Mümtaz ve Nuran arasındaki ilişki psikolojik yönüyle anlatılır.
  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adlı eser ise psikolojik niteliklerinin yanı sıra Türk modernleşmesine getirdiği ironik eleştirisiyle Türk romanının kilometre taşlarındandır.

Eserleri

  • Şiir: Bütün Şiirleri (1976–1981)
  • Roman: Mahur Beste (tefrika 1944 – basım 1975) Huzur (1949–1983) Sahnenin Dışındakiler (tefrika 1950- basım 1973)
  • Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1961–1977) Aydaki Kadın (ölümünden sonra 1987)
  • Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları (1943–1983) Yaz Yağmuru (1955-1983)
  • Deneme: Beş Şehir (1946–2001) Edebiyat Üzerine Makaleler (1969–1977) Yaşadığım Gibi (1970–1977)
  • Diğer:  Tevfik Fikret (1937–1944) Namık Kemal (1942) Yahya Kemal (1940–1982) 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (Ancak birinci cildini tamamlayabildi, 1942–1985)

TARIK BUĞRA (1918–1994)

Tarık Buğra Akşehir’de doğdu. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan’ın öğrencisi oldu. Küçük Ağa adlı romanı Kaplan tarafından mezuniyet tezi olarak kabul edildi ve Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1947’de Akşehir’de babası Erzurumlu Mehmet Nâzım Bey’le birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak başladı.

  • Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve “Yalnızların Romanı“nı askerliği sırasında yazmıştı.
  • Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi.

İlk Roman Denemesi: 1955’te çıkan “Siyah Kehribar“.

  • Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı.
  • Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumhuriyet’in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi.
  • Ortaoyuncusu “Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık’la (1985) Millî Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı, Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü aldı.
  • 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı.
  • Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi.

Romanları  ve TV Dizisi

Romanları TV dizisi haline getirildi.

  • Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.
  • 1950 sonrasının önde gelen yazarlarından olan Tarık Buğra’nın “İbiş’in Rüyası” adlı romanı bir sanatçının iç dünyasını anlatması bakımından önemlidir.
  • Bir Millî Mücadele romanı olan “Küçük Ağa” da roman kahramanının psikolojik değişim süreci, sağlam bir kurgu ve başarılı bir anlatımla verilmiştir.
  •  “Osmancık”ta Osmanlı’nın kuruluş devrini anlatmıştır.
  • Öykülerinde aşk ve aile hayatı gibi bireysel konuları işlemiştir.

Eserleri

  • Roman: Siyah Kehribar(1955), Küçük Ağa(1964),  Küçük Ağa Ankara’da(1966),  İbişin Rüyası(1970),  Firavun İmanı (1976), Gençliğim Eyvah (1979),  Dönemeçte (1980), Yalnızlar(1981), Yağmur Beklerken(1981), Osmancık (1983).
  • Hikâye: Oğlumuz(1949),  Yarın Diye Bir Şey Yoktur(1952),  İki Uyku Arasında(1954),
  • Tiyatro: Ayakta Durmak İstiyorum,  Akümülatörlü Radyo,  Yüzlerce Çiçek Birden Açtı
  • Gezi Yazıları: Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)
  • Fıkra ve Deneme: Gençlik Türküsü (1964) Düşman Kazanmak Sanatı (1979) Politika Dışı (1992).

MUSTAFA KUTLU (1947-…)

Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçıların öykücülükte isim yapmış biridir. Erzincan’ın Ilıç ilçesine bağlı Kuruçay nahiyesinde doğar. Çocukluğu, babasının işi nedeniyle dolaşmakla geçer. Babasının ölümü üzerine, annesine yardımcı olmak için yazları sebze halinde çalışır. Yeni Şafak’ta futbol yazıları yazar.

  • Son otuz yılın en önemli öykü yazarlarından olan M. Kutlu, hikâyedeki yeni biçim ve üslup denemeleriyle dikkat çekmiştir.
  • “Uzun hikâye” tarzını geliştiren yazar eserlerinde insanın derinliğine yönelmiş; rüya ile gerçek arasında geçmişi arayan, zamanı ve eşyayı sorgulayan bir bireyi anlatmıştır.
  • Canlı diyaloglar, iç konuşmalar, yerel sözcükler ve geleneksel anlatı unsurları yazarın üslubunu ilgi çekici hale getirmiştir.

Eserleri

  • Hikâye: Ortadaki Adam (1970), Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer (1983),  Bu Böyledir (1990),  Sır (1990), Arkakapak Yazıları (1995),  Hüzün ve Tesadüf (1998) Uzun Hikâye (2000), Beyhude Ömrüm (2001), Mavi Kuş (Hikâye 2002), Tufandan Önce(2003),  Şehir mektupları, Menekşeli Mektup, Yoksulluk Kitabı, Rüzgarlı Pazar, CHEF, Kapıları Açmak, Huzursuz Bacak, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, Zafer Yahut Hiç…
  • Deneme: Akasya ve Mandolin (1999)
  • İnceleme: Sabahattin Ali (1972) Sait Faik’in Hikâye Dünyası (1968)

SAMİHA AYVERDİ (1905–1993)

  • Bireyin iç dünyasını anlatan sanatçıların içinde tasavvufi yönüyle ön plana çıkmıştır. Roman, hikâye, hatırat, makale ve inceleme türünde yapıtlar verdi. Rifailik tarikatının önderi Kenan Rifai’nin en önemli öğrenci mürididir. Tarikatı hümanist bir yaklaşıma taşıması ile tanınır. Çok iyi derecede Fransızca öğrenerek tarih, tasavvuf, felsefe alanlarında kendini yetiştirdi. Ayverdi, Kubbealtı Cemiyeti (1970)ve Vakfı’nın (1978) kurucu üyesidir.
  • Samiha Ayverdi, 1938’de ilk romanı Aşk Budur‘u yayınladı.
  • 1946’dan itibaren daha çok fikir ve tarih eserlerine ağırlık verdi.
  • Yapıtlarında, tarihi yoğun biçimde kullanmıştır.
  • İnceleme yazıları ve romanları İstanbul üzerinedir.

Semiha Şakir ve Tasavvuf

Tasavvuf düşüncesi ve tarih özellikle romanlarında canlanmış, Kenan Rıfai’yi eserleri yoluyla okuyuculara tanıtmaya çalışmıştır.”Batmayan Gün” ve “İnsan ve Şeytan” adlı romanları geçmişi arayışının ürünleridir. Geçmişe duyduğu özlemi en iyi yansıtan romanı “İbrahim Efendi Konağı“‘dır. Samiha Ayverdi’nin eserlerinde özellikle geçmiş-şimdi çatışması, Batılılaşma ile birlikte meydana gelen değişimin aileyi olumsuz etkilemesi bireyin iç dünyasından hareketle verilir. İnsanı anlatırken özellikle onun yücelerek ilahi aşka yönelmesi ve insan-ı kâmil olması üzerinde durulur.

Eserleri

Aşk Bu İmiş, Batmayan Gün, Mâbette Bir Gece, Ateş Ağacı, Yaşayan Ölü, Son Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun, Yusufcuk, Mesihpaşa İmamı, Ken’an Rifâî ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık, İstanbul Geceleri, Edebî ve Mânevî Dünyâsı İçinde Fâtih, İbrâhim Efendi Konağı, Boğaziçi’nde Târih, Misyonerlik Karşısında Türkiye, Türk-Rus Münâsebetleri ve Muhârebeleri, Bir Dünyâdan Bir Dünyâya, Türk Târihinde Osmanlı Asırları, Millî Kültür Meseleleri ve Maârif Dâvâmız, Âbide Şahsiyetler, Türkiye’nin Ermeni Meselesi, Hâtıralarla Başbaşa, Kölelikten Efendiliğe, Dost, Yeryüzünde Birkaç Adım, Rahmet Kapısı, Mektuplardan Gelen Ses, ,Ne İdik Ne Olduk, Hancı, Bağ Bozumu, Hey Gidi Günler Hey, Küplüce’deki Köşk, Ah Tuna Vah Tuna, Dile Gelen Taş, Râtibe, İki Âşinâ, Ezelî Dostlar, Mülâkatlar, Dünden Bugüne Ne Kalmıştır

Soru

Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in talebesi ve dostu olan; Batı edebiyatından Paul Valéry ile Marcel Proust‘u kendisine üstad olarak seçen; ismini duyurduğu “Bursa’da Zaman” şiirinde zamanı basit bir süreklilik olarak değil, çok katlı ve karmaşık bir akış içerisinde kullanan; Türk edebiyatına “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, “Huzur” gibi romanlar armağan eden sanatçımız aşağıdakilerden hangisidir?

  • A) Peyami Safa
  • B) Abdülhak Şinasi Hisar
  • C) Mustafa Kutlu
  • D) Ahmet Hamdi Tanpınar
  • E) Tarık Buğra

Cevap: D

Ahmet Hamdi Tanpınar, Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in öğrencisi olmuş ve Batı edebiyatından Paul Valéry ile Marcel Proust’u kendisine üstad olarak seçmiştir. Bu yazarlar edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer verirler. Onlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi “güzel sanat”tır. Ahmet Hamdi’nin şiiri de bu yönde gelişim göstermiştir. Onun eserlerinde zaman, basit bir süreklilik değil, çok katlı ve karmaşık bir akıştır. “Ne İçindeyim Zamanın”, “Bursa’da Zaman” şiirleri bu olgunun örnekleridir. Türk edebiyatına “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, “Huzur” gibi romanlar hediye ederek roman türünün gelişmesine katkılar sağlamıştır.

Diğer seçeneklerde verilen isimler de Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bireyin iç dünyasını esas alan eserler bırakmışlardır.

Faysal DAL

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilgi için Arayınız.
1
Bilgi için Arayınız.
Bilgi için Arayınız.