Take a fresh look at your lifestyle.

Hazreti Adem: Kayıp, Kefaret ve Işığa Yolculuk

58

SENARYO: “İLİM, İHANET VE KEŞİF”

(Kur’an ayetleri, Sokratik diyalog, Aristoteles’in retorik ilkeleri ve Konfüçyüs’ün öğretisiyle zenginleştirilmiş bir felsefi trajedi.)


I. PERDE: YÜKSELİŞ VE İTİRAZ

(Bir kozmik sahne. Melekler ve İblis, mutlak hakikatin huzurunda.)

İLAHİ SES:

Ey melekler! Yeryüzünde bir halife yaratacağım. (Bakara 2:30)

MELEKLER:

Ey Rabbimiz! Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?
Oysa biz seni hamd ile tesbih ediyor ve kutsallaştırıyoruz!

İLAHİ SES:

Şüphesiz, sizin bilmediğinizi ben bilirim. (Bakara 2:30)

(İblis ileri çıkar. Sesi serttir, yüzündeki ifadede meydan okuyan bir gurur vardır.)

İBLİS:

Ben, ateşin kudretiyle yaratıldım!
Oysa o çamurdandır, fani ve zayıftır!
Benim bildiklerimle kıyaslandığında onun bilgisi bir gölgeden ibarettir.
Bana onun üstün olduğunu nasıl söylersin?

(Melekler susar. Hikmet adında metaforik bir figür gölgelerden belirir. Sesi Konfüçyüs’ün öğretilerini yansıtır.)

HİKMET:

Ey İblis, bilgiye sahip olmak ile bilgiyi kullanabilmek aynı şey midir?
Bir kılıç bilenmiş olabilir, ama sahibinin elinde merhamet mi, yoksa yıkım mı doğuracağına kim karar verir?
Sen bilgiyi sadece bir kudret olarak görüyorsun, ama kudretin adaletle birleşmediği yerde kaos doğar.

İLAHİ SES:

Ey Âdem! Eşyaların isimlerini bildir. (Bakara 2:31)

(Âdem, tek tek her varlığı adlandırır. Melekler hayret içinde bakar.)

MELEKLER:

Senin öğrettiğin dışında hiçbir bilgimiz yoktur. (Bakara 2:32)

İLAHİ SES:

Öyleyse secde edin!

(Melekler secde eder. İblis geri çekilir. Ama içindeki ateş sönmez, aksine büyür.)

İBLİS (Tirat):

Kendi ellerinle yarattığın varlığa mı boyun eğeceğim?
Benim nurum onun toprağından yücedir!
Ben secde edersem, varlığımı inkar etmiş olurum!
Ben, kendime sadığım. Ve ben, kendimden vazgeçmem!

(Gökler titrer. Ama İblis geri çekilmez.)


II. PERDE: İSYAN VE DÜŞÜŞ

(Cennet bahçesi. Âdem ve eşi huzur içindedir. Ama İblis gölgelerde beklemektedir.)

İBLİS:

Ey Âdem!
Ölümsüzlük ağacını sana göstereyim mi?
Bilgiye sahip olan mı, yoksa sınırları aşan mı gerçekten özgürdür?
Sana yasaklanan, gerçek sırları barındırandır.

ÂDEM:

Ama Rabbimiz, ona yaklaşmamamızı söyledi.

İBLİS:

Ey Âdem!
İtaat, seni korur ama seni özgür kılar mı?
Bilgiyi gerçekten öğrenmek için sınırları aşmalı, kendini keşfetmelisin!

(Âdem’in zihninde yankılanan bir iç çatışma başlar. Gözleri ağaca yönelir.)

HİKMET:

Ey Âdem, bilgiyi arzulamak ile ona layık olmak aynı şey değildir!
Bilgelik, haz uğruna hakikati çiğnemek değil, hakikat uğruna nefsini terbiye etmektir.
Konfüçyüs dememiş miydi?
“Gerçek erdem, insanın kendi arzularına hâkim olmasındadır.”

(Ama merak ağır basar. Âdem meyveyi alır ve yer. Zaman durur. Bir gök gürler. Cennet sarsılır.)

İLAHİ SES:

Ey Âdem! Buradan inin!
Artık yeryüzünde birbirinize düşman olarak yaşayacaksınız! (Bakara 2:36)

(Cennet kararır. Âdem ve eşi, yeryüzüne düşer. Artık sürgündedirler.)


III. PERDE: KEŞİF VE AFFEDİLİŞ

(Yeryüzü. Çorak bir arazi. Âdem, pişmanlık içinde diz çökmüş.)

ÂDEM (Tirat):

Ey Rabbim!
Şimdi anlıyorum ki bilgi, sadece bilmek değil, doğru olanı seçmektir!
Arzularına yenik düşen insan, kendi yıkımını hazırlar.
Ey Rabbim! Bize merhamet et, yoksa kaybedenlerden oluruz! (A’râf 7:23)

SAHNE: ÂDEM’İN TEVBE TİRADI

(Yeryüzü. Alacakaranlık. Çorak bir arazi. Âdem diz çöküyor, başını yere eğiyor. Üzerinde zamanın yükü var. Gökler sessiz, rüzgâr ağır ağır esiyor. Sesi derin, titrek ama kararlı.)

ÂDEM (Tirat):

Ey Rabbim!
Sen ki, yücelerin yücesisin,
Sen ki, merhametin sonsuzdur…

Ben, bütün ilimlerin adını öğrendim,
Ama bir ismi unuttum: Nefsimi!
Bana verilen bilgiyi hırsıma kurban ettim,
Aklımı şeytanın fısıltısına sattım,
Ve şimdi önümde, karanlığın kucağı var.

Ey Rabbim!
Beni nefsimle baş başa bırakma!
Zira nefsim, beni aldattı!
O, bana hakkı süsleyerek gösterdi,
O, bana yasak olanı özgürlük diye sundu,
O, bana hüsranı vaad etti,
Ve ben ona kandım…

Şimdi anlıyorum ki,
Gerçek kayıp, düşmek değil, kalkmamaktır.
Gerçek ceza, senden uzak kalmaktır.
Gerçek pişmanlık, günahı işlemek değil, günahı sahiplenmektir!

Ey Rabbim!
Benim ellerim boş,
Benim kalbim paramparça,
Ama benim umudum, senin rahmetindir.

Sen ki, Yunus’u balığın karnından kurtardın, (Sâffât 37:139-148)
Sen ki, Yakub’un gözlerini Yusuf’la aydınlattın, (Yusuf 12:84-96)
Sen ki, Musa’nın asasını denizlere hükmettirttin, (Şuarâ 26:63)
Beni de bu karanlıktan aydınlığa çıkar.

Şeytanın gözlerine kibir tohumunu eken sensin,
Ama kalbime tevbe nurunu koyan da sensin.
Ben, pişmanlıkla geldim,
Ben, düşerek öğrendim,
Ben, kaybederek kazandım!

Ey Rabbim!
Şimdi anladım ki,
Gerçek secde, düşüşte değil, kalkıştadır.
Ve gerçek kulluk, sınanmayı kabullenmektir.

Ey Rabbim!
Beni affet, zira ben nefsime zulmettim!
Affet, zira ben kaybettim!
Affet, çünkü sensiz ben hiçim!

(Rüzgâr kesilir. Gökler bir anlığına aydınlanır. Sessizlik çöker. Ardından bir ses yankılanır:)

İLAHİ SES:

“Ey Âdem! Sen tevbe ettin, ben de seni bağışladım.
Zira ben, tövbeleri kabul edenim, merhametlilerin en merhametlisiyim.” (Bakara 2:37)

(Sahne kararır. Ama bu artık bir yok oluş değil, bir başlangıçtır…)


İLAHİ SES:

Ey Âdem!
Ben tevbeleri kabul edenim, merhamet sahibiyim. (Bakara 2:37)

HİKMET:

Ey insanoğlu!
Gerçek pişmanlık, hatanın ağırlığını taşımak değil, o hatanın seni nasıl dönüştürdüğüdür.
Bilgiyi erdemle yoğurmazsan, sadece daha büyük hatalara zemin hazırlarsın.
Unutma!
Düşmek değil, kalkmamak felakettir.

(Gökler yeniden aydınlanır. Ama insanlık artık yeryüzüne aittir.)


SONUÇ: İKİ YOL

İLAHİ SES:

Ey insanoğlu!
İki yol var önünde: Hidayet ve sapkınlık. (Bakara 2:2)
Bilgi, erdem ile yoğrulmazsa kibri doğurur.
Hikmet, nefsin esiri olursa kötülüğü besler.
Erdem, ancak irade ile mümkündür.

(Sahne kararır. Yeryüzü üzerinde insanlık yürümeye devam eder, içindeki hakikat arayışını sürdürerek…)


Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.