Take a fresh look at your lifestyle.

“Musibet Anında Gelen Selâm: Salavâtun Min Rabbihim”

16

Musibet Anında Gelen Selâm: “Salavâtun Min Rabbihim”

“Onlar, bir musibetle karşılaştıkları zaman derler ki: ‘Biz Allah için varız ve şüphesiz O’na döneceğiz.’
İşte Rablerinden onlaradır salavât ve rahmet. İşte onlar, doğru yolu bulanlardır.”

(Bakara, 2:156–157)

İnsanlık tarihi boyunca, musibet gerçeği her medeniyetin sınavı olmuştur. Kur’an, sabrın yalnızca bir tahammül değil; ilahi takdirle buluşmuş bilinçli bir yöneliş olduğunu gösterir. Bu ayet, musibet anını sadece bir felaket olarak değil, varoluşun anlamıyla temas edilen bir eşik olarak tanımlar. Ve bu eşikten geçenlere Allah’ın bir işareti vardır:
“Salavâtun min rabbihim” – Rablerinden selâmlar, övgüler, rahmetler.

1. Salât: İlahi Onay ve Manevi Teveccüh

“Salât”, Allah’a nispet edildiğinde sadece dua ya da övgü değil, kuluna yönelmiş bir manevi dikkat ve özel bir kabul işaretidir. Tasavvufta bu, Allah’ın kuluna “nazar etmesi”, onu “görmesi” değil, “görünmeye layık kılması”dır. Bir nevi ilahi iltifat ve feyzdir.

İmam Kuşeyrî der ki:

“Salât, kulluğun ateşine sabırla girene gelen serinliktir; ateşin içinde Hakk’ın selâmını duymaktır.”

2. Felsefi Açıdan: Sabrın Erdem Olarak Onurlandırılması

Aristoteles’in ahlak felsefesinde erdemli insan, tutkularla değil akıl ve ölçüyle hareket edendir. Sabır, tutkuların taşkınlığını kontrol altına alan, bireyin kendisiyle barıştığı ahlaki bir sebat halidir. İşte Kur’an’ın bu ayette tanıttığı insan, sadece iman eden değil, erdemle hareket eden ve varoluşunu anlamlandıran kişidir.

Stoacı Epiktetos şöyle der:

“Başa geleni seçemezsin ama ona verdiğin cevabı seçebilirsin. Bu, insanın özgürlüğüdür.”

3. Kadim Bilgelerin Işığında “İlahi Selâm”

Bu ayetin içerdiği anlam, kadim uygarlıkların hikmet sözlerinde de yankı bulur. Onlar da musibeti sadece kader değil, kendi içsel olgunluk yolunun bir durağı olarak görmüştür.

Sümer Hikmeti

“Tanrılar, altına ulaşmak isteyen insanı ateşle arıtır.” (Nippur Tabletleri)
Musibet, içsel cevherin görünür kılındığı bir arınma alanıdır. Tıpkı Kur’an’da sabredenlere gelen ilahi salât gibi, Sümerde de acı, tanrısal bir dönüşüm aracıdır.

Eski Mısır

“Kalbinin terazisi ağır olan, öte dünyada huzura ulaşır.” (Ölüler Kitabı)
Burada “ağır kalp”, sabır, adalet ve teslimiyetle dolu kalptir. Musibet anındaki tavır, ahiret yolculuğunun kaderini çizer.

Hint Vedik Metinleri

“Ateşe atılmadan altın parlamaz.” (Rig Veda)
Tıpkı sabreden mümine gelen salât gibi, bu söz de içsel parıltının ortaya çıkışını acıyla ilişkilendirir.

Çin Tao Öğretisi (Lao Tzu)

“En derin anlayış, sessizlikle gelişir; en büyük ışık, karanlıktan doğar.”
Musibet, Tao’da bir içsel yolculuk başlangıcıdır. Sabır ve teslimiyet, Tao’nun işaret ettiği “doğal akışa katılma” halidir.

Japon Zen Felsefesi

“Rüzgar ağacı nasıl eğerse, musibet ruhu öyle eğer. Eğil ki kırılmayasın.”
Kur’an’daki “salât” ifadesiyle gelen rahmet, işte bu esnekliğin mükâfatıdır: kırılmayan ruha gelen ilahi selâmdır.


4. Varlığın Anlamına Dokunmak

Kur’an’ın bu iki ayeti, musibeti bir kayıp değil, dönüş olarak tanımlar:

“Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.”

Bu söz, sadece ölüme değil; hayatın içindeki her imtihana karşı bir teslimiyet manifestosudur. Ve buna cevaben gelen “salât”, sadece bir ödül değil, varoluşun merkezinden gelen bir tanımadır:

“Sen doğru yoldasın. Devam et.”


Sonuç: İlahi Selâmın Fısıltısı

“Salavâtun min rabbihim” – bu sadece bir ilahi dokunuş değil, insanın içsel evrimini tamamladığı andır. Musibeti, varlıkla yeniden ilişki kurmak için bir araca dönüştüren kişi, yalnızca sabretmiş değil, yaratıcıya yaklaşmıştır.

İşte o anda, Allah selâm gönderir.
Ve bu selâm, kalpte yankılanan bir ses gibidir:

“Ey sabreden kulum, ben seni gördüm.”


Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.