“Paragraf Soruları Nasıl Çözülür?” Konulu Söyleşi
1. Soru:
“Hızlı Okuma Programlarına inanmıyoruz. Çok çalışmaya, problemi analiz edip çözümlerle insanların hayatına değer katmaya inanıyoruz. Planladığımız eğitimlerde sizlere bu görev ile yardımcı olmaya çalışıyoruz. Herkesin anlama, analiz etme ve uygulama yeteneği farklıdır. Bundan dolayı kimseye kazanç ve başarı garantisi vermiyoruz. Başarı; öğrenme, planlı çalışma, hedef belirleme ve harekete geçme gibi birçok etkene bağlıdır. Bunları dikkate almayan katılımcı duvara toslayacaktır.” diyerek Dünya Hafıza şampiyonu olan ve unutmayı unutan adam olarak tanınan Mega Hafıza’nın kurucusu ve hızlı okuma şampiyonu Melik Duyar’ı karşınıza almıyor musunuz?
Cevap:
Öncelikle şunu belirtmeliyim. Melik Duyar Bey alanında yani beynin kapasitesini geliştirme ve hafızaya alma alanında büyük başarılara imza atmış çok değerli bir eğitmendir. Onu takdir ediyoruz. Bizim yaptığımız işle Melik Bey’in yaptığı arasında esasen bir zıtlıktan çok, uyum vardır. Biz de beynin kapasitesinin geliştirilmesi gerektiğini ve gelişebilir olduğunu kabul ediyoruz. Bunda bir sıkıntı yok. Peki, sıkıntı nerede? Sıkıntı sınavlara giren öğrencilere “metinleri anlama, yorumlama, sorgulama, sınıflama, sıralama, ögelerine ayırabilme, metinlerin ögeleri arasındaki ilişkileri görebilme, metinlerden hipotetik, analitik ve sentetik sonuçlar çıkarma eğitimi” vermeden göz kaslarını geliştirerek, hareketli bir metnin sözcüklerine veya cümlelerine çabuk bakmayı öğretip anlama eyleminin gerçekleştiğini düşünmekten kaynaklanıyor.
Dikkat edilirse günümüz insanı -özelde öğrencisi- sinema seyircisi gibi her şeyi unutturacak kadar çok görüntüyle karşı karşıya bırakıldığı için okuduklarına odaklanamamak ve okuduklarını anlamamak gibi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Hal böyle olunca günümüzde “edilgen göz” olmaktan öteye gidemeyen bir insan modeli oluşmuştur. Bu insan tipi, her şeye çok hızlı baktığı için gördüklerini didikleyecek bir zihin yapısından uzaklaşmaktadır. Çünkü durağan görüntüler belirli bir hızın üzerinde gösterildiğinde beyin okuduklarına odaklanamamaktadır. Oysa etkin bir göz için insanın gördükleri üzerinde anlamlar kurması, imajlar üzerinde derinleşmesi ve bunları hayatla ilişkilendirmesiyle mümkündür. Çünkü anlamak sadece metindeki sözcükleri işitsel olarak duymak ve seslendirmek değildir. Hâlbuki anlamak, metinde verilenden yola çıkıp verilmeyene ulaşabilmektir. Üzülerek belirtmeliyim ki günümüz okurlarının çoğu metinde açıkça verileni bile anlamaktan uzaktır.
Bizim sistemimiz, hızlı okumaktan ziyade etkin ve doğru anlamak üzerine temellenmiştir. Sistemin dört aşaması vardır:
1. Aşama: Metinlere İlişkin Kavram Bilgisi Eğitimi.
ÖSYM ve MEB’in yaptığı sınavlarda (LGS – YKS – DGS – ALES – KPSS) öğrencinin karşı karşıya kalacağı bütün Türkçe paragraflı soruların, ki bunlar bir testin az dörtte üçünü oluşturur, kavram bilgisi eğitimi en doğru bilgilerle ve TDK sözlükle uyumlu olarak öğretilir.
2. Aşama: Anahtar ve Şifre Kelimeler Eğitimi.
Bu kelimeler, (çünkü, oysa, o halde, zira, elbette, gelgelelim, yani vb.) bilindiği gibi metinlerin analiz edilebilmesi için yol işaretleridir. Eğitimde bu yol işaretlerinin işlevini en kolay ve etkili şekilde öğretip öğrencilerimizi metinleri gelişigüzel okuma yükünden kurtarırız. Bu yol işaretlerinin nerede, niçin kullanıldığını bilmediğinizde metnin mesajının da metnin neresinde olduğunu bilemezsiniz.
Bunu öğretmek de göz kaslarını geliştirmeye çalışan bir hızlı okumacının değil, Türkçenin girdisini çıktısını bilen öğretmenin işi olsa gerek. İnsanlara hareketli bir nesneye yoğunlaşma tekniklerini öğreterek baktırmak ayrı bir iş, metinlerin anlamını eşeletme, didikletme tekniklerini öğretmek ayrıdır. Üstelik sınavlardaki metinler hareketsizdir. Hızlı okumacının yaptığı iş, beynin kapasitesini artırma egzersizleridir. Bunlar saygıya değer olsa bile olsa sınavlara hazırlık evresinde işe yaramaz. Belki 4., 5., 6., 7., 9., 10.,11. sınıflarda bu eğitim verilebilir. Ama sadece sınav odaklı çalıştığımız için işimize yaramaz. Bunun yerine öğrencilerimizden bol bol soru çözmelerini istiyoruz.
3. Aşama: Yorum Yeteneği Geliştirme Eğitimi
Bir metni yorumlamak, metni oluşturan göndericinin vermek istediği mesajı tam ve net anlamak demektir. Bir metni yorumlamak için de öncelikle göndericinin hangi anahtar kelimeleri kullandığı, hangi düşünceyi geliştirme yoluna başvurduğu çok önemlidir. Örneğin gönderici, düşüncesini geliştirmek için bir örnek mi vermiş yoksa bir benzetme mi yapmış? Bunu bilmek, metni anlamada önemli bir etkendir. İşte biz yorumlama eğitiminde göndericinin (yazarın) kullanabileceği bütün anlatım yöntem ve tekniklerinin işlevini ve anahtar kelimelerle metnin hangi bölgesine gönderme yapıldığını belirleyip analitik okuma, ileri okur olma ve okuma modeli edinme becerisi kazandıran bir sistem inşa ediyoruz. Bu da çabuk bakma egzersizi yaptıran bir hızlı okumacının işi olamaz, olmamalı. Çünkü bu eğitim, ancak Türkçe eğitimi ve öğretimi alan ve bu alanda yenilikler getiren bir eğitimcinin işidir.
4. Aşama: Metinleri Hızlı Tarama Egzersizleri ve Metne İlişkin Hazırlanmış Bir Sorunun Cevabının Metnin Hangi Bölgesinde Bulunduğunu Belirleme Etkinlikleri.
Bu etkinlikte ana düşünce belirleme, değinilen ve değinilmeyen yargıları bulma, metni belirlenen ölçütü göre değerlendirme, metinleri düzenleme (sıralama, metinde akış sağlama vb.) beceriler katılımcılara öğretilir. Bu becerileri edindirmek de bir hızlı okutmacının işi olmasa gerek diye düşünüyorum.
2. Soru:
Beyni ve zihinsel potansiyeli maksimum seviyede kullanmaya seminerlerinizin katkısı nedir?
Cevap:
Beyni ve zihinsel egzersizleri geliştirme öğrencilerdeki odaklanma, yoğunlaşma becerisini edinmesine bağlı olduğu için bu anlamda bizim kazandırmaya çalıştığımız “incele – eşele – didikle – ayıkla” tipi öğrenme de bu becerileri kazanmasına yardımcı olmaktadır. Bu öğrenme modeli tamamen bize özgüdür. Buna biz “tavuk tipi öğrenme modeli” diye isim verdik. Bunu da tavukların davranışlarını izleyerek bulduk. Dikkat edilirse tavuk önce toprağı inceler, sonra eşeler, ardından didikler, en sonunda da ayıklar. Bu doğadaki en önemli öğrenmedir. Rabbimizin insana verdiği gözlem yapma ve model alma becerisini kullanarak biz de tavuğu izledik ve buna bu ismi verdik. Bu tip öğrenmede bir de kuluçka aşaması var. O da sentezleme evresidir. Sorunuza bu anlayışla yaktığımızda bizim çalışmalarımız da doğal olarak öğrencilerimizin beyin kapasitesini geliştirip keşfeden, düzenleyen, oluşturan birer birey olmalarını sağlıyor,
3. Soru:
Sürekli tekrar mı yoksa sürekli bilgi depolama mı yoksa bilgiyi erişim yolunu öğrenme mi dersek hangisi dersiniz?
Cevap:
20. yüzyılın başlarında bir metinden anlam elde etmek için defalarca okunması ve metnin ezberlenmesi gerektiği düşünülüyordu. Öğrencilerin ne anladığı, nasıl anladığı pek de umursanmıyordu. 1917 yılında Thorndike sessiz okumaya ve metne ilişkin sorulara verilen cevapları önemsemiştir. Ama bu sorular üst bilişsel soru değil, daha çok öğrenmenin en alt basamağı olan hatırlamaya ilişkin sorular olduğu için bu okuma modeli de kalıcı olamamıştır.
Gününüzde ise Pressley diye bir bilim adamı başka bir açıdan bakıyor okuma ve öğrenme olgusuna. Pressley,” Günümüzde öğrencilerin anlama ve öğrenme becerilerinin okullarda sürekli olarak değerlendirildiği ama anlama eyleminin nasıl olması gerektiği önemsenmemektir.” diyor. Haklı değil mi? Yerden göğe kadar haklı. Bizim ekolümüzde ezberden çok analiz etme, sorgulama, değerlendirme ileri düzey okur olma kültürü kazandırıldığı için öğrenci hem bir okuma modeli hem de okuma ve anlama sorumluluğu almak zorundadır. Sorumluluk alan öğrenci okuduklarını rahatlıkla yorumlayıp çıkarımlar yapabilmektedir.
4. Soru:
Açık uçlu sorularla paragraf soruları arasında ilinti var mıdır? Varsa nasıl bir ilinti kurulmaktadır?
Cevap:
Açık uçlu soruda hedef, öğrencinin metinde verilen ipuçlarını kullanarak tahmin etme, akıl yürütme, yordama becerilerini işe koşarak hedefi bulmalarını sağlamaktır. Bu anlamda paragraf sorularında da esasen ölçülmesi düşünülen davranışlar bireyin düşünme, inceleme, sıralama, sınıflama, ilişkilendirme, sebep – sonuç bağları kurma, çıkarım yapma, karşıtlık bulma vb. olduğu için açık uçlu sorulardan farklı değildir.
5. Soru:
Öğrenciler paragraf sorularda zorlanmakta mı yoksa sıkılmakta mıdır? Paragrafın sonu gelinceye kadar ilk cümleleri unuttuklarını söylemekte ve bağlantı kuramadıkları için de soruya çalakalem cevap verdiklerini söylemektedirler. Bu ne kadar doğrudur?
Cevap:
Yıllar önce -1990’ların başı- Mimar Sinan Üniversitesini kazanıp da okulda ilk derse girdiğimde bir hocam: “Birine bir şey öğretmek istiyorsan ilkin nasıl öğrenildiğini öğret, sonra bütün aşamalarda öğrenciyle beraber keşfet yani öğrenci ol, öğrenme sorumluluğunu onunla beraber al!” demişti. Bu söz birine bir şey öğretirken hep kulaklarımdadır.
Şimdi gelelim sorunuzun cevabına. Bakın Reşat Nuri Bey bu konuda: “ ‘Niye kitap okumuyorlar?’ demek ‘Niye piyano çalmıyorlar?’ demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek, ona göre hazırlanmak lazım gelir.” Derken kitap okuma eyleminin bir çabaya ve alışkanlığa bağlı olduğu vurgu yapılıyor bu sözlerde. Peki, günümüzde bizde durum nasıl seyrediyor? Öğretmen çocuğa kompozisyon yaz, diyor ama nasıl yazıldığını öğretemiyor. Öğretmen çocuğa kitap oku, diyor ama nasıl okuması gerektiğini bilmediği için kendisi de öğretemiyor. Bunun nedeni de Türkçe öğretimi yapan fakültelerimizden mezun olup okullarımızda öğretmenlik yapan çoğu öğretmenin de aslında okuma ve yazmayı bilmemesidir. Yani sıkıntı en diptedir. O öğretmenin de öğretmenine kadar gider.
Nasıl yazması gerektiğini bilmeyen, nasıl okuması gerektiğini bilmeyen, bir sorunun püf noktalarını öğrenmeyen bir öğrenci tabii ki okumaktan keyif almaz, okudukları arasında bağ kurmaz ve geriye dönüşler yaşar. Bunları önlemek için geriye dönüşleri önleme etkinlikleri yaparak öğrenciye bu becerilerin kazandırılması gerekir.
6. Soru:
Bütün paragraflı soru tiplerinin bilgisi, tekniği, yorumu ve hızlı çözme tekniklerini biz sizin ağzınızdan okurlarımıza nasıl anlatmalıyız?
Cevap:
Birinci sorunuza cevap verirken buna ilişkin epey detay verdim. Ama mademki sordunuz başka bir yönden yaklaşarak tekrar anlatayım:
Bilgi
Paragraflı soruları çözebilmek için öncelikle o sorunun hangi bilgiyi ölçtüğünü, bizden ne tür bir bilgi istendiğini bilmemiz gerekir. Diyelim ki sorunun birinde yukarıda numaranlanmış beş tane deyim verilmiş bu deyimlerden hangisinin “çaresizlik” anlamı taşıdığı sorulmuş olsun. Bu sorunun cevabının “yer demir, gök bakır” deyimi ise ve öğrenci daha önce bu deyimin bilgisini öğrenmemiş ise bu soruyu istediği kadar hızlı okusun çözemez. Eğitimlerimizde öğrencilerimize “paragraflı sorular için kavram bilgisi ve deyim /atasözü farkındalığı” eğitimi vererek bu açığı kapatmaya çalışıyoruz.
Teknik
Paragraf sorusunun bir güzelliği cevabını kendi içinde taşımasıdır. Ancak cevabını kendi içinde taşıyor olsa da sorunun cevabına çabucak götüren bir şifreniz ve tekniğiniz yoksa aynı metni defalarca okumak durumunda kalabilirsiniz. Bu da zaman kaybıdır. Hâlbuki çocuklarımız hız sınavlarına girmektedir. Hızlı çözüm için ise gereken, hızlı bakmak değil teknik bakmaktır. Bunun için teknik okur olmak gerekmektedir. Diyelim ki yukarıda bize upuzun bir metin verildi ve dendi ki bu metnin hangi cümlesi anlatılmak isteneni içermektedir? Burada “anlatılmak istenen” denince ana düşünce aranması gerektiğini ve ana düşüncenin de “o halde, böylece, sonuç olarak vb.” sözcüklerin geçtiği cümlelerde gerektiğini bilmelisiniz. Eğitimlerimizde her bilgi alanına ilişkin bir teknik ve şifre eğitimi vererek öğrencilerimizi teknik okur yapmaktayız.
Yorum
Anahtar ve yönlendirici kelimeleri kullanarak metni kazıyıp metindeki açık veya örtülü anlamları bulma işine yorum diyoruz. İyi bir okur, okuduğu metindeki açık veya gizli anlamlara ulaşabilen okurdur. Çalışmalarımızda öğrencilerin ileri düzey okur olmaları için yüreklendiriyoruz.
Öğrencilerimizin karşısına “Kitap okumalısınız.” diye klişe bir sloganla çıkmıyoruz. Bu, keman çalmalısınız, demeye benzer. Biz nasıl okumaları gerektiğini de öğretiyoruz ve beraber yöntem geliştiriyoruz. Çünkü tek ve vahdi bir yöntem yoktur. Ayrıca bireysel okuma modelini keşfetmesine rehberlik ediyoruz. Bunu yaptığımızda o, zaten kendi okuma yolunu bulur. Bulduğu yol da tek değil çünkü okuma yolu metnin niteliğine göre değişir. Kapalı, yoğun ve mecazlarla örülü bir metni didikleyerek dura okuya okumasını isteriz. Zira Ferrari bile olsanız dolambaçlı yollarda hız yapamazsınız. Hızlı okumacıların görmezden geldiği nokta tam da burasıdır.
Hız
Hız, bir metnin sonuna ulaşma süresini değil, metinden bilgileri alma süresini anlatır, der Firdevs Güneş Hocamız. Gerçekten de öyle. Önemli olan bilgileri metinden alma süresidir. Hızlı okuma eğitimi alıp bize gelen katılımcıların bilgileri alma yönteminden çok hıza odaklandıklarını ve okuma esnasında hızlı olup olmadıklarını ölçmeye çalıştıklarını görüyoruz. İşte bu, hızlı okuma çalışmalarının dezavantajıdır. Biz daha çok tümdengelim, tümevarım ve analoji teknikleri kullanarak metinlerden bilgi alma teknikleri öğretiriz.
7. Soru:
Unutmamanın yolu sürekli tekrar ve bilgileri tekrardan mı geçmektedir?
Cevap:
Unutmayı unutmak için tekrardan çok öğrendiğimiz bilgiyi yaşamımızın bir parçası yapmaktır. Bilginin yaşamın bir parçası olması için de bilginin aktüel ve işlevsel olması gerekir. Yani Sokrates’in babasının adı bilgisi bizim bir işimize yaramaz ama “Sokratik Düşünme Modeli” bilgisi işimize yarayabilir ve bunu kullanabiliriz. Bilgi ancak kullanılır olduğunda unutulmaktan kurtulur. Çocukların işine yaramayan, günlük hayatta karşılığı olmayan bilgileri öğretmeye devam ettiğimiz sürece öğrenme eyleminden çocuklarımız keyif almayacaktır.