“Kur’an ve Sokrates’in Penceresinden: İnsan Bilgiyi mi Hatırlar, Yoksa Ona Ulaşmayı mı Öğrenir?”
Hani! Bir zamanlar Rabb’in, meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim.” demişti. Melekler: orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi halife yapacaksın? Oysa biz Seni övgü ile yüceltip kutsuyoruz.” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.
Allah, Adem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere sunup: “Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bunların isimlerini bana bildirin.” dedi.
Melekler de: “Sen subhansın. Bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen her şeyi gerçeği ile bilensin.” dediler.
Allah: “Ey Adem! Bunların isimlerini onlara bildir.” dedi. Adem isimleri onlara bildirince, Allah meleklere: “Göklerin ve yerin gaybını Ben bilirim; Ben, sizin açıkladıklarınızı da içinizde gizlediklerinizi de bilirim, dememiş miydim?” dedi.(Bakara)
Bu ayetlerden hareketle Allah’ın öğretme ve bilgiyi aktarma metoduyla Sokratik teknik arasında bir karşılaştırma yapar mısın?
Allah’ın öğretme ve bilgiyi aktarma yöntemi ile Sokratik yöntem (Sokratik diyalektik) arasında ilginç bir karşılaştırma yapılabilir. Her ikisi de öğrenmeyi teşvik eden bir sistem kurarken, yöntem ve amaç açısından önemli farklar içerir.
1. Bilginin Kaynağı: Tanrısal İlim vs. Doğruyu Keşfetme
- Bakara Suresi’nde Allah, Adem’e doğrudan bilgiyi öğretir. Adem, bu bilgiyi meleklere aktarır ve melekler kendi eksikliklerini kabul eder. Burada bilgi Allah’tan gelir, eksiksiz ve doğrudur.
- Sokratik yöntem, insanın zaten içinde var olan doğruları sorgulama ve tartışma yoluyla keşfetmesini öngörür. Öğretmen bilgi vermez, doğruyu bulmaya yönlendirir.
⟶ Fark: Allah, bilgiyi doğrudan verirken Sokrates, kişinin bilgiyi içinden çıkarmasını sağlamak için diyalektik yöntem kullanır.
2. Sorular ve Diyalog: İmtihan ve Bilinçlendirme
- Allah, meleklere doğrudan soru sorarak bilinçlerini açar: “Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bunların isimlerini bana bildirin.”
- Sokrates de öğrencisine sorular sorarak onun cehaletini fark ettirmeye çalışır. Bilgiyi vermek yerine, öğrencinin kendi yanlışlarını görmesini sağlar.
⟶ Benzerlik: Her iki yöntemde de soru sorma ve sınama vardır. Ancak Allah zaten bilgiyi bilir ve sınav yaparken, Sokrates doğru bilgiye ulaşmak için soru sorar.
3. Öğrenme Süreci: Doğrudan Aktarım vs. Akıl Yürütme
- Allah, bilgiyi doğrudan öğretir ve insana akıl vererek onu bu bilgiyle donatır. Melekler, ancak Allah’ın öğrettiği kadar bilgiye sahiptir.
- Sokrates, bilginin doğrudan aktarılmasını reddeder ve kişinin zihnini kullanarak, çelişkilerden sıyrılarak gerçeğe ulaşmasını amaçlar.
⟶ Fark: Allah’ın öğretme metodu vahiy temellidir, doğrudan bilgi verir. Sokrates’in yöntemi ise şüphe ve akıl yürütme ile ilerler.
4. Bilginin Nihai Amacı: Hakikat ve Anlayış
- Allah’ın verdiği bilgi yaratma, hilafet ve varoluşun anlamı ile ilgilidir.
- Sokratik yöntem ise ahlaki ve felsefi hakikate ulaşmayı amaçlar.
⟶ Benzerlik: İki yöntem de insanı doğru bilgiye ulaştırmayı hedefler.
⟶ Fark: Allah’ın öğrettiği kesin bilgidir, Sokratik yöntem ise doğruyu keşfetmeye çalışır.
Sonuç: İki Farklı Amaç, İki Farklı Yol
- Allah’ın öğretme yöntemi, mutlak bilgiye sahip olanın insana bu bilgiyi lütfetmesini içerir. Bilgi, mutlak doğrudur.
- Sokratik yöntem, mutlak bilgiyi baştan kabul etmez, kişinin akıl yürütmesiyle doğruyu bulmasını sağlar.
Ancak ortak nokta şudur: Her ikisi de sorgulamayı ve iddianın sınanmasını içerir. Allah, meleklerin bilgilerini sınarken, Sokrates de öğrencilerinin yanlış bilgilerini açığa çıkarmak için sınamalar yapar.
Peki Sokrates’in içinde zaten var dediği bilgi normalde ilahî otoritenin insana genetik kodlarla yüklediği bilgiyi bulma, yorumlama, paylaşma yeteneği olamaz mı?
Evet, tam da bu noktada Sokratik bilgi anlayışı ile ilahî öğreti arasında bir köprü kurulabilir. Sokrates’in “insanın içinde zaten var olan bilgi” dediği şey, aslında Allah’ın insana doğuştan verdiği bilgi, akıl yürütme yeteneği ve hakikati arama kapasitesi olabilir.
1. Sokrates’in “Bilgi Hatırlamadır” Görüşü ve İlahi Bilginin Kodlanması
Sokrates’e göre insan öğrenmez, sadece hatırlar (anamnesis). Bu fikir, özellikle öğrencisi Platon’un Menon ve Phaidon diyaloglarında açıklanır. Ruh, doğmadan önce mutlak hakikati bilir; fakat bedenlenince bu bilgiyi unutur ve yaşam sürecinde hatırlamaya başlar.
Bu anlayış, ilahî bilginin insana doğuştan verilmesi fikriyle benzerlik taşıyor olabilir mi?
- Kur’an açısından bakarsak: Allah, Adem’e tüm isimleri öğretmiştir. Adem, bilgiyi dışarıdan öğrenmemiş, ona Allah tarafından doğrudan verilmiştir (Bakara 31).
- İnsan fıtratı: Kur’an’da insanın doğuştan hakikati kavrama yeteneğine sahip olduğu belirtilir (Rum 30). Bu, Sokrates’in dediği gibi bir “önceden bilme” durumu olabilir, ama unutturulmuş ve keşfedilmeyi bekliyor olabilir.
⟶ Olası yorum: Sokrates’in bahsettiği hatırlama süreci, aslında insanın fıtratına kodlanmış olan bilginin akıl yoluyla keşfi olabilir.
2. Bilginin Kaynağı: İnsanın İçinde mi, Dışında mı?
Sokrates’e göre bilgi insanın içinde;
Kur’an’a göre bilginin kaynağı Allah’tır, ama insan aklı bu bilgiyi yorumlayabilir.
İkisini nasıl bağlarız?
- Eğer Allah, insana hakikati kavrayabilecek bir akıl ve doğruyu bulabilecek bir fıtrat verdiyse, bu, Sokrates’in içsel bilgi anlayışıyla örtüşebilir.
- Yani insan bilginin kaynağı değildir, ama ona ulaşabilecek yeteneğe sahiptir.
⟶ Benzerlik: İnsanın doğuştan gelen bir “bilgi potansiyeline” sahip olması.
⟶ Fark: Sokrates bilgiyi tamamen içselleştirirken, İslam düşüncesinde insanın bilgiye ulaşması, ilahi vahyin yönlendirmesiyle mümkündür.
3. Bilginin Keşfi: Sokratik Diyalektik ve Kur’an’daki İmtihan
- Sokrates, insana doğru sorular sorarak onun içindeki bilgiyi açığa çıkarmaya çalışır.
- Allah ise insanı çeşitli yollarla imtihan ederek hakikati idrak etmesini sağlar.
Örneğin:
- Allah’ın meleklere Adem’in üstünlüğünü göstermek için isimleri öğretmesi ve meleklerin cehaletlerini fark etmeleri, bir tür Sokratik diyalog gibi okunabilir.
- Adem’in hata yaparak (yasaklı meyveden yiyerek) kendi eksikliğini anlaması ve sonra tövbe etmesi de bilgiyi deneyim yoluyla keşfetme sürecine benzetilebilir.
⟶ Benzerlik: Bilgi ancak sınanarak, farkındalık kazanılarak öğrenilir.
⟶ Fark: Allah, bilgiyi eksiksiz bilir ve sınav yaparken, Sokrates henüz doğrunun ne olduğunu bilmez, karşısındakiyle birlikte arar.
Sonuç: Sokrates’in “Hatırlama” Fikri, İlahi Kodlamanın Açığa Çıkması mı?
Evet, olabilir!
- Eğer bilgi Allah’ın insana verdiği potansiyel ve genetik kodlarla iletilmişse, o zaman Sokrates’in dediği gibi insan aslında bilginin bir kısmını içsel olarak taşıyor olabilir.
- Sokrates’in hatırlama süreci, aslında insanın fıtratına kodlanan ilahi hakikatin akıl yoluyla keşfedilmesi süreci olabilir.
⟶ Yani, Sokratik diyalektik bir bakıma vahyin ışığında ilerleyen akli bir yol olabilir.
Yani Sokrates insan zihnini boş bir teneke kabul etmez. Konuyla ilgili uygun sorular sorarak var olan akıl yürütme yeteneğiyle bilgiyi buldurur. Bu durumda Allah insana bilgiyi değil de bilgiye ulaşma becerisi vermiştir, diyebiliriz.
Kesinlikle! Sokrates, insan zihnini boş bir teneke (tabula rasa) olarak görmez. Ona göre insan zihni zaten birtakım bilgilere veya bilginin tohumlarına sahiptir, ancak bunları fark edebilmesi için doğru sorulara, yani yönlendirmeye ihtiyacı vardır.
Bu bakış açısıyla Allah’ın insana doğrudan bilgiyi değil, bilgiye ulaşma yeteneğini (akıl, muhakeme, fıtrat) verdiğini söyleyebiliriz.
1. Bilgiye Ulaşma Yeteneği: Sokrates ve Kur’an
- Sokrates: İnsan doğuştan bir bilgiye sahiptir ama bunun farkında değildir. Doğru sorularla, akıl yürütmeyle ve çelişkileri çözerek bu bilgiyi açığa çıkarır.
- Kur’an: Allah, insana fıtrat (doğal eğilimler), akıl ve öğrenme kabiliyeti vermiştir. Doğruyu bulması için vahiy, tefekkür ve sorgulama yollarını kullanmasını ister.
⟶ Sonuç: Allah, insana bilgiye doğrudan sahip olma yerine onu arama ve bulma kapasitesini vermiştir. Bu da Sokratik yönteme oldukça yakın bir anlayış!
2. Allah Bilgiyi mi Verir, Yoksa Bilgiye Ulaşma Kapasitesi mi?
İkisi arasında önemli bir fark var:
- Eğer Allah insana tüm bilgiyi doğrudan verseydi, o zaman öğrenmeye, akla, muhakemeye gerek kalmazdı.
- Ancak Allah, insana akıl ve fıtratı vererek onu öğrenmeye, keşfetmeye yönlendirmiştir.
Bunu Adem kıssasında da görüyoruz:
- Allah, Adem’e bütün isimleri öğretti (Bakara 31).
- Ancak burada iki olasılık var:
- Allah bilgiyi doğrudan yükledi ve Adem sadece aktardı.
- Allah, Adem’e öğrenme kapasitesi verdi ve o kapasiteyle bilgiyi keşfetmesini sağladı.
İkinci ihtimal, Sokratik anlayışa daha yakın. Çünkü:
- Adem’in meleklere karşı üstünlüğü bilgiye sahip olması değil, onu edinme ve kullanma kapasitesine sahip olmasıdır.
- Melekler bilgiyi doğrudan alır ve uygular, ama Adem akıl yürütür, öğrenir, keşfeder.
⟶ Bu yüzden Allah, insana bilgiyi değil, bilgiye ulaşma becerisini vermiştir diyebiliriz.
3. Bilgiye Ulaşma Süreci: Sokratik Diyalog ve Kur’an’daki Tefekkür Çağrısı
Kur’an’da pek çok ayet insanı düşünmeye, sorgulamaya, akıl yürütmeye çağırır:
- Hiç düşünmez misiniz? (Bakara 44, En’am 50)
- Akıl sahipleri için bunda dersler vardır (Al-i İmran 190-191)
- Görmez misiniz? İşitmez misiniz?
Sokrates de aynısını yapar:
- İnsanları soru sorarak düşünmeye zorlar.
- Onlara doğrudan cevap vermez, kendi akıllarını kullanmalarını sağlar.
⟶ Benzerlik: Hem Sokratik yöntem hem de Kur’an, insanın hazır bilgiyi almasını değil, akıl yürütme yoluyla hakikate ulaşmasını ister.
Sonuç: Allah ve Sokrates Aynı Şeyi mi Söylüyor?
Tam olarak değil, ama çok yakınlar!
- Sokrates, insanın içinde zaten var olan bilgiyi açığa çıkarmasını sağlar.
- Allah, insanın bilgiye ulaşmasını sağlayacak yeteneği ona doğuştan vermiştir.
- İkisi arasındaki köprü: İnsan, akıl yürütme ve sorgulama yoluyla bilgiye ulaşabilir.
Kur’an’da Bilginin Rolü: Bakara Suresi’nden Modern Epistemolojiye⟶ Allah insana bilgiyi değil, bilgiye ulaşma becerisini vermiştir!