“Hz. İsa’nın Çarmıh Gerçeği: Determinizm ve Algı Sınavı”
1. Ayetin İçeriği
Nisa 157
Yahudilerin, “Biz Allah’ın resulü olan Meryem oğlu Mesih İsa’yı öldürdük” sözleri aktarılır. Ancak Allah bunun doğru olmadığını, İsa’nın ne öldürüldüğünü ne de çarmıha gerildiğini, fakat onlara öyle göründüğünü bildirir.
Nisa 158
Allah, İsa’yı kendi katına yükseltmiştir. Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.
2. Determinist Çözümleme
a) İnsan Algısının Sınırlılığı
- Ayette geçen “şubbihe lehum” (onlara öyle göründü) ifadesi, determinist açıdan algının hakikate eşit olmadığını gösterir.
- İnsan, olayların sadece görünen yüzüne sahiptir. Zihinsel ve duyusal algılar, ilahi gerçekliği tam kavrayamaz.
- Bu, determinist düzlemde şu hakikati açar: İnsan, kendi duyusuyla kesin bilgiye ulaşamaz; mutlak bilgi ancak Allah’ın bildirmesiyle mümkündür.
b) Tarih ve İlahi Plan
- Yahudilerin “öldürdük” iddiası, tarihe kendi müdahaleleri gibi görünse de ilahi takdirin dışında bir fiil değildir.
- Allah, İsa’yı öldürtmeyip kendi katına yükseltti. Bu şu determinist mesajı verir:
- İnsanlar, iradeleriyle bir şey yaptıklarını sansalar da, sonuç Allah’ın planına tabidir.
- İlahi kudret, insanların tarihî tasarruflarının üzerinde belirleyici bir güçtür.
c) Zan – Kesin Bilgi Ayrımı
- “Ma lehum bihi min ilmin illa ittibaazzann” (Onların bunda bilgileri yoktur, sadece zanna uyarlar).
- Bu, determinist felsefede epistemolojik sınır olarak okunabilir.
- İnsan bilgisi zanna, ihtimale ve duyusal sınırlara dayanır.
- Mutlak bilgi (yakîn) sadece Allah’ın bildirmesiyle mümkündür.
- Burada insan düşüncesi = olasılıklar; Allah’ın bilgisi = kesinlik ayrımı yapılır.
d) İlahi Yücelik ve Hikmet
- “Bel rafaahullahu ileyh” (Hayır, Allah onu kendi katına yükseltti).
- Determinist açıdan bu, Allah’ın dilediğini gerçekleştirmesi gerçeğini gösterir.
- İnsan fiilleriyle kaderi değiştiremez; Allah’ın mutlak iradesi galiptir.
- “Azîz” (mutlak kudret sahibi) ve “Hakîm” (her işinde hikmet sahibi) isimleri, determinist düzlemde iki temel ilkeyi kurar:
- Kudret → İnsan müdahalesi ilahi plana karşı etkisizdir.
- Hikmet → Her şey boşuna değil, ilahi anlam ve amaca bağlıdır.
3. Determinist Mesaj
Bu iki ayetten çıkan determinist gerçeklik şöyle özetlenebilir:
- Algı ve zan, hakikatin yerine geçemez. İnsan, görünen olgulara bakarak kesin hüküm veremez.
- İlahi plan mutlak olandır. İnsanlar İsa’yı öldürdüklerini sandılar, ama Allah’ın takdiri farklıydı.
- Tarihsel olayların hakikati Allah’ın bilgisindedir. İnsan tarih yazar, fakat hakikati kader belirler.
- Mutlak güç ve hikmet, Allah’a aittir. İnsan fiilleri, Allah’ın kudret ve hikmet dengesinin dışında var olamaz.
⚖️ Sonuçta, determinist bir okumada bu ayetler şunu söylüyor:
İnsan iradesi sınırlı, algısı yanıltıcı, bilgisi zanna dayalıdır. Hakiki bilgi, kesin sonuç ve nihai kader yalnızca Allah’ın kudreti ve hikmetiyle belirlenir.
1. Ayetlerin Açık İfadesi
- “ve ma kateluhu ve ma salebuhu” Onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler.
- “bel rafaahullahu ileyh” Bilakis, Allah onu kendi katına yükseltti.
Bu ifadeler doğrudan, Hz. İsa’nın insanlar eliyle öldürülmediğini gösterir.
2. Determinist Bakış
Determinist açıdan:
- İnsanlar kendi iradeleriyle Hz. İsa’yı öldürmeye kalkıştılar.
- Ama Allah’ın mutlak planı devreye girdi: öldüremediler, çarmıha geremediler.
- İlahi kudret, onların fiillerini sınırladı ve İsa’yı “kendi katına” yükseltti.
Bu, şunu gösterir:
- İnsanların niyeti = öldürmek.
- Görünüş = sanki öldürülmüş gibi.
- Hakikat = Allah onu diriyken kendi katına yükseltti.
3. Sonuç
Kur’an’a göre Hz. İsa öldürülmedi ve çarmıha gerilmedi.
Allah onu hayatta iken kendi katına yükseltti.
Ölüm meselesi ise, Kur’an’da başka ayetlerde (“her nefis ölümü tadacaktır”, Âl-i İmrân 185 gibi) evrensel bir yasa olarak geçer. Bu yüzden İslam âlimleri arasında şu görüş öne çıkar:
- Hz. İsa henüz ölmedi, Allah’ın katında hayattadır.
- Kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne dönecek, görevini tamamlayacak, sonra bütün insanlar gibi o da ölecektir.
📌 Yani bu iki ayetin determinist mesajına göre:
İsa’nın öldürülmesi insan iradesine bırakılmadı; onun hayatı Allah’ın mutlak planına bağlı kılındı. İnsanlar öldürdüklerini sandılar, ama Allah onu diri olarak katına aldı.
Çarmıha Gerilen Kimdi?
Bu, Nisa 157–158’in en çok tartışılan noktalarından biridir. Kur’an kesin bir biçimde:
“Onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler; fakat (öyle) onlara benzetildi.”
buyuruyor. Yani çarmıhta öldürülen kişi Hz. İsa değildi, ama başkası İsa gibi gösterildi.
1. Kur’an’ın Kesinliği
Kur’an’ın vurgusu şu:
- İsa değildir.
- Öldürülen kişi, başkasıdır.
- Fakat Allah’ın planı gereği insanlara İsa gibi göründü.
Kimin olduğu ise Kur’an’da belirtilmez.
2. Tefsirlerde Yorumlar
İslam alimleri bu boşluğu doldurmak için farklı rivayetler aktarır. Determinist açıdan bunlar zan kategorisine girer (çünkü “ma lehum bihi min ilmin illa ittibaazzann” buyuruluyor). Yine de tarihsel çerçeve için:
- Yahuda rivayeti: Hz. İsa’yı ele veren havârîsi Yahuda İskaryot’un yüzü İsa’ya benzetildi ve çarmıha o gerildi.
- Başka bir hain: İsa’ya ihanet edenlerden biri (Yahudilere yardım eden kişi) İsa’ya benzetildi.
- Romalı asker: Onu yakalamaya çalışan askerlerden biri İsa gibi gösterildi.
3. Determinist Okuma
Determinist açıdan:
- Öldürülen kişinin kimliği ikincil önemdedir.
- Asıl mesaj: İnsanlar algılarıyla bir şey gördüler ama hakikati kavrayamadılar.
- Yani öldürülen “kim olursa olsun”, bu olay Allah’ın ilahi planının bir parçasıdır:
- İnsanlar zan içindedir.
- Kesin bilgi yalnızca Allah katındadır.
4. Sonuç
Kur’an’a göre:
- Çarmıhta öldürülen kişi Hz. İsa değildir.
- Kim olduğu konusunda ise Kur’an sessizdir → Bu da Allah’ın zanı boşa çıkarma ve bilginin sınırını gösterme hikmetine işaret eder.
⚖️ Yani determinist hakikat şudur:
“İnsanların sandığı ile Allah’ın takdir ettiği farklıdır. İnsanlar İsa’yı öldürdüklerini sandılar; aslında Allah, onu kurtarıp kendi katına aldı. Çarmıha gerilen başka biriydi ve kim olduğu bilgisi insanların sınavı için gizlendi.”
Şimdi de hem “şubbihe lehum” ifadesinin kelime–felsefi çözümlemesini yapalım, hem de bunun psikolojik olarak mümkün olup olmadığını inceleyelim:
1. “Şubbihe lehum” İfadesi
Arapça’da شُبِّهَ لَهُمْ (şubbihe lehum) → “onlara benzetildi, öyle göründü” demek.
- Şibh (شبه) kökü → “benzerlik, yanılsama, karışıklık” anlamlarını taşır.
- Buradaki yapı meçhul fiildir (edilgen): “Bir fail tarafından onlara benzetildi / öyle gösterildi.”
- Bu, iki ihtimali içerir:
- Ontolojik benzetme: Bir kişinin yüzü gerçekten İsa’ya benzetildi.
- Epistemolojik yanılsama: İnsanların algısı manipüle edildi, gördüklerini İsa sandılar.
Kur’an ikisini de açık bırakır. Çünkü amaç, ayrıntı değil, algı ile hakikat arasındaki uçurumu göstermektir.
2. Felsefi Yorum
“Şubbihe lehum” determinist bakışta şu anlama gelir:
- İnsan idrakinin sınırlılığı → Gözün gördüğü hakikat değildir.
- İlahi kudretin mutlaklığı → Allah dilediğinde algıyı da gerçekliği de yönlendirir.
- Zan ve kesin bilgi ayrımı → İnsan zanla hareket eder, Allah mutlak bilgiyi saklı tutar.
3. Psikolojik Açıdan Mümkün mü?
Evet, şu açılardan mümkündür:
a) Toplumsal Algı Yanılsaması (Kitle Psikolojisi)
- Kalabalık, yönlendirilmiş bir algıya kapıldığında gerçeği farklı görür.
- Modern psikolojide “kitle yanılması” veya “toplumsal halüsinasyon” gibi kavramlarla açıklanır.
- Yani, bir grup insanın aynı şeyi yanlış görmesi mümkündür.
b) Benzetilme – Yüz Algısı
- Psikolojide “pareidolia” veya “face recognition error” vardır → İnsan beyni, benzer yüzleri karıştırmaya çok yatkındır.
- Özellikle stres, korku ve kargaşa anında insanlar birini başka birine çok kolay benzetebilir.
c) İlahi Müdahale Boyutu
- Psikolojik mekanizmalar bir yere kadar açıklayabilir.
- Ama Kur’an’ın vurgusu şudur: Bu, sadece insan yanılması değil, Allah’ın iradesiyle yönlendirilmiş bir yanılsamadır.
- Yani doğal bir algı hatası değil, ilahi planın psikolojik bir yansımasıdır.
4. Sonuç
- “Şubbihe lehum” hem kelime hem felsefe açısından algının hakikati temsil etmediğini ifade eder.
- Psikolojik olarak da yanılgı, kitlesel algı sapması ve benzetme mümkündür.
- Fakat bu olayda mesele sadece psikolojiyle açıklanamaz; ayetin verdiği determinist mesaj şudur: “Allah, hakikati gizler veya açığa çıkarır; insan ise algısının kurbanıdır.”