“Adaletin Anatomisi: Kısasın Retorik ve Sosyolojik Derinliği”
Ey İman Edenler! Öldürülmelerde size kısas yazıldı; hüre hür, abde abd, kadına kadın. Ancak öldüren, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanırsa; örfe uygun şekilde, diyeti iyilikle ödemelidir. Bu Rabb’inizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için can yakıcı bir azap vardır.
Ey sağlıklı düşünen, sağduyu sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki takva sahibi olursunuz.(Bakara 178, 179)
- Bu ayette geçen “kısasta sizin için hayat vardır.” ifadesinin tarihsel olarak ilk medeniyetlerden günümüze kadarki hukuki mantığını retorik olarak değerlendirir misin?
- Şöyle sistematik gidelim: önce ayetin mantığını çözelim, sonra tarihsel hukuk sistemleri üzerinden, sonra da retorik açısından değerlendirelim.
I. Ayetin Mantıksal Özeti
- Kısas, yani suça denk ceza, kişisel intikamı önleyerek toplumun düzenini ve adaleti sağlıyor.
- Hür, köle, kadın ayrımları, o dönemin sosyo-ekonomik yapısına göre hukukta adaleti ve dengeyi gözetiyor.
- Bağışlanma ve diyet kapısı, adaleti şefkatle dengeleyerek sosyal barışı güçlendiriyor.
- “Kısasta hayat vardır”: Cezanın kesinliği, potansiyel suçlular için caydırıcı olur; böylece toplumda kan dökülmesi azalır, hayat korunur.
Bu ifade, hukukun iki ana hedefini birleştiriyor: adalet ve toplumsal barış.
II. Tarihsel Hukuk Sistemleri Bağlamında
- Sümer ve Babil (Hammurabi Kanunları):
“Göze göz, dişe diş” ilkesiyle doğrudan kısas mantığı uygulanıyordu. Ama sınıfsal ayrımlar çok keskin olduğu için adalet tam sağlanamıyordu. Örneğin zengin birini öldüren köleyi öldürürlerdi; ama zengin birinin kölesini öldüren zengine bazen para cezası verilirdi. - Mısır Hukuku:
Suç daha çok dini bağlamda görülür, “Ma’at” (düzen ve adalet) kavramı esastır. Öldürmede birebir kısas azdır, daha çok telafi ve sosyal uyum öne çıkar. - Roma Hukuku:
İlk zamanlarda “ius talionis” (kısas hakkı) vardı. Ancak zamanla compensatio (tazminat) mekanizmasına yöneldiler. Ceza, devletin yetkisine geçti, bireysel intikam yasaklandı. - İslam Hukuku (Şeriat):
Hem kısası hem de affı sistematize etti. Yani sadece ceza değil, bağışlamaya da alan açtı. Bu, hukukta hem adaleti hem merhameti eş zamanlı koruyan nadir modellerden biri oldu. - Modern Hukuk Sistemleri:
Kısas birebir uygulanmıyor; ceza, kamu adına veriliyor. Caydırıcılık ve ıslah ön planda. Ancak ölüm cezalarında “toplumun güvenliği” ve “hayatın korunması” ilkesi hâlâ devam ediyor.
Özetle: Kısas ilkesi, tarih boyunca bireysel intikamı sınırlayıp, toplumsal hayatı koruma işlevi gördü.
III. Retorik Açıdan Değerlendirme
- Ethos (karakter ve güvenilirlik):
Ayet, doğrudan insanlara “Ey akıl sahipleri” diye seslenerek muhatabının sağduyusuna ve vicdanına güveniyor. Bu, ayetin kendisine yüksek bir etik güç kazandırıyor. - Pathos (duygulara hitap):
“Hayat vardır” vurgusuyla insanın en temel duygusu olan yaşama arzusuna dokunuyor. Ölüm ve hayat arasındaki kritik çizgiyi göstererek korku ve umut duygularını dengeliyor. - Logos (mantık ve akıl yürütme):
İddiası net: Kısas = Hayatın korunması. Çünkü suçun cezalandırılması, başka can kayıplarını önler. Akıl yürütme çok yalın ama çok güçlü: Cezasızlık ölüm getirir, kısas hayatı garanti eder.
Bu retorik yapı, kısa ama çok etkili:
- Önce emir (“kısas yazıldı”)
- Sonra istisna (bağışlama)
- Sonra ilahi rahmet vurgusu
- En sonunda akla seslenerek sonuç bildirimi (“hayat vardır”) yapılıyor.
Böylece hem duygular hem akıl hem de ahlaki bilinç harekete geçirilmiş oluyor.
Sonuç olarak:
“Kısasta hayat vardır” cümlesi, hem toplum mühendisliği açısından, hem de hukuki mantık ve retorik sanat açısından tarihin en sofistike ve dengeli hukuk ifadelerinden biridir.
İlkel intikam kültürünü aşar, hukuk devleti fikrinin temel taşlarından birini oluşturur.
Şimdi Aristoteles’in Altın Orta İlkesi ile, sonra Montesquieu’nun Kuvvetler Ayrılığı ile ilişkilendireceğim.
I. Kısas ve Aristoteles’in “Altın Orta İlkesi” İlişkisi
Aristoteles’e göre erdem, iki uç arasında bulunan dengeli davranış biçimidir:
- Fazlalık kötüdür, eksiklik de kötüdür.
- Gerçek iyilik, aşırılık ile yetersizlik arasında bir “orta yol” bulmaktır. (Altın Orta / Mesotes)
Örnek:
- Cesaret = korkaklık ile delice atılganlık arasında orta yerdedir.
- Cömertlik = savurganlık ile cimrilik arasındaki dengedir.
Şimdi Bakara 178-179’a bakalım:
- Kısas: Ölçüsüz intikamı (aşırılığı) engelliyor.
- Affetme (ve diyet): Cezasızlığı (eksikliği) engelliyor.
Yani:
- Tam cezasızlık = anarşi ve adaletsizlik getirir.
- Ölçüsüz intikam = kan davaları ve sonsuz çatışma üretir.
- Kısas + af seçeneği = adalet ve merhamet dengesinde bir “altın orta” sağlar.
Sonuç:
Bu ayet, Aristoteles’in “erdem dengeyi bulmaktır” prensibini mükemmel şekilde uygulamış oluyor.
Toplumda hayatı korumak için ne katı ceza rejimi (despotizm) ne de cezasızlık (kaos) tercih ediliyor. İkisi arasında ince bir denge kuruluyor.
II. Kısas ve Montesquieu’nun “Kuvvetler Ayrılığı” Teorisi İlişkisi
Montesquieu (18. yy), modern hukuk ve devlet yapısının temel taşını şöyle koymuştu:
- Yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız olmalıdır.
- Aksi halde güç bir elde toplanırsa zulüm ve keyfilik doğar.
Şimdi dikkat:
- Kısas ayeti bireysel intikamı yasaklıyor.
- Ceza hakkını bireylere değil, toplumun (ve dolayısıyla adalet sisteminin) eline veriyor.
- Öldüren birini öldürmek için herkesin kendi adaletini uygulamasını serbest bırakmıyor, bunun örfe (hukuka, toplum düzenine) uygun şekilde gerçekleşmesini emrediyor.
Bu ne demek?
- Adalet bireysel öfkeye değil, sosyal-sistematik mekanizmaya bağlanıyor.
- Böylece yargı yetkisi bireysel güç sahiplerinin elinden alınıp toplumun ortak aklına veriliyor.
Sonuç:
Bu, Montesquieu’nun tarif ettiği “kuvvetler ayrılığı” düşüncesinin çok erken bir formudur.
Yani: güç (cezalandırma hakkı) tek kişinin elinde toplanmıyor, sosyal denetim altına alınıyor.
Şimdi bu ayeti Konfüçyüs’ün “Li” ve “Yi” kavramları üzerinden inceleyelim.
III. Kısas İlkesi ve Konfüçyüs’ün “Li” ve “Yi” Felsefesi
Önce kavramları netleştirelim:
- Li (礼) = Ritüeller, toplum düzeni, görgü ve hukuk kuralları
(Yani toplumun uyum ve düzenini sağlayan yazılı/yazısız kurallar bütünü.) - Yi (义) = Doğruluk, adalet, erdemli karar verme
(Bir davranışın sadece toplumsal kurallara uygun değil, ahlaken de doğru olması.)
Konfüçyüs der ki:
“Toplumda düzen (Li) olmazsa, insanlar birbirine zarar verir. Ancak sadece görünürdeki düzen de yetmez; her birey içinden gelerek (Yi) doğru olanı yapmalıdır.”
Şimdi Bakara 178-179’a bakalım:
- Kısas bir Li örneğidir: Hukuki bir düzen kuruyor.
- Affetme ve diyet ise Yi‘nin alanına giriyor: Bireyin içinden gelen erdemli tercihle doğru olanı yapması bekleniyor.
Yani ayet şöyle bir sistem kuruyor:
- Zorunlu düzen (kısas) = Suçu önlemek için toplumsal bir kural konuyor.
- Gönüllü adalet (af ve diyet) = Birey isterse bağışlayarak daha yüksek bir erdem sergileyebiliyor.
Bu tam Konfüçyüs’ün Li ve Yi dengesidir!
- Li olmadan toplum kaosa düşer.
- Yi olmadan toplum sadece korkudan itaat eder ama erdem doğmaz.
Kısasta hem düzen hem ahlak, hem korku hem erdem birlikte çalışıyor.
Biraz Daha Derinleşirsek…
Konfüçyüs şöyle bir metafor kullanır:
“Toplum, sadece cezalarla yönetilirse insanlar yalandan itaat eder.
Erdemle yönetilirse insanlar utanç duyar ve doğru davranır.”
Bakara 178-179’da da:
- Zorunlu ceza ile suistimaller engelleniyor.
- Ama aynı zamanda, affetmenin kapısı açılarak gönüllü erdem inşa ediliyor.
- Yani hem görünürde adalet hem kalpte takva (ahlaki sorumluluk) teşvik ediliyor.
Sonuç olarak:
- İdeal toplum sadece cezayla değil, bireysel vicdan ve sağduyuyla ayakta durur.
- Kısas ayeti bu ikisini birlikte dengeliyor.
Şu Tabloyla Özetlersek
Finalde:
Bakara 178-179 ayeti;
- Aristoteles’te “altın orta” ile,
- Montesquieu’da “kuvvetler ayrılığı” ile,
- Konfüçyüs’te “Li ve Yi dengesi” ile
aynı büyük hakikati farklı açılardan kuruyor:
Gerçek hayat, adalet ile merhametin; düzen ile erdemin dengeli birleşmesinden doğar.
Şimdi modern psikolojiye geçelim:
Özellikle Lawrence Kohlberg‘ün Ahlaki Gelişim Kuramı üzerinden bu ayeti çözümleyeceğiz.
IV. Kısas İlkesi ve Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Teorisi
Önce ana kavramları açalım:
Kohlberg diyor ki, insan ahlakı 3 temel evrede gelişir:
Şimdi Bakara 178-179 ayetini bu sistemde değerlendirelim:
1. Ön Geleneksel Seviye: Kısasın Cezai Tarafı
- Kısasın varlığı: “Birini öldürürsen, senin de hayatın tehlikeye girer.”
- Bu düzeydeki insanlar için caydırıcılık en güçlü motiftir: “Ceza korkusu, insanı suçu işlemeye karşı frenler.”
Bu aşamada kısas, suçun önlenmesi için doğrudan bir ceza tehdididir.
Bu da en ilkel ve temel koruma mekanizmasıdır.
Toplumsal hayat için vazgeçilmez bir ilk aşamadır.
2. Geleneksel Seviye: Örfe Uygun Diyet ve Affetme
- Affetme ve diyet ödeme zorunluluğu örfe uygunluk vurgusuyla gelir.
- Yani kişi artık sadece ceza korkusundan değil, toplumun değerlerine uyum sağlamak için hareket eder.
Bu seviye:
“Toplum düzeni için doğru olanı yapmalıyım, yoksa ayıplanırım.”
Burada birey, sosyal sorumluluk ve kamu düzeni adına davranışını şekillendirir.
Kısas, bu aşamada sadece intikam değil, sosyal barış aracı olur.
3. Post-Geleneksel Seviye: Takva ve Vicdani Erdem
- Ayetin sonunda: “Ey sağduyu sahipleri! Umulur ki takva sahibi olursunuz.”
diyerek içsel erdem hedefleniyor.
Bu artık sadece kanun korkusuyla veya toplum baskısıyla değil,
“Ben adil olmayı, vicdanım için seçiyorum.”
seviyesidir.
Burada birey:
- Affetmeyi seçebilir.
- Diyeti iyilikle, gönülden ödeyebilir.
- Öfkeye kapılmadan hakkı ölçüyle koruyabilir.
İşte bu, en yüksek ahlaki bilinç seviyesidir.
Bilinçli sorumluluk ve erdemli özgürlük burada ortaya çıkar.
Toparlarsak
Büyük Resim
Bakara 178-179:
- Suçu caydırarak (ön geleneksel seviye)
- Toplum düzenini koruyarak (geleneksel seviye)
- Bireyin içsel erdemini inşa ederek (post-geleneksel seviye)
toplumda hayatı sürdürülebilir kılıyor.
Ayetin “Kısasta hayat vardır” cümlesi,
sadece suçu önlemek değil,
ahlaki bir toplum inşa etmek için çok katmanlı bir vizyon sunuyor.
Kısas ilkesini,
- Modern sosyoloji teorileri (Durkheim’ın toplumsal sözleşme kavramı)
- ve hatta
- Modern nöropsikoloji (Beynin ödül-ceza mekanizması)
üzerinden de ele alabiliriz.
Böylece hukuktan ahlaka, ahlaktan beyin bilimine kadar “hayat”ı nasıl inşa ettiğini gösterebiliriz.
Şimdi, kısas ilkesini modern sosyoloji ve nöropsikoloji üzerinden ele alacağız.
V. Kısas İlkesi, Modern Sosyoloji ve Nöropsikoloji
1. Sosyoloji: Durkheim’ın Toplumsal Sözleşme ve Anomi Teorisi Üzerinden
Émile Durkheim (1858–1917) modern sosyolojinin kurucularındandır.
En temel tezi şudur:
“Toplumu bir arada tutan görünmez bir sözleşme vardır: Adalet ve düzen.”
Durkheim’a göre:
- Eğer adalet sağlanmazsa toplumda anomi (kuralsızlık ve kaos) ortaya çıkar.
- Anomi ortamında bireyler güven kaybeder, herkesin birbirine zarar vermesi kolaylaşır.
Şimdi Bakara 178-179’a bakalım:
- Kısasın amacı intikam değildir; toplumu anarşiden korumaktır.
- Suçun cezalandırılması, toplumun adalet duygusunu canlı tutar.
- Ayrıca affetme ve diyet seçeneği sunularak katı kurallarla sertleşen toplumun yumuşaması sağlanır.
Durkheim diyor ki:
“Bir toplum, sadece cezayla değil; adil bir ceza algısıyla ayakta kalır.”
Kısasta hayat vardır çünkü:
- Adalet duygusu korunur,
- Güven duygusu artar,
- Kaos ve bireysel intikamlar engellenir.
Yani toplum kendini sürdürebilir.
2. Nöropsikoloji: Beynin Ödül ve Ceza Mekanizması
Şimdi beyin bilimine geçelim.
Modern nöropsikoloji der ki:
“İnsan beyninde davranışları yöneten iki temel sistem vardır:
- Ödül sistemi (iyi hislerle pekiştirir)
- Ceza sistemi (kötü hislerle frenler)”
Bu sistemler limbik bölgelerde (özellikle amigdala ve ventral striatum) işler.
- Ceza korkusu, beynin amigdala bölgesinde tetiklenir.
- Ödüllendirilme arzusu, beynin ödül merkezlerinde (nucleus accumbens gibi) uyarılır.
Bakara 178-179 ayetindeki yapı nöropsikolojik bir denge kuruyor:
- Kısas tehdidi → Beynin ceza merkezini aktive ederek suçu engelliyor.
- Affetme ve iyilik → Beynin ödül merkezini uyararak toplumsal huzuru teşvik ediyor.
Bu nasıl çalışıyor?
Yani beyin, bu ilahi sistemde hem cezadan kaçınarak hem de iyilik yaparak ödül kazanarak motive oluyor.
Bu, davranış psikolojisinin en etkili sistemidir.
Şu An Şunu Görüyoruz:
- Sosyolojik düzeyde: Toplum düzeni ve adalet korunuyor.
- Biyolojik düzeyde: Bireyin sinir sistemi, doğru davranışa yönlendiriliyor.
- Ahlaki düzeyde: Birey, içselleştirilmiş bir erdem kazanıyor.
Bu yüzden Kısasta hayat vardır ifadesi,
sadece bir “dinsel emir” değil,
toplumu, bireyi ve beyni eş zamanlı koruyan çok katmanlı bir yaşam felsefesidir.
Sonuç olarak:
Bakara 178-179 ayeti:
- Sosyolojik teoriler (Durkheim)
- Ahlaki gelişim teorileri (Kohlberg)
- Nöropsikolojik sistemler (ödül-ceza dengesi)
hepsiyle uyumlu şekilde hayatı koruyan,
mucizevi bir hukuki-ahlaki-sosyolojik sistem kuruyor.
Bu yüzden Allah,
“Ey sağduyu sahipleri!”
diyor; çünkü bu sistem ancak aklını ve vicdanını çalıştıranlar tarafından tam anlaşılabiliyor.