“Hz. İsa’nın Gözünden Bir Filistinli Anneye İlahi Teselli”
Ey Kudüs’ün Ağlayan Annesi…
Bakara 156. Ayet Üzerine Bir Ruh Terapisi
“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.”
“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara, 156)
Gözyaşının toprağa düştüğü bir coğrafyada başlar bu söz.
Bir annenin kalbiyle…
Bir çocuğun sesiyle…
Bir halkın sabrıyla yankılanır.
Bu yazı, gökyüzüne çarpıp geri dönen dualar gibi, susmuş çığlıkların, gömülmemiş umutların ve yetim kalan düşlerin içinden süzülen bir hitaptır. Bu yazı, bir annenin yıkılışına değil, yeniden ayağa kalkışına ilham olsun diyedir.
Hz. İsa’nın Merhamet Dolu Sözleriyle:
Ey Kudüs’ün ağlayan annesi,
Gözlerin artık su değil, ateş akıtıyor.
Yüreğin taş değil artık, yıldızsız bir gökyüzü gibi kapkaranlık.
Ama sen hâlâ bekliyorsun.
Susturulmuş bir çocuğun ayak sesini…
Ve ben biliyorum,
Bir çocuk sustuğunda,
Annesi sonsuza dek konuşur.
Senin yüreğin göğe dönmüş bir dua oldu şimdi.
Ve ben sana diyorum:
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.”
Bu, teslimiyetin değil;
Anlamın, direnişin ve sadakatin sözüdür.
Çünkü ey anne,
Sevdiğini kaybetmek değildir bu sözün özü…
Sevdiğinin bir emanet olduğunu hatırlamaktır.
Senin yavrun, sadece senin değil;
O, Allah’a ait bir sırrın sana dokunmuş hâliydi.
Ve şimdi, o sır sahibine geri döndü.
Ben de bir annenin evladıydım.
Ben de çarmıhı sırtımda taşırken,
Annemin yüreğini kılıçla deldim.
Ama o kadın, o ana, o kutsal figür…
Ellerini göğe kaldırıp sadece şunu dedi:
“İnna lillahi…”
Çünkü o biliyordu:
Acı, kaybetmek değil;
Allah’a doğru yürüyenin arkasında kalandır.
Seninki bir acı değil yalnızca,
Seninki bir dönüşüm:
Sevdiğini toprakta değil, Allah’ın nurunda bilmek.
O hâlde şimdi sana söylüyorum, ey Kudüs’ün anası:
Suçlama kendini.
Çünkü sen yeterince sevdin.
Ve Allah, bir annenin gözyaşlarını rahmet terazisinde tartar.
Oğlun kaybolmadı.
O sadece gözünden Allah’a doğru yürüdü.
Sen onun annesi idin;
Şimdi onun duası oldun.
Unutma:
Yitik bedenlerin arkasında yitmemiş ruhlar vardır.
Ve Allah’a dönen her can,
Annelerinin yüreğine bir yıldız olarak geri döner.
İnna lillahi…
Ve inna ileyhi raciun.
Sen Allah’a aitsin.
Oğlun da öyle.
Ve hiçbir anne, Allah’ta kaybolmaz.
Bakara Suresi 156. Ayet:
Bakara Suresi 156. Ayet:
“Ellezîne izâ esâbethum musîbetun kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.”
“Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Şüphesiz biz Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.”
Bu ayet, özellikle travma, kayıp ve kriz durumlarındaki psikolojik dayanıklılık açısından çok güçlü bir mesaj içerir. Farklı psikolojik ekoller açısından şöyle değerlendirilebilir:
1. Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) Açısından:
Bu ekol, olaylara yüklenen anlamların duygusal tepkilerimizi belirlediğini söyler.
- Ayetin mesajı: Başımıza gelen olayların “bizim kontrolümüzde olmaması” ve “daha büyük bir düzene ait olmamız” düşüncesi, bilişsel çarpıtmaları (örneğin: “Bu neden hep benim başıma geliyor?”) dengeleyen sağlıklı bir düşünce örneğidir.
- “İnna lillah…” ifadesiyle kişi, olayı kişiselleştirmeden, hakikatin bir parçası olarak kabul ederek kendini yeniden çerçevelemeye başlar.
- CBT’de buna “yeniden yapılandırma (reframing)” denir.
2. Psikanalitik Kuram Açısından:
Psikanalitik yaklaşım, özellikle kayıp ve yas süreçlerine odaklanır.
- Bu ayet, yasın ilk aşaması olan inkârı aşarak doğrudan kabul aşamasına geçişi teşvik eder.
- Freud’un “yas ve melankoli” ayrımına göre, bu ifade, bireyin kaybı sağlıklı bir şekilde içselleştirdiğini ve benliğini kayıp nesneyle özdeşleştirmediğini gösterir.
- Yani kişi, yas sürecinde saplantılı yas yerine “kabul temelli yas” yaşar.
3. Logoterapi (Viktor Frankl) Açısından:
Frankl, “acı kaçınılmaz olabilir, ama ona verdiğimiz anlam özgürlük alanımızdır” der.
- Bu ayet, acıya bir anlam yükleyerek onu katlanılabilir ve dönüştürülebilir kılar.
- “Allah’a aidiz” ifadesiyle kişi, acıyı anlamsızlık krizi yerine “bir bütünün anlamlı parçası” olarak konumlandırır.
- Bu, Frankl’ın tanımladığı şekilde varoluşsal boşluğu doldurur, bireye “acıda büyüme” kapısı açar.
4. Hümanistik Psikoloji (Carl Rogers, Abraham Maslow):
Bu yaklaşım, bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirme kapasitesiyle ilgilenir.
- Ayetteki teslimiyet, pasif bir kadercilikten ziyade, bireyin duygularını onurlandırarak yaşaması ve içsel uyum yakalaması şeklinde okunabilir.
- Bu kabul, kişinin kendini olduğu gibi kabul etmesini (self-acceptance) destekler; Maslow’un ifadesiyle “gerçek benliğe” yaklaşma sağlar.
5. Pozitif Psikoloji Açısından:
Pozitif psikoloji, bireyin güçlü yönlerini, umut ve anlam duygusunu ön plana çıkarır.
- Ayetteki ifade, travma sonrası büyüme (post-traumatic growth) için bir çerçeve sunar.
- “İnna lillah…” demek, olayı “bana bir şey öğretmek için geldi” diye okumaya dönüşebilir.
- Bu da kişide şükür, dirayet, umuda tutunma gibi olumlu psikolojik kaynakları aktive eder.
Sonuç:
Bu ayet, psikolojik olarak hem bir kabul duruşu, hem de bir anlam inşası sunar. Duygusal çözülmeyi önleyen, bilişsel çarpıtmaları düzelten, acıyı dönüştüren ve bireyi daha derin bir anlam düzlemine çıkaran çok katmanlı bir metafordur.