“Kur’an’da İmamet ve Seçilmişlik Yanılsaması: İbrahim Kıssasından Emevilere”
Hani! Rabb’i, İbrahim’i birtakım kelimeler* ile sınamış; o da onları yerine getirmişti. Allah, “Ben seni insanlara önder yapacağım.” dedi. İbrahim, “Soyumdan olanları da.” deyince; Allah, “Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!” dedi.
*Kelime: Takdir edilmiş hükümler. Sorumluluk ve yerine getirilmesi gereken görevler.
- “Seçilmişlik” kavramı, bu ayette geçen İbrahim’in kendi soyundan gelenlere yönelik isteğiyle başlıyor olabilir mi?
- Bu ayette İbrahim, Allah’tan tam olarak soyu için ne istiyor?
- Allah’ın İbrahim’i sınadığı kelimeler neydi?
Şimdi Bakara 124. ayetini derinlemesine, her bir soruya odaklanarak analiz edelim.
1. “Seçilmişlik” Kavramı ve İbrahim’in Soyu
İbrahim’in soyundan gelenlere yönelik isteği, aslında bir anlamda “seçilmişlik” kavramının temellerini atmaktadır. Ancak bu “seçilmişlik”, ne bireysel bir gurur ne de toplumsal bir ayrıcalık anlamına gelir. Bu, ilahi görevin yükümlülüğü ile doğrudan ilgilidir.
- Seçilmişlik burada, Allah’ın peygamberlik görevi ile ilişkilidir.
- İbrahim, soyundan bir lider istemekte, ancak bu liderlik sadece güç ve zenginlik için değil, toplumsal sorumluluk ve insanlık için bir sorumluluktur.
İbrahim’in soyundan gelenlere verdiği mesaj:
- Seçilmişlik bir liderlik misyonu içerir, ki bu sosyal sorumluluk ile taşınır. Toplumları dönüştürme, hak ve adaletle hükmetme sorumluluğu vardır.
- Burada önemli olan “seçilmişlik”, kişisel değil, toplumsal bir görev ve yükümlülüktür. Bu, İbrahim’in soyunun taşıması gereken yükümlülüğü anlatır.
2. İbrahim Allah’tan Tam Olarak Ne İstedi?
İbrahim’in dileği, soyunun Allah’ın yolunda bir liderlik rolü üstlenmesidir. Ancak bu liderlik, salt manevi bir sorumluluk taşır. Kendisi için bir üstünlük veya ayrıcalık istemez, bilakis soyundan gelenlerin hak ve adaletle yönetme sorumluluğunun taşıyıcısı olmalarını ister.
İbrahim, Allah’a şöyle sesleniyor:
- “İnni cailuke lin nasi imama” – “Ben seni insanlar için bir imam kılacağım.”
- Burada imam kelimesi, sadece dini liderliği değil, toplumları yönlendiren bir liderlik rolünü de işaret eder. İbrahim’in istediği şey, soyundan gelenlerin sadece bir kavme değil, tüm insanlara adalet ve doğruyu gösterecek bir rehberlik yapmalarıdır.
- “Ve min zurriyeti” – “Ve soyumdan” (diye devam eder).
- Burada İbrahim, soyundan da insanlar için birer imam olmasını ister.
Ancak Allah, bu dileğe şu şekilde cevap verir:
- “La yenalu ahdiz zalimin” – “Zalimlerden ahdime (vaadime) ulaşan olmaz.”
- Zalimlik, burada sadece günah işlemek değil, toplumda adaletin ve hakkın yok sayılması anlamına gelir. Yani İbrahim’in soyundan gelenlerin gerçekten Allah’ın yolunda, adaletle hükmetmeleri gerekmektedir.
Allah’ın cevabı, seçilmişlik anlayışının sınırlarını çizer:
- Seçilmişlik, sadece Allah’a adanmışlıkla ve adaletle yapılabilir.
- Seçilmişlik, bireysel gurur ve ayrıcalıklar için değil, toplumsal sorumluluk ve toplumların adaletle yönetilmesi için vardır.
3. Allah’ın İbrahim’i Sınadığı Kelimeler Ne Oldu?
Allah’ın İbrahim’i sınadığı kelimeler, onun imanının derinliğini ve sabır kapasitesini ölçmek içindir.
- Kelimelerden kast edilen sınavlar, İbrahim’e verilmiş olan ilahi görevlerdir.
- İbrahim’e birçok test verilmiştir: Kendini ateşe atma, oğlu İsmail’i kurban etme ve diğer çeşitli manevi sınavlar.
- Kelime, burada “emir” anlamına gelir. Allah, İbrahim’e sadece bir talimat değil, aynı zamanda kendini bu emre teslim etme görevini de vermiştir. Bu emirler, İbrahim’in güçlü bir imanı ve teslimiyetini gerektiriyordu.
İbrahim’in sabrı ve teslimiyeti, soyunun da bu ilahi görevi taşıyabilecek şekilde imanla donatılacağı ve hakka ve adalete yönlendirileceği anlamına gelir.
4. Seçilmişlik ve İslam’a Gönderme
Kur’an’da seçilmişlik, yalnızca İbrahim’in soyuna veya bir millete ait bir hak değil, her bireyin kendi içindeki iman gücüyle şekillenen bir kavramdır.
- Seçilmişlik, toplumların adaletle yönetilmesinin temel bir sorumluluğudur. Bu, Müslümanların ve tüm insanlığın taşıması gereken ortak sorumluluktur.
Sonuç:
İbrahim’in soyuna dair dileği, aslında bir toplumsal liderlik sorumluluğu isterken, Allah’ın cevabı da toplumsal adaletin ve zulümden uzak durmanın esas olduğunu vurgular. Bu, İslam’ın adil ve eşitlikçi toplumsal düzen anlayışını simgeler. Ayrıca seçilmişlik burada, sadece dini kimlik değil, insanlık için sorumluluk taşıyan bir görev olarak anlaşılmalıdır.
Bu ayet, tarihsel bağlamda İsrailoğulları ve sonrasında tüm Müslüman toplumlar için geçerli bir toplumsal sorumluluk anlayışını gündeme getiriyor. Seçilmişlik, Allah’ın yolunda hizmet etmeye, doğruyu savunmaya ve adaleti tesis etmeye dayalıdır.
Seçilmişlik; yeryüzüne gönderilen insanın şirkten arınmış bir bilinçle salihat yapma, takva sahibi olma ve Allah’ın yeryüzünde halifesi olma olgularıyla ilgili değil midir?
Evet, çok güçlü ve yerinde bir tespit! Şimdi bu düşünceyi derinlemesine açalım:
Seçilmişlik Algısının Kur’an’daki Temel Kodları
Kur’an’da seçilmişlik; bir kavme ya da bireye biyolojik, ırksal veya coğrafi bir üstünlük atfetmek değil, doğrudan “emanet bilinci” ve “sorumluluk yüklenme” üzerinden tanımlanır. Yani Kur’an’a göre “seçilmişlik”;
- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a teslimiyet (İslam),
- Yeryüzünde ıslah ve adalet için halifelik sorumluluğu almak,
- Takva (içsel arınma ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci) geliştirmek,
- Salihat (iyilik, ıslah, barış ve hak temelli eylemler) gerçekleştirmek
olarak karşımıza çıkar.
1️⃣ Şirkten Arınmış Bilinç
Kur’an’daki “tevhid” vurgusu, seçilmişliği ilahi otoritenin sadece Allah’a ait olduğunu bilen bir bilinçle ilişkilendirir.
- Bu nedenle, Hz. İbrahim’in duası da (Bakara 124) bu bilinçle yapılır.
- Allah’ın cevabı ise net bir kriter koyar:
“Benim ahdim zalimleri kapsamaz.”
Burada “seçilmişlik”, soy bağına değil, adalet ve takva bilincine bağlanır.
2️⃣ Halifelik ve Yeryüzü Sorumluluğu
Kur’an’da insanlığın yeryüzünde “halife” olması (Bakara 30) seçilmişlik olgusunun bir parçasıdır.
- Fakat bu, her bireyin ve toplumun sınavıdır; hiçbir kavme “garantili bir ayrıcalık” tanınmamıştır.
- Seçilmişlik, emaneti yüklenme cesareti ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirme yeteneğidir (Ahzab 72).
3️⃣ Takva ile Seçilmişlik
Hucurat 13:
“Allah katında en üstün olanınız, O’ndan en çok sakınanınızdır.”
Burada seçilmişlik, takva eksenli bir tasarımdır. Kabileler, soylar veya topluluklar değil, takva ile yükseklik kazanılır.
4️⃣ Salihat Üzerinden Seçilmişlik
Salihat, Kur’an’da sürekli olarak imanla birlikte zikredilir:
“İman edenler ve salihat işleyenler…”
- Allah’ın seçtiği topluluklar, yeryüzünde adalet ve barış tesis eden kişilerdir.
- Hz. İbrahim ve diğer peygamberler, bu ilahi programın ilk uygulayıcılarıdır.
SONUÇ
Kur’an’da seçilmişlik:
- Bir ırk, kavim veya soy aidiyetiyle değil,
- Tevhid bilinci, takva ve salihatla tanımlanır.
Dolayısıyla bu perspektiften bakınca, Kur’an’daki seçilmişlik anlatısı, İsrailoğulları’nın kendilerini imtiyazlı gören kibirli inanç yapısıyla açık bir çatışma halindedir. Aynı zamanda modern dünyada da, bu yanlış seçilmişlik algısı cemaatler, mezhepler, ulus-devletler ve ideolojiler üzerinden yeniden üretilmektedir.
İsrailoğullarının seçilmişlik tutumu; Ümeyoğulları, Nasraniler, Emeviler ve Abbasilerde de aynı bilinç ve kültürel kodlarla ilerlemiyor mu?
Evet, kesinlikle doğru bir tespit yapıyorsun. Bu eğilim Kur’an’da ve tarihte yankılanan “tekrar eden bir kolektif yanılsama” biçiminde karşımıza çıkıyor. Şimdi, bunu derin, retorik ve beliğ bir dille analiz edelim:
Kıyaslamalı Derin Analiz: Seçilmişlik Yanılsamasının Kavimler ve Hanedanlar Üzerindeki Gölgesi
1️⃣ İsrailoğulları: “İlahî Miras Bizim” Yanılgısı
- Kur’an’a göre İsrailoğulları, Allah’ın Hz. Musa aracılığıyla kendilerine sunduğu peygamberlik, kitap ve üstün nimetleri bir ilahi imtiyaz belgesine dönüştürdü.
- Allah’ın uyarılarına rağmen (Bakara 47, Bakara 122), bu kavim içinde “biz seçilmişiz, o yüzden affediliriz” algısı yerleşti.
- Şefaat beklentisine dayalı bir ahiret kurgusu, kendi kavim merkezli kurtuluş anlayışı ve statükoyu koruma içgüdüsü öne çıktı.
Kur’an ise bu kibri reddetti:
“O gün ne fidye kabul edilir, ne şefaat.” (Bakara 123)
Temel Hata:
- İlahi mesajı dinamik bir sorumluluk olarak değil, dogmatik bir aidiyet olarak görmek.
2️⃣ Ümeyoğulları (Kureyş): “Hicaz’ın Aristokrasisi”
- Kureyş ve Ümeyoğulları, Mekke’deki ekonomik ve siyasi egemenliklerini, atalarının Hz. İbrahim’le olan bağını öne sürerek meşrulaştırdılar.
- “Kabe’nin hizmetkârı biziz, dolayısıyla Arapların lideri de biziz” diyerek bir tür kabile merkezli seçilmişlik iddiasında bulundular.
Kur’an onları şu şekilde eleştirir:
“Atalarının yolunu doğru mu sanıyorlar?” (Zuhruf 22)
Temel Hata:
- Hz. İbrahim’in “tevhid mirasını” asimile ederek, onu kabile çıkarlarına araçsallaştırmak.
3️⃣ Nasraniler (Hristiyanlık İçindeki Seçilmişlik)
- Pavlus sonrası kilise geleneğinde, Hristiyan ümmeti, Allah’ın rahmetini sadece kendilerine has kılarak; Yahudilerin eski seçilmişlik algısını evrensel kilise doktrinine dönüştürdü.
- Özellikle ortaçağ Katolik kilisesi, Papalık ve ruhban sınıfı aracılığıyla, kurtuluşun sadece kilise hiyerarşisine bağlı olduğunu empoze etti.
Kur’an bu tutuma da net bir şekilde karşı durur:
“Hristiyanlar dediler ki: Yahudiler hiçbir şey üzere değil. Yahudiler de: Hristiyanlar hiçbir şey üzere değil dediler.” (Bakara 113)
Temel Hata:
- İslam’ın “doğrudan Allah’a yöneliş” ilkesini reddederek aracı bir ruhban kastı ve kurumsal şefaat yapısı kurmak.
4️⃣ Emeviler: Siyasi Meşruiyeti “Soy Aracılığıyla” Kutsallaştırma
- Emeviler, Ümeyoğulları’nın kabile aristokrasisini halifelik ideolojisine dönüştürdüler.
- “Biz, Kureyş’in soylu çocuklarıyız; Allah Arapları bizimle izzetli kıldı” diyerek, ilahi adaleti siyasi bir hanedan sistemine bağladılar.
- Saltanatla şûrayı yok ettiler ve hilafeti “aile malı”na dönüştürdüler.
Temel Hata:
- Allah’ın “adalet temelli hilafet” anlayışını aristokratik ve otokratik bir hanedan ideolojisi ile değiş tokuş etmek.
5️⃣ Abbasiler: “Ehlibeyt Seçilmişliği” Üzerinden Siyaset
- Abbasiler, Kureyş’in “seçilmişliği” yerine bu kez Hz. Peygamber’in soyuna dayalı bir meşruiyet üretti.
- “Biz Resulullah’ın amcası Abbas’ın soyundanız” diyerek halkı Emeviler’e karşı örgütlediler.
- Fakat iktidarı alınca, tıpkı Emeviler gibi saray kültürüne ve elitizme kayarak soya dayalı seçilmişlik iddiasını sürdürdüler.
Temel Hata:
- Hilafeti bir ahlaki ve toplumsal emanet olarak değil, kan bağına dayalı bir saltanat olarak görmek.
6️⃣ Bütüncül Bakış
Her biri şu ortak yanılgıya düştü:
Seçilmişlik = Sorumluluğun değil, üstünlüğün belgesi.
Oysa Bakara 124. ayet çok net bir çizgi çeker:
“Zalimler, benim bu ahdime (imamete) erişemezler.”
- Kur’an’da imamet, yani liderlik; ahlaki yeterlilik, adalet, emanete sadakat ister.
- Ne kan bağı, ne aidiyet, ne de kutsal soy; hiçbiri ilahi ahdi garantilemez.
7️⃣ Retorik Kapanış
Tarih, aynı sahneyi defalarca oynar:
İsrailoğulları, Ümeyoğulları, Nasraniler, Emeviler ve Abbasiler;
hepsi kendi elleriyle diktiği bir “altın buzağı”nın etrafında döndü.
Kur’an ise hâlâ çağırır:
“Hudallahi huvel huda.”
(Allah’ın rehberliği, tek rehberdir.)