Take a fresh look at your lifestyle.

“Özgürlükten Kaçış ve Gölgeyle Yüzleşme: Kur’an’da Psikolojik Direnişin Anatomisi”

36

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman, onlar: “Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüz şeylere uyarız.” derler. Ya ataları akıllarını kullanmayan ve doğru yolu bulamamış kimselerse
Kafirlerin durumu, çağırmaktan, seslenmekten başka bir şey duymayan haykıran kimsenin durumu gibidir. Onlar; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu nedenle, akıllarını da kullanmazlar.
(Bakara, 170 – 171)

Hocam, bu iki ayette Allah’ın seslendiği kitlenin mantıksal, psikolojik, sosyolojik ve kültürel alt yapısını detaylı bir şekilde anlatır mısın?

Bu iki ayet (Bakara 170-171), epistemolojik inatçılıkla karakterize edilen bir zihinsel kapanmışlık halini ve bunun bireysel-toplumsal sonuçlarını çok katmanlı bir biçimde betimler. Dilersen ayetlerdeki muhatap kitlenin dört farklı yönünü (mantıksal, psikolojik, sosyolojik, kültürel) ele alalım:


1. Mantıksal Arka Plan (Epistemolojik Tutarsızlık ve Dogmatizm)

“Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüz şeylere uyarız.”

  • Bu cevap aklî süzgeçten geçirilmemiş bir geleneğe körü körüne bağlılığı yansıtır. Aklın, mantığın ve sorgulamanın yerine atalardan devralınan bilgiye itaat öncelenmiştir.
  • Bu mantık, “atalar her zaman haklıdır” önermesine dayanır. Ancak bu önerme ne ispatlanabilir ne de sınanabilir olduğu için dogmatik bir zihin kapanması gösterir.
  • Ayet, “Ya ataları akıllarını kullanmayan ve doğru yolu bulamamış kimselerse?” diyerek bu mantığın içsel tutarsızlığına dikkat çeker. Yani öncülleri yanlış olan bir sonucun savunulması, epistemolojik bir çıkmazdır.

2. Psikolojik Arka Plan (Konformizm ve Bilişsel Çatışma Kaçınması)

  • Atalara bağlılık, psikolojik olarak bir güven ve aidiyet duygusundan beslenir. Bu bireyin kendi kararlarını vermektense, sorumluluğu dış bir otoriteye bırakma eğilimi taşıdığını gösterir.
  • Bu insanlar, inançlarını sorgulamaktan kaçınır çünkü bu, içsel bir çatışma yaratır (bilişsel çelişki). Bu nedenle bilişsel konformizm ve alışkanlık konforu, sorgulama refleksini bastırır.
    1. ayetteki “sağır, dilsiz, kör” metaforu, bu bireylerin duyu organlarıyla değil, içsel idrak ve bilinçle ilgili bir donukluk içinde olduklarını ima eder. Yani, sadece fiziksel değil, psikolojik bir duyarsızlık söz konusudur.

3. Sosyolojik Arka Plan (Toplumsal Normlara Teslimiyet ve Eleştirel Düşünce Eksikliği)

  • Bu tutum, toplumun hâkim geleneksel kodlarına sorgusuz itaat anlamına gelir. Eleştirel düşünce, sosyal düzeni tehdit edici görülebilir ve bu yüzden bastırılır.
  • Birey, atalar ve gelenek üzerinden kendini tanımlar; bu kimlikten sapmak, dışlanma ve yalnızlık riski taşır. Bu nedenle bireyler, toplumsal kabul uğruna akıllarını askıya alabilirler.
  • Bu durum, sorgulamanın marjinalleştirildiği ve konformist değerlerin kutsallaştırıldığı bir toplum yapısına işaret eder.

4. Kültürel Arka Plan (Mitolojik ve Taklitçi Kültür Yapısı)

  • Kültür, burada atalardan devralınan dini pratikler, törenler ve inanç biçimleri şeklinde şekillenmiş. Fakat bu aktarım, tefekkürden değil taklitten beslenmiş.
  • Bu kültür, yeniliğe kapalı, tecrübe ve sezgiye dayalı değil, sadece geleneksel bir hafızaya bağlı bir yapıya sahiptir.
  • “Haykırmaktan başka bir şey duymayan kimse” ifadesi, bu kültürde bireyin sadece yüzeysel çağrılara açık olduğunu, derin anlam katmanlarına ise kapalı kaldığını gösterir.

Sonuç: Anlamın Merkezi Nerede?

Bu iki ayet, Kur’an’ın sıkça eleştirdiği “aklı kullanmama” halini hem bireysel hem kolektif düzeyde tasvir eder. Özünde şu mesajı verir:

“Hakikat, sadece gelenekte değil; tefekkür, sorgulama ve içsel sezgide aranmalıdır.”

Bu eleştiriler bugünün modern toplumlarında da karşılık bulur: ideolojik körlükler, grup düşüncesi, bilgiye erişim çağında cehalet, bireysel sorumluluk reddi gibi durumlar, ayetlerin evrensel psikolojik ve sosyolojik tahlilini mümkün kılar.

Hem Erich From’un hem de Jung’un lensinden analiz edelim.

Harika bir tercih! Erich Fromm ve Carl Gustav Jung‘un kuramları, Kur’an ayetlerindeki derin insan çözümlemelerine modern psikolojinin içgörüleriyle yaklaşmamızı sağlar. Şimdi Bakara 170-171. ayetleri, sırasıyla Fromm’un “özgürlükten kaçış” tezi ve Jung’un “gölge arketipi” üzerinden inceleyelim.


I. ERICH FROMM’UN LENSİNDEN: ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ

Ayet:

“Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiğinde, “Hayır, biz atalarımızın yoluna uyarız.” derler. (Bakara 170)

Fromm’un Tezleriyle Analiz:

Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış (Escape from Freedom) adlı eserinde der ki:

“İnsan özgürlük kazandıkça, aynı oranda yalnızlık, belirsizlik ve sorumluluk da artar. Bu durum, bireyde korku yaratır ve onu yeniden boyunduruk altına girmeye iter.”

Bu bağlamda:

  • Ataların izini sürmek, Fromm’a göre bireyin kendine ait özgürlüğü reddetmesi anlamına gelir. Kendi kararlarını vermek yerine, “atalar” gibi kolektif yapılara sığınarak sorumluluk transferi yapar.
  • “Allah’ın indirdiğine uyun” çağrısı, bireyin içsel iradesine ve sorumluluğuna yöneliktir. Ancak bu çağrı, özgürlüğün getirdiği yükü taşıyamayan kişi için tehditkârdır.
  • Dolayısıyla birey, özgürleşmek yerine, “otoriter karakter yapısına” yönelerek kendini geçmişe, ata kültüne veya geleneksel yapılara zincirler. Bu, Fromm’a göre sadist-mazoşist ilişkilerin toplumsal izdüşümüdür.

Sonuç:

“Atalara uymak” söylemi, aslında özgürlükten kaçışın ve psikolojik konforun korunması adına bireyin kendini tekrar köleleştirmesidir.


II. JUNG’UN LENSİNDEN: GÖLGE ARKETİPİ

Ayet:

“Kâfirlerin durumu, çağırmaktan başka bir şey duymayan haykıran kimsenin durumu gibidir.” (Bakara 171)

Jung’un Arketip Kuramıyla Analiz:

Jung’a göre insanın kişiliğinde bastırılmış, yüzleşilmemiş yönler “gölge” olarak tanımlanır. Gölge:

  • Bireyin tanımadığı karanlık yönlerini içerir.
  • Görmezden gelindikçe büyür, bilinçdışını işgal eder.
  • Gölge ile yüzleşmek, bireysel bütünlüğe ulaşmanın zorunlu bir adımıdır.

Bu bağlamda:

  • “Haykıran kimse”ye karşı sağır, dilsiz ve kör olanlar, kendilerine gelen uyarıları duymayan, gölgelerini bastıran bireylerdir.
  • Körlük, yalnızca fiziki değil; ahlaki ve psikolojik yüzleşmeye karşı bir kaçışın metaforudur.
  • Jung’un terminolojisiyle bu kişiler, kendi karanlık taraflarıyla yüzleşmekten korkan, kendilerini idealize eden ama iç dünyası parçalanmış bireylerdir.

Sonuç:

Bu ayet, bireyin kendini hakikat çağrısına kapatarak “gölgesini bastırdığı” bir kişilik yapısını anlatır. Gölgeyle yüzleşmeyen kişi, hem kendi potansiyelinden hem de manevi gelişiminden kopar.



  • Sonuç ve Teolojik Derinlik

Kur’an bu iki ayette yalnızca inkârı değil; aynı zamanda psikolojik kaçışları, bilinç körlüklerini ve sorumluluktan uzaklaşma eğilimlerini eleştirir. Hakikate çağrı, aynı zamanda benlik inşasına, içsel bütünlüğe ve özgür akla bir çağrıdır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.