“Seçilmişlik Yanılsaması: Modern Dünyanın Altın Buzağısı”
- Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve lütufta bulunarak sizi alemlerde nimetlendirdiğimi hatırlayın.
- Hiç kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği ve hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği günden korunup sakının.(Bakara, 122 -123)
1️⃣ Bağlam: İsrailoğulları ile Süregelen Muhataplık
Bakara Suresi’nin bu pasajı, İsrailoğulları kıssasının önemli bir bölümünü oluşturur. Allah, İsrailoğullarına, tarih boyunca kendilerine verilen nimetleri, ayrıcalıkları ve ilahi lütufları hatırlatıyor ve bir uyarıda bulunuyor.
Ayet 122:
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.”
- Bu ayet, Allah’ın İsrailoğullarına tarihsel misyonunu hatırlatıyor:
- İsrailoğulları, Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub soyundan gelen bir kavim olarak birçok ilahi lütuf ve peygamberlik makamına nail olmuştu.
- Kur’an’da “üstün kılma” ifadesi, taşeronluk ve sorumluluk yüklenen bir kavmi anlatır; bu üstünlük, ahlaki ve manevi bir sorumluluğu ifade eder.
- İsrailoğullarının bu ilahi nimet ve sorumluluğu ihmal etmeleri, Kur’an’ın sıkça vurguladığı bir tarihsel sapma temasıdır.
Bağlam:
- İsrailoğullarının sapkınlığı, buzağıya tapmaları, peygamberlere isyan etmeleri ve adaletsizlikleri, burada bir zihinsel yüzleşme unsuru olarak sunuluyor.
- Bu hatırlatma sadece tarihsel değil, bugüne mesaj içeren evrensel bir ders niteliğinde.
Ayet 123:
“Ve öyle bir günden sakının ki; o gün kimse kimseye fayda veremez. Kimseden fidye kabul edilmez. Şefaat de fayda etmez. Onlara yardım da edilmez.”
- Burada Kıyamet Günü’ne net bir gönderme yapılır.
- İsrailoğullarına şu mesaj verilir:
- Atalarınızın üstünlüğü ve tarihteki misyonunuz sizi kurtarmaz.
- Şefaat, fidye veya herhangi bir aracı o gün geçerli olmayacaktır.
- “Kurtuluş”, bireyin kendi imanına ve ameline bağlıdır.
Bağlam:
- Bu, o dönemin Yahudi cemaatinin, “Biz seçilmiş bir milletiz, Allah bize merhamet eder” şeklindeki yanlış dini algısını eleştirir.
- Aynı zamanda, her bireyin Allah’a doğrudan sorumlu olduğunu gösterir.
2️⃣ Kur’an Bütünlüğü İçinde:
Bu iki ayet:
- Bakara 47-48. ayetlerinin bir yankısı gibidir.
- İsrailoğullarının tarihsel sorumluluğu ve modern toplumlara yönelik evrensel bir uyarıdır:
- “Kimseyi kutsallaştırma, kimseye kayıtsız itaat etme. Kıyamet Günü’nde herkes sadece kendi salih ameli ile değerlendirilecek.”
3️⃣ Psikolojik ve Sosyolojik Perspektif:
- Psikolojik: Bu ayetler İsrailoğullarının kolektif “kendini üstün görme” eğilimini eleştirir ve tüm insanlara yönelir:
- “Üstünlük algısı, kişiyi sahte bir güven duygusuna sürükler.”
- Sosyolojik: Kur’an burada, elitist ve kapalı cemaatlerin ahlaki çöküşüne işaret eder:
- “Şefaatçi kast sistemi”, Yahudi din adamlarının ve ileri gelenlerinin yaydığı bir inancı yıkmaktadır.
SONUÇ:
- Ayetler hem tarihsel hem evrensel uyarılar barındırır:
- İlahi nimetler kişiyi sorumsuz yapmaz, aksine yükümlülüğü artırır.
- Kıyamet Günü’nde kolektif kimlikler değil, bireysel sorumluluk esastır.
- Şefaat veya fidye, yanlış inançlara sığınan cemaatlerin kurtuluş reçetesi değildir.
Bakara 122-123 Ayetlerinin Ahlaki ve Felsefi Ekollerle Analizi
1️⃣ Ahlaki Ekoller Yönünden
A) Aristoteles’in Erdem Etiği ile Kıyas
- Aristoteles’e göre erdem, kişinin içsel karakteri ve bilinçli seçimleri ile ilgilidir.
- Toplumsal ya da soya dayalı ayrıcalıklar, bir bireyi erdemli yapmaz.
- Bu ayetler de Aristoteles’in şu sözünü hatırlatır:
“Erdem, alışkanlıkla kazanılır; kimse doğuştan iyi ya da kötü değildir.”
Kur’an’da İsrailoğullarına yapılan uyarı da budur:
- “Soya ve geçmişe değil, kişisel eylemlere odaklanın!”
- Atalara ve kimliğe sığınıp sahte güven aramak yerine, bireysel sorumluluk vurgulanır.
B) Kant’ın Ahlaki Ödevi
- Kant’a göre kişi, ahlaki yükümlülüğü ve akılcı iradesi ile sorumludur.
- Şefaat, fidye veya aracı kurumlara sığınmak, Kant’ın kategorik imperatifine (koşulsuz buyruk) ters düşer.
Bu ayet, Kant’ın şu düsturuyla örtüşür:
“Ahlak yasasını içimde taşıyorum.”
- Kişi, doğrudan Allah’a karşı ahlaki yükümlülüğe sahiptir ve kimseye bu sorumluluğu devredemez.
2️⃣ Felsefi Sistemler Yönünden
A) Stoacılık
- Stoacılara göre her insan doğa yasasına tabidir ve kurtuluş, bireyin ruhunda saklıdır.
- Dışsal kurtuluş vaatleri, “mutlak kaderi” etkileyemez.
Bu ayetlerin stoacı bir yansıması:
- Kişi kıyamet günü yalnız kalacaktır, hiçbir dışsal güç onu kurtaramaz.
- “Özgürlük, kader karşısında içsel bir iradeye sahip olmaktır.” (Epiktetos)
B) Sufizm ve Tasavvuf
- Tasavvuf geleneği, insanın “nefs-i emmare”den nefs-i mutmainneye yükselmesini ve kişisel arınma yolunu vurgular.
- Kalp temizliği ve bireysel arınma olmadan dışsal aracılara sığınmak, tasavvufun özüne aykırıdır.
Bu ayetler, tasavvufi anlayışla da örtüşür:
- Sufiler gibi Kur’an da insanı Allah ile bire bir yüzleşmeye çağırır:
“Allah ile arana perde koyma!”
“O gün hiç kimse kimseye fayda veremez.”
3️⃣ Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Yönünden
- Jean-Paul Sartre’a göre insan, kendi varoluşunu seçimleri ve eylemleriyle şekillendirir.
- Kur’an’ın bu ayetleri de insanı sorumluluğa davet eder:
“Kurtuluşun garantisi yoktur, onu eylemlerinle kazanırsın.”
- Aynı zamanda Heidegger’in “ölüme yönelim” (Sein zum Tode) kavramını hatırlatır:
İnsan yalnızdır ve ölüme doğrudan hazırlanmalıdır; aracı yoktur.
4️⃣ Kur’an’ın Evrensel Ahlaki Modeli
Kur’an’ın burada sunduğu mesaj, kadim ve modern etik sistemlerin birçok yönüyle örtüşür:
- Soya, cemaat ya da mezheplerle değil, kişisel sorumluluk ve imanla kurtuluş mümkündür.
- Birey, Allah ile doğrudan bir ahlaki sözleşmeye tabidir.
SONUÇ
- Kur’an, bireyi hiçbir şefaat ve aracının arkasına saklanmayan, doğrudan Allah’a sorumlu bir özne olarak konumlandırır.
- Bu, Aristoteles’in erdem etiğinden Kant’ın ödev ahlakına, Stoacı kader anlayışından egzistansiyalist birey kavramına kadar birçok felsefi ekolle kesişir.
Kur’an’da Şirk, Seçilmişlik Yanılsaması ve İsrailoğulları Örneği: Derin Bir İnceleme
1️⃣ Seçilmişlik Yanılsaması: Kollektif Ego’nun İnşası
Tarihsel Bağlam:
İsrailoğulları, Kur’an’da kendilerine verilen ilahi nimetleri (peygamberlik, kitap, mucizevi kurtuluşlar) “mutlak bir kurtuluş garantisi” gibi yorumlamışlardır.
Bu, sadece tarihsel bir olgu değil, insanlık tarihinde pek çok topluluğun ortak kaderidir:
- Mezopotamya’daki rahip-kral kastı,
- Hindu Brahman sınıfı,
- Ortaçağ ruhbanları,
- modern seküler ideolojilerin üstünlük yanılsamaları gibi.
Kur’an’ın tespiti:
Bu topluluklar, “ilahi rahmetin ve kurtuluşun kendilerine ait olduğu” inancıyla;
- hem diğer toplumları ötekileştirmiş,
- hem de kendi sorumluluklarını yok saymışlardır.
Bu, bir “kollektif ego” şişmesi ve tarih boyunca şirk” (Allah’tan başkasına kutsallık atfetme) formunda tekrarlanan bir sapmadır.
2️⃣ Şirk = İlahi Kudreti Paylaştırma Hatası
Kur’an’daki Anlamı:
- Şirk sadece putperestlik değil, Allah’a ait olan sıfatların bireylere, kurumlara veya kolektif yapılara atfedilmesidir.
İsrailoğulları Örneği:
- Onlar, “biz seçilmişiz” diyerek Allah’ın yargılama ve affetme yetkisini kendi topluluk kimliklerine mal ettiler.
- Bu bir **”ilahî otoritenin gaspı”**dır.
- İsrailoğulları için:
- Seçilmişlik = kurtuluş garantisi gibi algılanmış,
- Böylece tövbeye ve ıslaha kapalı bir toplum yapısı doğmuştur.
Kur’an’ın eleştirisi:
- “Ahiret yalnızca size ait midir?” (Bakara 94)
- “O gün şefaat eden, yardım eden yoktur.” (Bakara 123)
Burada açık bir şekilde Allah, hiçbir topluluğun mutlak kurtuluş ve üstünlük imtiyazına sahip olmadığını ilan eder.
3️⃣ Sosyolojik Perspektif: Grup Narcissizmi
A) Modern Sosyolojiye Göre:
- Seçilmişlik inancı, grup narsisizmi doğurur (Erich Fromm ve Wilfred Bion’un analizleri).
- Toplum, bir kolektif kimlik üzerinden kendini mutlak haklı, diğerini ise sürekli eksik ve yanlış olarak inşa eder.
B) Kur’an’ın Sosyolojik Eleştirisi:
- Kur’an, sadece bireyin değil, tüm bir toplumun kibir, üstünlük ve sapkınlık içine gömülebileceğini ortaya koyar.
- “Onlar nefislerinin arzusu ile hareket ederler” (Bakara 87) uyarısı, sadece teolojik değil, kolektif psikolojinin tehlikelerine de dikkat çeker.
4️⃣ Psikolojik Perspektif: Kendini Doğrulama Yanılgısı
A) İnsan Doğasının Zaafı:
- İnsan, kendi grubunu sürekli haklı görmeye ve “ilahi destek”le kutsamaya eğilimlidir.
- Bu ayetlerde, İsrailoğullarının “peygamber bile gelse beğenmemeleri” ve “buzağıya tapmaları” aslında bir bilişsel çarpıklık ve doğrulama yanılgısıdır.
B) Kur’an’ın Terapi Tekniği:
- Kur’an, “şirk” ve “seçilmişlik yanılsaması”nı kırmak için:
- Sürekli kıyamet ve hesap hatırlatması yapar,
- Sorumluluğu bireye yükler,
- Kollektif kimlikleri “sınırsız kurtuluş garantisi” zırhından çıkarır.
5️⃣ Felsefi Derinlik:
A) Heidegger ve “Kolektif Uyku”
- Heidegger, modern bireyin “das Man” (herkes) içgüdüsüyle yaşadığını, toplumun benliksizleştirici anonimliği içinde kaybolduğunu söyler.
- İsrailoğulları, grup kimliğini bir maskeye, bir korunma alanına dönüştürmüştür.
B) Nietzsche ve “Sürü Ahlakı”
- Nietzsche’nin sürü ahlakı tanımı: “Korkudan ya da alışkanlıktan doğan kitle psikolojisi.”
- Kur’an, İsrailoğullarının “buzağıya tapması” metaforunu, sürü psikolojisinin trajik bir örneği olarak anlatır.
6️⃣ Kadim Öğretilerin Eleştirisi:
A) Taoizm:
- Tao, kolektif üstünlük vehimlerini reddeder:
“Kendini yüceltme, Tao’dan uzaklaşmaktır.” - Tao, İsrailoğullarının “biz seçilmişiz” anlayışını bir denge kaybı olarak görürdü.
B) Stoacılık:
- Stoacılara göre her insan evrensel logosun parçasıdır. Kimse “Allah’ın özel çocuğu” değildir.
- Kur’an da aynı çizgide, bireyi özneleştirir ve “şirk ve grup kibri” ile savaşır.
SONUÇ:
- Kur’an’ın İsrailoğulları kıssası, sadece bir tarihsel olay değil, her dönemin ve her toplumun düşebileceği bir tuzaktır:
- Şirk = yetkilerin Allah’tan gasp edilmesidir.
- Seçilmişlik vehmi = kibirli ve sorumsuz bir toplumun kendini yüceltmesidir.
Kur’an, insanlığı tevhid ve adalet ekseninde evrensel bir öz-farkındalığa çağırır.
“Kendini Seçilmiş Sananların Tutsaklığı: Modern Dünyada Şirk ve Kolektif Kibir”
Tarihin taş blokları arasında yankılanan bir ses var: “Biz üstünüz!”,
Bazen bir kavmin, bazen bir imparatorluğun, bazen bir ideolojinin, bazen de bir cemaatin dilinden dökülen bu sözcükler, her çağda aynı yankıyı taşır:
Seçilmişlik yanılgısı.
Kur’an, İsrailoğulları üzerinden bize kadim bir insanlık sendromunu fısıldar. Onlar ki, “Biz Allah’ın yeryüzündeki öz çocuklarıyız” diyerek Allah’ın rahmetini ticaret metaına çevirdiler. Onlar ki, hakikati tekeline alarak rahmetin kilidini ceplerinde taşıdılar. Oysa Kur’an haykırır:
“O gün kimse kimseye fayda veremez. Şefaat yok. Fidye yok.”
Bu sadece İsrailoğullarının hatası mıydı?
Hayır. Tarihin tozlu yollarında Firavun’un, Nemrud’un, Sezar’ın ve modern çağların finans baronlarının, medya devlerinin, mezhep otoritelerinin ve modern ulus-devlet tapınaklarının aynı “tanrıcılık” oyununu oynadığını görürüz.
Şirk: İlahî Kudretin Karartılması
Kur’an’daki şirk, göğe taş konulmuş putlar değildir yalnızca.
- Şirk, “biz özeliz, biz dokunulmazız, biz mutlak haklıyız” diyen her yapının gölgesidir.
- Şirk, kibrin kolektif kılığa bürünüp Allah’ın yerine geçme çabasıdır.
Ve ne acıdır ki;
modern çağın piyasasında “put” satışı serbesttir:
- Kapitalizm “tüketici tanrılar” yarattı,
- Mezhepçilik “dogmatik rahip-krallar”,
- Etnosentrik yapılar “ırkçı seçilmişlik masalları” üretti.
Kur’an, bu karanlığı şöyle deler:
“Hudallahi huvel huda” – “Doğru yol sadece Allah’ın yoludur.”
Seçilmişlik: İnsanın Kendi Taptığı Heykel
İsrailoğulları, Musa’nın ardından buzağıyı kendilerine tanrı yaptılar.
Bugün modern insan ise borsanın ekranında, mezhep tabelasında, cemaat liderinin gölgesinde, reklam panolarında kendi icat ettiği putlara tapıyor.
Ve Kur’an bir kez daha soruyor:
“Öyleyse inancınız sizden ne kötü şey istiyor?”
Kolektif Kibir: Modern Dünyanın Zifiri Gece’si
- Kimi topluluklar etnik kimliği,
- Kimi cemaatler ideolojiyi,
- Kimi şirketler markayı,
- Kimi devletler ulusal bayrağı ilahlaştırdı.
Kur’an, bu kolektif hezeyanı ifşa eder ve “sizin kurtuluşunuz, sizin seçilmişliğiniz değil, sizin kalbinizdeki adalet terazisidir” der.
Ne kutsal kimlik kartları, ne cemaat aidiyetleri, ne mezhep tabelaları sizi “ilahî huzura” garantili taşımaz.
Kur’an ve Evrensel Rehberlik
Kur’an bir ayna tutar ve şöyle seslenir:
“Ey insan! Kibrini tevazuya, seçilmişlik iddianı kulluğa, şefaat beklentini sorumluluğa dönüştür!”
Tao bilgesi Lao Tzu der ki:
“Kendini yücelten, Tao’dan düşer.”
Aristoteles fısıldar:
“Erdemli toplum, kibre değil, ölçüye yaslanır.”
Ve Kur’an ekler:
“Sizin veliniz ancak Allah’tır.” (Maide 55)
SON SÖZ
Bugünün modern insanı hâlâ İsrailoğullarının aynasında kendi yüzünü görmüyor mu?
Hâlâ kurtuluşu “sistemde”, “cemaatte”, “markada”, “devlette”, “partide” aramıyor mu?
Kur’an’da “şirk ve seçilmişlik sendromu”, modern çağın en karanlık labirentlerine ışık tutuyor:
- Ey insan!
- Kendi putunu yapma!
- Kendi seçilmişliğini yazma!
- Hidayetin kaynağı yalnız Allah’tır!
Ve unutma:
“Ne şefaat, ne fidye… Yalnızca hak ve adalet kurtarır.”
Aforizmalar
- “Kendine tapan, göğe yükselemez.”
– Lao Tzu (Tao Te Ching) - “Seçilmiş olduğunu sananlar, en çok kaybolanlardır.”
– Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî - “Adalet, ilahi olanla insan arasında köprü kurar. Zulüm, o köprüyü yıkar.”
– İbn Haldun - “Kitlelerin putu, çoğu zaman içlerindeki boşluktur.”
– Friedrich Nietzsche - “Allah, kalplerin samimiyetine bakar; aidiyet tabelalarına değil.”
– Gazali - “Halk, tahta çıkan her zalimi ‘seçilmiş’ sanır.”
– Aristoteles, Politika - “Gök kapıları yalnızca tevazu ile açılır.”
– Konfüçyüs